Mustafa Özyurt

Nureddin Mahmud Zengi

Mustafa Özyurt

Haksızlıkların önüne geçmek ve devletin menfaatlerini korumak, kişinin mesuliyet anlayışına bağlıdır. Milletin mesuliyetini üzerinde taşıyanlar çok hassas olmalıdırlar. Halkının sağlığını ve memleketin huzurunu düşünmek, toplumun her halinden haber, almak, dertlerine ortak olmak muhterem ve mümtaz kimselerin şiarındandır. Evet, tarihin mümtaz şahsiyetlerinden biride Merhum Nureddin zengidir. Nureddin Zengi, 1118’de Halep’te doğdu. Müslümanlar için en büyük tehlikelerden olan, Mısır’da hâkimiyet kuran Fatımîlerin zulmünden Ehlisünnet mensuplarını kurtarmak için, yeğeni Selahaddini Eyyübi’yi ve Şirkuh’u Mısır’a gönderdi. 1169 yılında Şirkuh Mısır’da hâkimiyeti ele geçirdi. Salahaddini Eyyübi, Nureddin Zengi’nin emriyle 1171’de Fatımileri tamamen ortadan kaldırdı. Salahaddini Eyyubi’yi yetiştirmekle tanınmaktadır. Halep, Şam, Hama, Humus, Baalbek Menbic ve diğer şehirlerde büyük medreseler, kervansaraylar, hastane ve darul-hadisler yaptırdı. Masrafların karşılanması, tamirat ve yaşatılması için büyük vakıflar bıraktı. Şam da yaptırdığı büyük hastane, devrin en meşhur mütehassıs doktorlarının hizmet verdiği bir sağlık müessesesiydi. Hadis üniversitesi mahiyetindeki ilk Darul-Hadisi o kurdu. Ve pek çok kitap vakfetti. Rasathane kurdurarak, güneş saati yaptırdı.
Dindar olup, ilim adamlarının hamisiydi. Karargâhında dahi Kur’an’ı kerim okutup, hürmetle dinlerdi. Ülkesini adaletle idare ettiği için” Melikü-âdil” lakabıyla tanındı. Haftada iki gün halkın huzuruna çıkarak, şikâyetlerini dinlerdi. Haksızlıkların önüne geçmek ve devletin menfaatlerini korumak için, hassas bir haber alma teşkilatı kurdu. Haberleşmede güvercinlerden faydalandı. Kendisinin ve aile çevresinin ihtiyaçlarını, ihsanlarını, şahsi malından karşılardı. Ganimetten, âlimlerin helal dediklerinden başkasını almaz, altın, gümüş kullanmaz ve ipek giymezdi. Sultanlığı devrindeki siyasi hadiseler büyük, bulunduğu çevre çok karışık bir yapıya sahip olmasına rağmen, ülkesinde şarabın satılmasını ve içilmesini yasaklayarak, Allahü Teala’nın emrine riayet edip halkının sağlığını ve memleketin huzurun korudu. Şehit olmayı çok arzu etiğinden Nureddin eş-şehid diye de tanındı. Ancak arzusuna kavuşamadı. Bir defasında bir şahıs onu mahkemeye verdi. Davacı ile birlikte Hakîm Kemaleddin Şehrezürî’nin huzuruna çıktı. Hâkime ben davalı olarak geldim. Davalılara nasıl davranıyorsan bana da öyle davran” dedi. Mahkeme sonunda haklı çıktı. Hakkını davacıya bağışlayıp dedi ki: “İddia ettiği şeyi ona verip gitmek istedim. Fakat bunun beni kibre ve gurura sevk edip adalet meclisine girmeme mani olmasından korkup da geldim. Şimdi iddia ettiği şeyi ona verdim” dedi. Bu onun adalete ve hukuka saygısının en güzel örneklerinden biridir. Çeşitli mahkeme binaları yaptırdı. Müslim gayri müslim her kesin hakkını korurdu. Huzuruna fakir ve yoksullar rahatça gelir derdini anlatırdı. Hanefi fıkhını iyi bilmesine rağmen yine de âlimlere danışırdı. Savaşlarda en ön saflarda savaşırdı. Kendisini böyle tehlikeye atmasını istemeyen Neşsavi dedi ki: “Allah aşkına ne olursun kendini ve İslam’ı tehlikeye atma. Eğer savaşta şehit düşecek olsan, Müslümanlardan tek kişi kalmamak üzere hepsi kılıçtan geçirilir” deyince; “Sultan Nureddin de kim oluyor. Benden önce İslam’ı ve Müslümanları kim korumuş ise yine o korur” diye karşılık verdi.
Nureddin Zengi, bir gece rü’yasında Rasulullah Efendimizi gördü. Peygamber Efendimiz (sav)” Ey Nureddin beni bu iki kişiden kurtar” buyurarak karşısındaki iki kır saçlı adamı işaret etti. Bu rüyayı üç gün üst üste gördü. Bunun üzerine yanına bol miktarda mal ve para alarak Medine’ye gitti. Mescid-i Nebevi’yi ve Ravda-i Mütahhera’yı ziyaret etti. Bütün insanlara sadaka ve hediye dağıtacağını ilan etti. Gelenlere altın ve gümüş dağıttı. Başka kimse kalıp kalmadığı araştırdı. Cevaben, Hz. Ömer’in evinin dış tarafına mübarek hücrenin arka cihetinde Aşre diye meşhur olan yerde iki Endülüslü var dediler. Onları da huzura çağırdı. Onlar, bizim sadaka ihtiyacımız yok diye gelmek istemediler. Ancak Nureddin Zengi gerekirse zorla getirin dedi. Bunlar huzura gelince Rasulullah Efendimizin rüyada gösterdiği kişiler olduğunu gördü. Bunları sorguya çekince Hıristiyan oldukları papazlar tarafından Peygamber Efendimizin mübarek naşını çalmak için gönderildikleri anlaşıldı. Mescidin kıble tarafından bir tünel kazıp toprağını avludaki kuyuya attıklarını ve mübarek kabre yaklaştıklarını gördüler. Bunun üzerine, bu iki kişinin boynunu vurdurdu. Böylece İslam dünyasına büyük hizmet etti. Allah (cc) kendilerinden razı olsun. (T.g.t.Sult.s.336)
(Devam edecek)

Yazarın Diğer Yazıları