Mustafa Özyurt

Ravza-i Mutahhara

Mustafa Özyurt

Hac veya Umre’ye giden kardeşlerimizin en çok dikkat edeceği husus, oralara hürmette ve edepte asla ihmalkârlık yapmamalarıdır. Medine-i münevvere de ev sahibimiz rasülüllah s.a.v.’dir. Mekke-i mükerreme de ise Hz. Allahımız’dır. Oraya giden herkesin vazifesi bellidir. Benim vazim, oralar da Allaha kulluk ve rasülüne ümmetlik vazifelerini ifa etmektir. Yoksa oradakilerin kusuru ile meşgul olmak değildir. Ben burada misafirim, diğer Müslüman’larda misafirdir deyip oralarda gördüğü ayıp vs.leri görmezlikten gelmelidir.
Rasulüllahın şehrini kirletmemelidir. Orada şahit olduğum bir manzara beni son derece duygulandırmıştır ki; Yanımdan geçen iki Türk hacısından birisi sokakta yere bir şey attı. Öbür arkadaşı o hali görünce hacı efendiye “ Hacı efendi benim peygamberimin şehrini kirletmeye hakkın yok. Neden onu attın oraya? Al o attığın şeyi” diyerek arkadaşını ikaz etti. Oda aldı. O hacı efendinin bu hareketinden ben şahsen çok hislendim. Evet, o benim efendimin şehrinin sokaklarını kirletme diyordu.
1982 tarihinde, bu gün 90 yaşına yaklaşmış sevgili annemin bizzat karşılaştığı ibretli misalide anlatmadan geçemeyeceğim hadiseyi bizzat kendisi anlatır;
Medine-i Münevvere de Türk hacılarından ve Konya’nın ilçelerinden köyünü dahi bildiğimiz bir hanım, bir gece rüyasında, kum gibi yığılı bir şey görür. Başında bir vazifeli var. Gelen hacılar heybelerini açıyor ve o yığılı şeyden dolduruyorlar. Ben de kabımı doldurayım diye koştum. Lakin vazifeli zat beni yaklaştırmadı. Ve dedi ki “ Sen buranın tozundan bıktım diyorsun, ondan sonra da utanmadan buradan sende doldurmak istiyorsun. Olmaz öyle şey” deyip bana bir şey aldırmadı. Ben ise heyecanla uyandım.
Hakikat şudur ki; Kocam kaldığımız otelin camlarını açardı. Ben ise, kapat camları, bıktım buranın tozundan der ve pencereleri kapattırırdım. Hacı teyze, beni böyle ikazda bulundular diye annem ve arkadaşlarına anlatmıştır.
Ömer Nasuhi Bilmen İstanbul Müftisi iken birisi gelir “ HOCAM İSLAMIN ŞARTI KAÇTIR” diye sorar. Ö. Nasuhi Bilmen; Altı der. Adam; Hocam biz 5 olduğunu biliyoruz. Altıncısını sen nerden çıkartıyorsun?
Ö. Nasuhi Bilmen “ Evladım altıncısı haddini bilmemektir” der.
Onun için bu hatıralardan ders almalı, haddini bilmeli ve oralarda edebe aykırı hiç mi hiçbir şeye takılmamalı ki, haccımız makbul ve mebrur olsun.
Biz, mevzumuza Ravza-i Mutahhere ile devam edelim. Ravza, bahçe ve cennet anlamlarına gelir. Ravza-i Mutahhara geniş anlamıyla, âlemlerin Efendisi Hz. Muhammed (s.a.s)'in medfün bulunduğu yer ile Hz. Peygamber (s.a.s)'in kabr-i saadetleriyle minber-i şerif arasında kalan kısım demektir.
Fahri kâinatımız, mescidinde namaz kılmayı teşvik etmiş ve eviyle minberi arasındaki bölümün ( Ravza-i Mutahhere) cennet bahçelerinden bir bahçe olduğunu bildirmiştir. Ravza-i mutahheradan başka, yeryüzünde cennetten olduğu bildirilen başka bir yer yoktur. Fahri Kâinatımız, bir diğer hadisi şerif de, minberinin ayaklarının dayandığı yerin cennetten olduğunu bildirmiştir.
22x15 m. Ebadındaki bu bölümde İslamiyet’in ilk döneminden hatıralar taşıyan ve her birinin ayrı adı olan sütunlar yer almaktadır. Bunlardan üzerine adları ve mescidi nebevi ile alakalı hadisi şerifler yazılıdır.
" Benim kabrimle minberim arası, cennet bahçelerinden bir bahçedir. Minberim havzımın üzerindedir."(Sahihi Buhârî 1888).
Cennetbahçelerinden bir bahçe olması; Ravzada işlenen amel, kişiyi cennete vasıl kılar, bu dünyada ravzaya girenler âhirette de cennete girecektir. Burada ibâdet kişiyi cennete götürür.
Ravza-i Mutahhera içerisindeki mühim yerlerden bir kısmı şunlardır; 1- minber, 2- Hannâne direği, 3- Hz.Âişe - hacet direği, 4- Ebu Lübâbe – tevbedireği, 5- Serir direği, 6- Hars direği ve 7-Vüfud direği.
Minber;
Rasülüllah Efendimizin minberi, ahirette Havzu Kevser’in yanında bulunacak ve Onu herkes görecektir.
Minberin yanında işlenecek güzel ameller, Havzu Kevser’den içmeyi vâcip kılar. Hicri 997 tarihinde Sultan Murat Han tarafından çok güzel bir minber gönderilmiştir. Bu minber bu gün hâlâ mevcut olup, yeni yapılmış gibidir.
Hannâne Direği – Ağlayan Hurma Kütüğü: Peygamberefendimizin üzerine dayanarak hutbe okudukları hurma kütüğüdür. Müslümanlar çoğalınca Rasülullah efendimiz yeni minbere çıktılar.
Daha önce Rasülullah efendimizin dayandığı hurma kütüğü yavrusunu yitirmiş deve gibi feryat edip inlemeye başladı. Peygamber efendimiz elini üzerine koyunca sükûn buldu.
Ebu Lübâbe direği denmesi: Ebu Lübâbe Hazretleri ensardan olup Evs Kabilesindendir. Beni Kurayza savaşında yahudilere, teslim oldukları takdirde öldürüleceklerini işaret etmiş olduğundan kendini mesciddeki bu direğin bulunduğu yere bağlattı. Tevbesi kabul edilmeden çözülmeyeceğine dâir yemin etti. Peygamber efendimiz bu hâli öğrenince: “Eğer bana gelmiş olsaydı, kendisi için istiğfar ederdim. Mademki böyle yapmıştır Allahü Teâlâ katında tevbesi kabul edilmedikçe serbest bırakmam” buyurdu.
Ebu Lübâbe Hz. 15 gün kadar kaldı. Nihâyet affına dâir müjde geldi. Rasülullah efendimiz mübarek elleriyle iplerini çözdü. (İslam Tarihi c.3,s.263)
Serir Direği: Peygamber efendimiz itikâf için yatağını bu direğin bulunduğu yere koyardı.
Muharres Direği: Rasülullah Efendimizi düşmanlardan korumak maksadı ile nöbetçilerin beklediği direktir. Hz. Ali (r.a) bunun yanında namaz kılıp oturduğundan dolayı Hz. Ali direği de denilmiştir.
“Allah seni insanlardan koruyacaktır.” (Mâide Suresi, âyet 67)
Bu ayet nâzil olduktan sonra muhafızlık vazifesi de son bulmuştur.
Vufud Direği: Rasülullah Efendimiz, sahâbelerin ileri gelenleri ile buluşmak ve maksatlarını yerine getirmek için bu direğin yanında otururlardı. (Devam edecek)
 

Yazarın Diğer Yazıları