Mustafa Özyurt

Savaşta En İyilerdenmiş

Mustafa Özyurt

Şeyh Hamzanın kerametleri günümüzde de halkın muhayyilesinde oluşmaya devam etmektedir. O tıpkı diğer veliler gibi, her zaman savaşlarda askerimizin yanındadır. Kore Harbinde ve Kıbrıs Barış Harekatında da moral desteği olur. Amasya’da bir Ali Amca vardır ki, anlattıklarına inanmanız için sizi hiç zorlamaz. Gözlerini iri iri açarak; “Bak hoca”, der. İster inan, ister inanma. Kıbrıs Savaşı’ndan sonra buraya gelip bana Kurtboğan’ı sordular. Savaşta en iyilerdenmiş. Attığını vurur, hep en önde savaşırmış. Namazını da hiç kaçırmazmış. Barış olunca kendisiyle buluşmak isteyen arkadaşına, “Amasya’da kime sorsan beni bilir, sana yerimi gösterir. Ben Kurtboğan’ı arıyorum de yeter”, demiş.

O da kalkıp savaştan sonra Amasya’ya gelmiş. Burayı tarif etmişler. Adam türbeye baktı, baktı, ağlaya ağlaya iki rekat namaz kılıp dualar okudu gitti. Üstelik ben bu mübareğin Kore savaşından sonra da ziyaretine gelen cephe arkadaşları olduğunu büyüklerimden dinlemiştim.” Diye ilave eder.

Bir tasavvuf klasiği olan Avârifü’l-maârif adlı eserin sahibi Şehâbeddin Sühreverdi’nin torunlarından Şeyh Hamza’nın silsilesinin Hz. Ebu Bekir (r.a)’e kadar dayandığı ileri sürülür. Onun Amasya’ya gelmiş olduğu 1397’lerde şehrin müftüsü Şücaeddin İlyas ile tanışmıştır. Onun önce en yakın müridi sonra da ilk halifesi olan Şerafeddin Hamza’nın 1415’te vefat edip, Oğlu Akşemseddin’in bu sıralarda 25 yaşlarında Osmancık’ta kendi adıyla anılan medresede ders vermiştir.

Halk nezdinde Kurtboğan lakabıyla anılan şeyhin türbesi, Amasya Tarihi’nde Hızır Paşa Mahallesi anlatılırken, “Amasya’nın kuzey batısındaki Bu gün İstasyon Mahallesinde, İstasyon Parkı'nın köşesinde yer alan mescidin ortasında bulunur. Türbesinin evliyadan Şimşirli Baba tarafından bir gecede yapıldığı rivayet edilen caminin yanında Şimşirli Baba da Akşemseddin'in babası Hamza Efendi'nin mezarlarının bulunduğu yerdedir.

Asıl ismi Hamza olup, Fatih Sultan Mehmed'in hocası Akşemseddin hazretlerinin babasıdır. Büyük velîlerden Pîr İlyâs hazretlerinin halîfelerinden olan Hamza Efendidir.

KURTBOĞAN  İLE ALİ  YÜZBAŞI

"Bismillahirrahmanirrahim" diye yavaşça mırıldandı, yanındaki yaşlı yolcu. Yavaşça doğrulmaya başladı. Ve ekledi: "Geldik oğul." Yolcular oturdukları yerden usul usul kalkıyorlardı.

Otobüs perona girdiğinde iyice yaşlı birkaç yolcunun dışında tüm otobüstekiler ayaklanmış; paketlerini, el çantalarını ellerine almışlardı. Hemen önündeki, sakallı bir koca...

"Ne kadar da bizim Hasan Amcaya benziyor." diye düşündü Ali Yüzbaşı. Severdi Hasan Amcayı. Tahtacı idi. Asker ocağına girmesinde çok büyük rolü olmuştu. "Oğul, her Türk'ün fıtratında askerlik vardır ve dahi peygamber ocağıdır. İmkanın varsa sende gir." demişti.

Teğmenlik, üsteğmenlik, yüzbaşılık. Komando okulu, Kıbrıs.... Ve kendisini bu soğuk sonbahar sabahında Amasya'ya kadar getirmişti. 1975 yılının Kasım ayının sonlarıydı.

Hızla otogar binasına girdi. Niyeti ilk karşılaştığı kişiye sormaktı. Yaşlı bir adam, gözleri yarı kapalı, başında kahve rengi takkesi, sırtında kalın eski bir palto, yaslandığı bastonu ve yılların, güneş yanığı yüzüne, hediyesi kırışıklıkları ile yapayalnız oturuyordu.

"Günaydın Amca" dedi. "Aleykümselam" diye mırıldandı yaşlı adam.

"Amca " dedi. "Kurtboğan'ı arıyorum. Tanır mısın?"

"Nerden tanırsın Kurtboğanı? Ne yapacaksın?" diye sordu. Yaşlı adam.

"Arkadaşımdır. Görmeye geldim." diye cevapladı. "Kendisi, Amasya'da kime sorsan gösterir, demişti de."

"Asker misin?" diye mırıldandı, Sivil giyinmişti. Üzerinde asker olduğunu gösterir hiçbir işaret yoktu. Şaşırdı.

"Evet" dedi. "Nerden bildin?"

"Nerden bileyim hey oğul sadece tahmin." dedi yaşlı adam. "Son günlerde onu arayanlar çoğaldı da senin gibi. Son aylarda buraya gelen yabancıların çoğu Kurtboğan'ı, Hamdullah'ı, Sadi'yi, Keçeci'yi, Gülaziz'i arıyorlar. Tahminim ordan herhal."Uzun yoldan gelmişe benzersin. Allah bilir geceyi yolda geçirdin?"

"Evet. Antalya'dan yeni geldim."

"Yolun uzunmuş. "Hele otur, biraz soluklan. Ben de şurda sabah namazını kılayım. Sonra seni götürürüm. Zaten yolum da Kurtboğan'la." diye ekledi.

Misafir, "Garip bir adam." diye düşündü.

Yavaşça kalktı, garip adam yürüdü. Ali Yüzbaşı çok dikkat etmesine rağmen ayak seslerini duyamadığını fark etti. "Herhalde lastik tabanlı ayakkabı veya mes giyiyor." diye düşündü. Dikkatle bakmasına rağmen geniş pantolonun altında ayakkabıları göremedi.

"Adın ne? Diye sordu. Yaşlı adam. "Ali" dedi misafir. "Ali Yüzbaşı. Ya senin?"

"Abdulgani" dedi. "Ama neredeyse ben bile unuttum. Genellikle beni Gani Baba diye bilirler."

"Burda mı oturursun?"

"Hayır oğul."

"Amasya'lı değil misin?"

"Epey zaman olmuştur, Amasya'ya geleli. Yerim Suluca'daTersakan'ın kenarındadır."

"Amca bu soğukta, bu saatte ne işin vardı Amasya'da?" diye sordu Ali Yüzbaşı.

"Her kişinin, her zaman, her yerde yapacak bir işi vardır." diye cevapladı Gani Baba.

Birden Ankara'da günler boyu ezan sesini duymadığını farketti.

"Oğul!" dedi Gani Baba. "Alışkın olmayabilirsin, Amasya'nın soğuğuna. Gerçi, Askerler alışkın olur, soğuğa sıcağa. Ama bizim burası biraz farklıdır. Arastadaki çay ocağı açılmıştır. Gel birer çay içelim. Hem ısınırız. Hem de vakit geçirmiş oluruz. Henüz çok erken."

"Peki amca... Ama bir şartla... Ben ısmarlayacağım."

"Oğul töreyi bilmez misin? Sen misafirsin." (Devam edecek)

Yazarın Diğer Yazıları