Rabia'ya Atfedilen Bir Menkıbe
Mustafa Özyurt
Rabia günün birinde Basra sokaklarında bir elinde meşale, diğerinde de ibrikle yürürken kendisine niçin bir elinde meşale, diğerinde de ibrik taşıdığını sorarlar, o da şöyle bir cevap verir: “Cenneti ateşe vermek, cehennemi de söndürmek istiyorum; böylece iki mani ortadan kalkmış olacak ve cennet umudu veya cehennem korkusuyla değil, Allah sevgisiyle ibadet edenler ortaya çıkacak.”
Hz. Rabia, Allah aşkına vurgu yapmış, insanların kalblerine yönelmelerini, yaratanı gözlemelerini tavsiye etmiştir . Ona göre, Allah’ı zâtından dolayı severek dünyadan el etek çekmeli ve yalnız O’nun cemalini temaşaya gönül vermelidir.
Rabia, cenneti umma ve cehennemden korkma gayesiyle ibadet yapmayı reddeder. Süfyani Servî kendisine, “Her kulun bir ölçüsü her imanın bir hakikati vardır. Senin imanının hakikati nedir?” diye sorduğunda, “Ben Allah’a O’ndan korktuğum için ibadet etmiyorum. Böyle olsaydı, sahibinden korktuğu için çalışan kötü bir hizmetçi gibi olurdum. Ben O’na, cennet sevgisiyle de ibadet etmiyorum. Böyle olsaydı, sahibi kendisine bir şey verince çalışan kötü hizmetçi gibi olurdum. Ben Rabbime ancak O’nu sevdiğim ve kendisine kavuşmak istediğim için ibadet ediyorum,” der.
Sûfîler arasında saygın bir isim olan Hz. Rabia, aynı zamanda pek çok erkek sûfînin yetişmesine de emek vermiştir .
Der ki “Ya Rabbim, gece sona erdi, gün ışıdı. Dualarımı kabul edip etmediğini öyle bilmek isterim ki… Bana teselli ver, zira beni ancak Sen avutabilirsin. Sen’sin bana hayat veren, Sen’sin beni gözeten ve Sen’sin azim olan. Kapından kovsan da kalbimde taşıdığım aşkından dolayı ayrılamam eşiğinden.”
“İlâhi! Kısmetim olmak üzere dünyadan bana her neyi tahsis etmiş isen, onları düşmanlarına, ahiretten her neyi tahsis etmiş isen onu da dostlarına ver. Zira benim istediğim sensin!”
“Ey gönüller sultanı, yok bir benzerin. Merhamet et sana gelen bu günahkâr kuluna! Ey umudum, huzurum, mutluluğum… Senden başkasını gönül nasıl sevsin.”
“İlâhi, yıldızlar ışıldadı; gözler uyudu; hükümdarlar kapılarını kilitlediler ve her sevgili sevgilisiyle başbaşa kaldı. İşte, ben de, senin huzurundayım…” (6)
“Ey benim sevincim, isteğim, desteğim! Ey benim yoldaşım, kuvvetim ve bütün dileğim! Kalbimin ruhu sen, ümidi sen, dostu sen! Yol boyunca bütün azığım senin iştiyakın. Sen olmazsan, ey hayatım, ben bu genişlikler içinde perişan olmazdım. Senin kaç iltifatına mazhar oldum; kaç bağışına, kaç iyiliğine nail oldum. Şimdi ise, bütün dileğim, bütün zevkim; ey kalp gözümün bütün cilası! Senin sevgindir. Yaşadıkça senden ayrılmam. Çünkü sen kalbimin içindesin Sen benden hoşnut isen, demek ki ey kalbimin serveri, ben de mesudum…”
“Yâ Rabbî, eğer sana ibâdetim cehennem korkusu ile ise beni Cehennem’e at. Eğer Cennet’e girmek ümidi ile ibâdet ediyor isem, Cennet’ini yasak eyle. Eğer sırf, senin rızân için ibâdet ediyor isem, bâkî olan Cemâl’in ile müşerref eyle.”
Derler ki, Yine bir sohbetlerinde Hasan Basri: “Bir gün bir geceyi Rabia’nın yanında geçirmiştim. Tarîkden ve Hakk’ın sırlarından bahsediyorduk. Konuşmamız o derece hararetlenmişti ki, erkek olduğumu ve onun da kadın olduğunu unutmuştum. Sözümüzü bitirdikten sonra son derece fakir olduğumu hissettim. O ise ihlâsı sayesinde zengindi.”
(Devam edecek)