Mustafa Özyurt

Ömrü Yetmedi

Mustafa Özyurt

Seyyid Selahaddin, Anadolu’da bir çok kez Haclı Seferlerini bozguna uğratmış, Anadolu’nun birçok yerlerini Türkleştirerek topraklarına katmış ve “Melik” unvanını almıştır. O zamanlar “Melik” unvanı orduda en yüksek rütbeye erişen kişilere verilen unvandır. Tarihteki adıyla; Emir, Melik, Gazi ve Sultan isimleri kendisine verilen unvanlardır. Abbasî halifesi Müstersid ile Büyük Selçuklu Sultani Sencer, Emîr Melik Gazi'ye Melik unvanının tevcih edildiğini gösteren bir mensurla birlikte bir kös, bir gerdanlık ve bir altın âsâ dört siyah sancak göndererek bölgedeki hakimiyetini tasdik etmişlerdir. Ancak elçi bu mensur ve hediyeleri getirdiğinde, Emîr Melik Gazi çok rahatsızdır ve birkaç gün sonra 528 (1134) tarihinde dünyadan göçmüştür. Yerine oğlu Melik Muhammed geçti.

ÇOK ZEKİ, ÇALIŞKAN, KAHRAMAN VE DİNDAR

Haçlılara ve Ermenilere karşı kazandığı zaferler kendisini şöhret haline getirmiş ve Bağdat’taki Abbasi halifesi ile İran'daki Büyük Selçuklu Sultanı Sencer kendisine elçilerle hükümdarlık beratı olarak 4 bayrak, davul, altın gerdanlık ve asa göndermişlerdir. Bastırdığı paralara, ''Emir-i Muazzam Emir Gazi'' Unvanını yazdırdıran çalışkan birisiydi.     

SEYYİD BURHANEDDİN

Kayserini manevi dinamiklerinden biriside Ömrünün son yıllarını Kayseri'de geçiren Mevlana Celaleddin Rumi'nin hocası Seyyid Burhaneddin hazretleridir. Türbesi bugün Kayseri'de en çok ziyaret edilen türbelerin başında gelmektedir. Ahmet Eflaki’nin “Ariflerin Menkıbeleri” isimli eserinde asıl isminin Hüseyin olup, 1165 yılında Özbekistan’ın Tirmiz kentinde doğduğu ifade edilmektedir. Mevlana Celalleddin Rumi’nin hocasıdır. 9 yıl boyunca Konya’da Mevlana’nın hocalığını yapmış ve Konya’ya geçmeden önce 2 ay Kayseri’de kalmıştır.

Seyyid Burhaneddin Mevlana’nın eğitimden sonra Kayseri’ye dönmüş ve ölümüne kadar 9 yıl burada yaşamıştır. Kayseri'nin Moğol ordusu tarafından işgal ve talanı esnasında Mevlana'nın hocası Seyyid Burhaneddin, tüm olayların şahidi olmuştur.

Seyyid Burhaneddin 1244 yılında vefat etmiştir. Ahmet Eflaki'ye göre ölüm hadisesi şöyle gerçekleşmiştir: "Seyyid hazretlerinin ömrü sona erip de öteki dünyaya hareketi yaklaşınca hizmetçisine bir testi sıcak su hazırlamasını emretti. Hizmetçi biraz sonra gelip, 'Suyu ısıttım' deyince Seyyid, 'O halde git kapıyı sıkıca kapat ve dışarıda, Garip Seyyid dünyadan göçtü diye sala ver dedi.

Hizmetçi, 'Ben de ne yapacak, diye başımı ibadethanenin kapısına koyup, gözetledim. Seyyid kalktı, abdest aldı, gusletti, elbisesini giydi, evin bir köşesine kıvrıldı ve 'Gökler temizdir, feleklerde olanların hepsi temizdirler. Temiz ruhlar hazırlamışlar, Ey bana bir emanet veren hazır ve nazır Allah lütfedip gel. Bu emaneti benden al. inşallah beni sabredicilerden bulursun' diye bağırdı ve ruhunu Allah'a teslim etti."

Ve Kayseri Valisi Sahib Şemseddin, Mevlâna’ya mektup gönderir, Mevlâna saygı göstererek arkadaşlarıyla birlikte Kayseri'ye gelir, Seyyid'in kabrini ziyaret eder. Sahib Şemseddin, Seyyid'in bütün kitaplarını ve cüzlerini onlara arzeder, Onlar kitapların içinden kendi istediklerini alır, yadigâr olmak üzere birkaç risaleyi de Sahib Şemseddin'e bağışlayıp tekrar Konya'ya hareket ederler. Seyyid Burhaneddin'in türbesi Talas Caddesi üzerinde kendi adıyla anılan büyük mezarlığın içindedir.

Seyyid Bürhaneddin hazretleri Honat Medresesine ilk müderris olan alim bir zattır. Bu devirde seyyid Bürhaneddin hazretlerine Kayseri de “ Mahar-i ulema” deniliyordu.

SU İÇMEZ EFENDİ

Muhabbete bakın, aşkı Muhammediye’ye bakınız ve bunu Su içmez Efendiden menkıbesinden bir nebzecikde olsun anlayınız deyib kendisini tanımnaya çalışalımlım;

Su içmez Efendi, Kayseri de yetişen büyük alimlerdendir. Bir gece rüya aleminde peygamberimiz s.a.v. efendimizin mübarek ellerinden su içtiği ve ondan hayatı boyunca o sudaki lezzeti bulamadığı için  ağzına bir damla dahi su almaz. Bu sebepten “ Su içmez” lakabıyla anılır.

Su içmez efendi, Kayseride birçok talebe yetiştirdiği gibi Fıkıhla alakalı İbrahim Halebi’nin meşhuru Mülteka “ isimli eserini Mirvana “ ismiyle şerh etmiştir. Ömrünün büyük kısmını oruç tutarak geçiren bu zat 1758 yılında vefat edib, Seyyid Bürhaneddin hz. Mezarlığına defnedilmiştir.

Kayserinin hususiyetlerinden biriside ERCİYES DAĞI’dır   3.917 metre yüksekliğe sahip Erciyes Dağı, bulutları delen zirvesi, tepesinden eksik olmayan karı ve insana ilahi duygular sunan azametiyle, Kayseri’nin sembolüdür.Sönmüş bir “küme volkan” olan dağdır. Erciyesden çıkan küller, rüzgarla kilometrelerce uzaklara taşınmış ve Hasan Dağı ile birlikte, Nevşehir, Ürgüp etrafındaki peri bacalarını oluşturmuş, yüksek kısımları her mevsim karla kaplıdır.

Erciyes Dağı’nın  halk arasında anlatılan bir hıkayesi var, bunu sizinle paylaşalım: Karadenizlimidir Konyalımıdır bilinmiyor amma bir tüccardır. Kayserili bir ile ticaret yapar. Bu tüccara ödemeyi, Kayserili Erciyes dağında kar eridiği zaman yapabileceiği söyler. O tüccarda teklifi kabul eder. Adam da tamam der. Tamam der demesine de Kayseri Erciyes Dağında karın eriyib erimeyeceğinden yani Erciyes de kış yaz karın mevcut olduğundan haberi yoktur.

Gün gelir bir yaz sıcağında gelir Kayseriye. Borçludan ister alacağını. Borçlu Kayserili ise, Erciyes dağını karını gösterir. Bak kar daha erimedi, seninle anlaşmamızda (kar ne zaman erirse)demedikmi? Adam; Evet der gider. Birkaç yaz gelir aynı cevabı alır. Ve kendisine Erciyes dağının karının hiç eriyip yok olmadığını söylerler.  Adam bu sözleri duyunca  şaşkına döner. Siz siz olun böyle bir anlaşmaya girmeyin Kayseri’liyle!

Yazarın Diğer Yazıları