
Neden İstanbul'a Değil de Edirne'ye Yaptı Bu Zamiyi II. Selim Han?
Mustafa Özyurt
Muhterem okuyucularım, bu hususta çeşitli rivayetler var. Ben sadece birini yazacağım;
İstanbul da yedi tepe vardır. Ve her birerinde baba ve delerinin yaptırdığı camiler var. Ama hiç birisi Selimiye Camiine benzemez ihtişamında. Eğer böyle bir mabedi İstanbul’a yaptırsa idi Selim Han, yaptırmış olduğu bu caminin öbürlerinden daha güzel. İstanbul’da ecdadını yaptırmış olduğu o eserlere karşı daha üstününü ben yaptım gibi, bu davranışını edebe aykırı bulduğu için İstanbul’a yaptırmamıştır diye anlatılır. Güzel bir düşüncedir ve bu ayrı bir edeb anlayışıdır.
Bu mabedin mimar ve bu mabed de emeği geçen ve yardım edenlere Fatiha ve ihlâsı şeriflerimizi okuyarak ÜÇ ŞEREFLİ CAMİ’ ye geçiyoruz. Burası inşa edilirken üç tane melek’in yani Cebrail, Mikail ve İsrafil (a.s.)in indiğini ve bu meleklerin kondukları yerlere basıp hürmetsizlik olmasın diye, o günün padişahı Sultan II. Murat Hanın üç adet yeşil sütun diktirir. Yani bu üç meleğin konmasının büyük bir şeref manasına geldiğinden bu cami’ye üç şerefli cami denmiştir. Devrin büyüklerinden birinin manevi tesbitlerinden bu malumat söylene gelmiştir. Halk ise üç şerefeli tabirini kullanır.
Buradan, hazreti Fatihin babası Sultan ll. Murat Hanı adına yaptırılan MURADİYE CAMİİ’ ni ziyaret etmekteyiz. Buranın özellikleri muhtelif ve ibretli yazılardır. Burada aldığımız manevi hazza doyamadan buradan da ayrılarak ESKİ CAMİ’YE gidiyoruz.
Bu ilimizin içerisinden geçen Tunca ve Meriç ırmakları vardır. Bülbül adası mevkiinde birleşerek Meriç nehri ismini alarak, Türkiye ve Yunanistan sınırını çizerek Ege Denizi’ne dökülür. Ülkemizin pirinç ihtiyacının çoğu bu mıntıkadan üretilmektedir. Ziyaretçilerden Cafer Bey, bu şaheserleri görünce dizine şiddetle vurdu. Ben, neden böyle yaptığını sordum. Aldığım cevap; Hocam, biz eşekmişiz. Ecdadımız ne kadar çalışkanmış da biz gelip buraları görmesek onları şimdiye kadar anlayamamışız. Onun için vurdum dizime demiştir.
Bu tarihi zenginlikleriyle dolu olan Serhad şehrimizin çok önemli ziyaret yerlerine uğradıktan sonra, zihinlerimizde derin izler bırakarak, derin derin düşünerek Tarihi GELİBOLU’ nun yolunu yönelip, aziz şehitlerimize biraz daha yaklaşmaktayız.
GELİBOLU
Gelibolu, Çanakkale ilimize bağlı bir ilçedir. Trakya yakasında, esas Çanakkale savaşının vuku bulduğu yarımada ki, Gelibolu yarımadasıdır. Gelibolu, Osmanlı Devletinin Trakya tarafında ilk fethettiği yerdir. Tarihte Balkanlara sıçrama noktası olmuş ve beşiklik yapmıştır.
Osmanlı devletinin ll. Padişahı Orhan Gazinin oğlu Süleyman Paşa merhum tarafından 1356 tarihinde fethedilmiştir. 1359 yılında Gelibolu Bolayır da atından düşüp yaralanıp vefat etti. Vefatı içine doğmuş olacak ki arkadaşlarına;
“Eğer ben bu yakınlarda vefat edersem vasiyetim olsun ki, Beni Bolayıra defnedersiniz! Üzerinize düşman gelirse Allaha tevekkül edip gayrete gelip, benim cesedimi düşmana aldırmayasınız! Benim kabrim burada kaldıkça benim soyum ecdadım bu toprakları küffara bırakmayacaktır.” Diyerek vasiyet etmişti.
Gelibolu’ya 15 km. mesafede Bolayır köyünde Süleyman Paşa Türbesindedir. Bu gün bile o, vazifesini icap ettiğinde yapmaktadır. Nitekim Süleyman paşanın vefatını duyan Bizanslılar, 30 bin kişilik bir ordu ile Gelibolu ve Bolayıra saldırdıklarında Süleyman paşanın kabrini çiğneyip geçemediler. Ege Denizinde boğulmaktan ve esir edilmekten kurtulamadılar. Yani Süleyman Paşa, kaldığı yerden vazifesine devam etmiştir. Bizlerde o büyüğümüzü ziyaret etmekle vefa borcumuzu bir nebzecik ödemiş oluyoruz. Ruhları şad olsun.
Titredim girerken uzletgahına.
Ey yadı ölmeyen şanlı kahraman.
Ricalar getirdim ki penahına.
Versin o muazzam ruhun ilmihan.
Esselam ey ulvi ruhu Süleyman.
Dağlar gibi yeşil giyen askerin.
Tepelerle tekbir alan seslerin.
Her taşında yadın duran şu yerin.
Gözlerimde eski hali bir duman.
Hayalimde talih kadar bir tufan.
Milletin böylece and içdi inan.
Hoşça kal kabrinde, huzurunda kan.
Gelibolu, Çanakkale harbine kadar bilhassa deniz muharebelerinde çok kritik noktada bulunmakla çok büyük hizmetler vermiştir. Yıllardır o bölge de rehberlik yapan ve burası ile ilgili bir eser yazan Ahmet TUNA beyin araştırmalarına göre 99 evliya yatmaktadır.
Gelibolu’nun fethinde, Çanakkale boğazında, istemeye istemeye manevi gücünü gösteren HU ALLAH diyerek heybesindeki kumları denize saçarak, kumu serptiği yerlerden kendi geçebileceği kadar yol oluşan ve arkadaşlarına yetişip fethe katılan KUM BABA burada fethe katılmıştır.
Biz Gelibolu ziyaretimize devam edelim. Ve bunların içerisinde, Gelibolu’nun, balkanların fethinde emekleri olan maneviyat erbabından olan, Sultan ll. Murat Han devrinde yaşayan, çoklarımızın bildiği Muhammediye ve Envarulaşıkın eserlerinin yazarları Mehmedî Bîcan ve kardeşi Ahmedî Bîcan hazretleri burada metfundurlar. Bu zatlar, ibadetle meşgul iken Çilehanelerinde. Allah Resulünü anmaktadırlar ihlâs ile. Teşrif buyurur güzeller güzeli bu halis dua mahalline. Ve emir buyurur Yazıcı Mehmed’e;
Beni anlatan bir kitap yaz. Bu güzel emir tecelli eder satırlarında MUHAMMEDİYE kitabı ortaya çıkar. Yüzyıllar boyu zevkle okunup insanların gönüllerini nurlandırır. Yani bu eserin yazılmasını isteyen Rasulüllah Efendimizdir. Zira sevgilinin olmadığı şehir; sanki yığındır. Beton yığınıdır. Sevgili; Gözde bir fer gibidir. Allah dostları bu yörelerin manevi liderleri ve koruyucuları olarak hizmet ederek ta zamanımıza kadar isimlerini yâd ettirdiler. Yâd ettirmeye de devam etmektedirler. ( Devam edecek)