Mustafa Özyurt

Peygamberimize Yapılan Sihir Ve Sureler

Mustafa Özyurt

İslami kaynaklarımıza göre sihir vardır. Ama yapmak asla doğru değildir.
Yahudiler, Rasülü Ekremin günden güne kuvvet kazandığını, Müslümanlığın yayıldığını görünce, haset ve düşmanlıklarından dolayı bazı tertiplere giriştiler. Bu hususta kendileriyle aynı fikirde olan, münafıklarında teşvikiyle, Lebit bin As’am adındaki münafık Yahudiye, altın vererek sihir yaptırdılar. Peygamberimiz (s.a.v.) vahi ile alakalı olmayan tabii hareketlerinde rahatsız oldu. Dokuz gün müddetle uzuvları hareket edemez hale geldi. Ne ilaç kullandı ise geçmedi.
Lebid, Efendimizin ara sıra işlerini gören bir Yahudi gencin vasıtasıyla birkaç adet mübarek saç telini ele geçirmiş. Ve bu sihri; Bunları bir tarak üzerine kullanılarak yapılmış daha sonrada ağzı kapalı bir kuyuya bırakmıştı.
Hz. Cibril gelip vaziyeti haber verdi. Ve muavezeteyn, yani felak ve nas surelerini indirdi. Bunun üzerine kuyudan sihir malzemesi çıkarıldı ve Zervan adındaki bu kuyu kapatıldı. Sureler okunup bitince, saç tellerinin düğümleri birer birer çözüldü. Rasülüllah sıhhate kavuştu. Bu hainliği yapan Yahudilere de dokunmadı.
RASÜLÜLLAHIN UYKUSU: Rasülüllah Efendimiz s.a.v.gözü kapalı ve kalbi açık olarak uyurdu.

CİHAT İÇİN GELEN İLK AYETLER: Hac suresinin 39 ila 40. Ayetleri olmuştur.
SİHİR: Sihrin sırrı cıvadır. Ağaçtan ve ipten yapılmış bir takım sopa ve urganların içine cıva doldurulmuştu. Güneşin ve kumların sıcaklığı ile cıva ısındıkça, bu aletler oynayıp kıvrılarak hareket ediyorlar. Adeta kıvrılarak yılan’mış manzarasını veriyorlardı.
Hz. Musa zamanında büyücülük meşhur olduğu için Cenabı hak ona ASA mucizesini vermiştir. Hikmeti budur.

GAZVE SERİYYE VE AKINCILAR
Seriyye: Düşman üzerine gece çıkarılan müfrezeler, askeri birlikler, keşif kolları demektir. Gündüz gönderilenlere ise “Sariye “ denir. Dilimiz de, bu kuvvetler, İslam akıncıları olarak isim almıştır. Gazve ise, Rasülüllahın bulunduğu harbe denir. Bulunmadığına Seriyye veya Baas namı verilir

İLK İSLAM SANCAĞI

İslam’da en evvel yapılan Liva, yani sancak, meşhur olan rivayete göre, Peygamberimiz tarafından Hz. Aişe’nin beyaz örtüsü, bir mızrağa bağlanmak suretiyle, meydana getirildi ve Hz. Hamza’ya teslim edildi.
Daha sonraları çeşitli sancaklar yapılmıştı. Fakat Hayber gazasında büyük ve siyah bir sancak yapılarak, Rayet denilmiştir. Bu sancak dört köşeli, saçaklı ve üzeri benekli olup, üzerinde kelime-i Tevhid yazılıydı.
Sonradan kurulan İslam devletleri, bu sünnete uyarak beyaz, siyah veya daha başka renklerde sancak ve bayraklar yapmışlar. Üzerine kelime-i Tevhid, Kelime-i Şehadet ve bazı ayetler nakşetmişlerdir. Bunların bir kısmında yiğitlik, kahramanlık ve İslam ifade eden, işaret ve alametler kullanılmıştır.
Hz. Fatih Sultan Mehmed Han ise, İstanbul’u aldıktan sonra sancak ve bayrak üzerine üç hilalin konulmasını emretmiştir. Bu itibarla, Osmanlı sancak ve bayrakları yeşil, kırmızı ve daha değişik renkler üzerinde üç hilal olarak kullanılmış. Sonra Sultan Mahmud Hanı Adli tarafından bir hilal ve bir yıldızdan meydana gelen şekle çevrilmiştir.

EBU TURAB HAZRETİ ALİ (R.A.)
Hz. Ali Efendimiz, Uşeyre vadisinde bir ağacın altında uykuya yatmış ve yüzü gözü toprak içinde kalmıştı. Rasülüllah s.a.v. gidip kendisini:
-“ Kalk, ey Ebu Turap – toprak babası diye seslenerek uyandırdı. Hz. Ali bu lakaptan çok hoşlanır ve kendisine bu lakapla hitap edilmesini de çok arzu ederdi. İsminin Ebu Turab olması bundandır.
MÜMİNLERDE EMİR LAKABI
Rasülüllahın s.a.v. amcaoğullarından Hz. Abdullah’a hicretin 17. Ayında Necdiye yolunda sefere çıkarken verilmiştir. (Tafsılat Mesned’tedir)

HARAM AYLAR
Haram aylar olan Receb, zi’l-kade, zi’l-hıcce ve muharreme diğer insanlarla beraber riayet edegelene müminler için, daha sonra bu hüküm kaldırıldı ve her ayda cihad helal kılındı.

KIBLE HAKKINDA
Hicetten sonra Medine-i Münevverede iki kıbleyi birleştirme imkânı ortadan kalkmış yapılan mescidlerin mihrab-ı Kudüse doğru inşa edilmişti. Hâlbuki Rasülü Ekrem, ceddi İbrahim aleyhisselamın kıblesi Kâbeye doğru namaz kılmayı arzulardı. Kudüse yönelince Beytullahın arkasında kalması, kendisine ağır geldi. Üstelik Yahudilerin:
-Muhammed ve sahabileri, biz gösterinceye kadar, kıblelerini dahi bilmiyorlardı. Kıblemizi kabul edib namazlarını oraya doğru kılıyorlardı. Dinimizin diğer usüllerini kabul etmiyorlar. Bu ne tuhaf şeydir? Şeklindeki sinsice konuşmaları, o hazreti iyice rahatsız ediyordu.
Bu sebeple Rasülüllah s.a.v. bu hususta vahi gelmesi için Cebrail a.s.ın geliş yeri olan semaya doğru, sık sık başını çeviriyordu. Bu hal içerisinde 17 ay geçti. Hicretin ikinci senesi Şaban ayının 15 de Salı günü, Peygamberimiz Seleme oğulları yurduna gitti. Maksadı merhum Hz. Bera bin Maruf’un oğlu Hz. Bişr’in evine uğrayıp, onun evini ziyaret etmekti.
Rasülü Ekrem’e orada yemek ikram ettiler. Daha sonrada müminler öğle namazını beraber kılmak için mescide daldılar. Rasülüllah, cemaate farzın ikinci rekâtını kıldırırken, rükû sırasında kıblenin Mescidi Aksadan Mescidi Harama çevrildiğine dair vahi geldi. Ve hemen kıbleye döndü. Cemaat de Peygamberimizle beraber döndü. Namaz böylece tamamlanmış oldu. Bu sebeple bu “Mescidin adı Mescidi Kıbleteyn” olarak kaldı. (Bakara s. 144. A.) (Devam edecek)
 

Yazarın Diğer Yazıları