
Müminin Kalbini Kırmak Kabe'yi Yıkmaktan Beterdir
Mustafa Özyurt
Birisi, birinin kalbini kırar. Sadreddini Konevi bunu duyunca “ Evladım kırma insan kalbini. Müminin kalbini kırmak Kâbe’yi yıkmaktan beterdir” der. Ve kendisi hiç kimsenin kalbini kırmaz idi.
Bir gün, İstanbul’dan birisi gelir Konya’ya. Çok sıkıntısı var. Bir ahbabı, Konevi’nin kabrini ziyaret et. Senin sıkıntını Allahın izni ile o halleder der. Adam, hemen gider, ziyaret eder ve duasını da yapar. Bursa’ya döner. Orada işi hemen hallolur. Ve der ki; Himmeti ne çabuk gerçekleşti”. Tabi, ne demişler “ Himmetürrical taklaul-cibal veya takla atar cibal” yani büyüklerin himmeti dağlara takla attırır demektir.
Onların yaşantıları nasıldı? Öğrenelim;
Hz. Mevlana, dünyayı terk etmiş gibi yaşardı. Sadreddini Konevi hazretleri ise, sureten gayet güzel giyinir ve yaşardı. Hatta onun gayet mütezeyyin hizmetçileri bile vardı. Gümüşten yapılmış ibriği da vardı. Orada bulunan bir şahıs, bunları görünce değişti. Yani bu durumları ona yakıştıramaz. Dili ile de bir şey söylemez. O esna da Sadreddini Konevi o gümüş bardağa işaret eder ve bardak hemen yakınına gelir durur. O esnada hazır olanlar bunu görürler. O şahıs da bu hal karşısında anlar meseleyi. Ve hemen tövbe eder. Ne yapsın Sadreddini Konevi hazretleri? Mevla’mız, manevi ve maddi saltanat veriyorsa! O, Sultanlar sultanı, verme mi desin?
Zaten zatına ikram edilenleri, nimetleri ise hep Allah’ın kulları ve talebeleri ile paylaşmıştır!
Konya, O’nun yetiştirdiği Sultanlar, diplomatlar ve Alâeddin Tepesi’nde metfun Sultanlarımız, Hz. Mevlana ve Şemsi Tebrizi gibi daha nice isimlerini bilemediğimiz gönül sultanları ile doludur. Daha nice İslam büyüklerini içerisinde barındırmaktadır. İlim müesseseleri olarak asırlarca hizmet vermiş, şimdi ki halde bir kısmı müze olarak hizmet veren Hadis mektebi (ince Minare), fıkıh dersleri verilen (yani hukuk), Sahibi Ata Külliyesi gibi, daha nice medreseler mevcuttur. Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nün bu tarihi esere verdiği hizmetten dolayı kendilerini tebrik ederim. Ben buraları şahsen, bir vatandaşlık vazifesi olarak geziyorum ve gezdiriyorum yakınlarıma. Dünyevi ve uhrevi hizmetler veren, asırlarca ilme hizmet veren bu müesseseleri gezilip görülünce insanın ufku açılmaktadır.
Sadreddini Konevi K.S.) zengin ve soylu bir aileye mensup olarak iyi bir talim ve terbiye almıştır. Sadece dini ilimlerle kifayet etmeyip, felsefi ilimlerde de tahsil görmüş devrinin önemli hocalarından ders almıştır. Felsefeden mantığa, tabii ilimlerden, Arapça, hadis, tefsir, tasavvuf gibi birçok saha da kitabının bulunduğu geniş kütüphanesi aldığı talim ve terbiyenin delilidir.
Konevi; Fatiha-i şerife de “ Ancak sana ibadet ederiz “ cümlesinin manasını: Biz, her şeyimizle, tüm cüzlerimizle, içimiz dışımız, özümüz sözümüz, maddemiz manamızla tüm hücrelerimizle sana ibadet ederiz. Biz, cemaatle, tüm ümmet olarak sana ibadet ederiz diye tefsir eder. Ruhları şad olsun.
Nezih ecdadımız, geçmiş ve geleceğimize yön veren büyüklerimiz, ilahi hakikatleri daha iyi kavrayabildikleri için, diğer insanlardan çok daha farklı fazilet ve meziyetler ile yaşamışlardır. Onların halleri ile hâllenmek, kallariyle(sözleriyle) yetişmek lazım. Onların, fazilet ve meziyetlerinden istifade edebilenlere ne mutlu! Hazreti Allah onlardaki farkı anlamamızı nasip etsin. Bizde bu müstesna farkı bir nebzecik olsun anlayabilmek ve onların himmetlerinden faydalanmak için yola çıktık. Çünkü onların geçmişte bize verdiklerine karşı, inancım odur ki onlara vefa borcumuz vardır. Şüphesiz onlar, Allahın (c.c.) ya dostlarıdır veya mücahit veya yüce İslam davasına gönül vermiş gönül erleridir.
KİMENE?
İstanbul seyahatine başlamadan Konya evliyasını büyüklerinden olan Nasreddin Hoca merhumdan bir ders daha dinleyelim müsadelerinizle:
Değerli kardeşim! Toplum hayatında herkes haddini bilmeli. Bir büyüğümüze, 80 Yıllık hayatınızda en önemli ne öğrendiniz diye sorarlar. O zat “ Haddimi bilmeyi öğrendim” der. Herkes nerede ne konuşacağını bilmeli. Kuranı kerim de rabbimiz” Muhakkak Allah haddi aşanları sevmez” buyrulmaktadır. Peki, hoca merhumun dersi nedir? Okuyalım;
Nasreddin Hoca akşamüstü, yorgun argın evine gidiyordu. Yolda kendine vazife olmayan işlere burnunu sokmayı alışkanlık haline getirmiş biri karşısına çıkıp:
-Hoca Efendi, dedi. Demin biri bir tepsi baklava ile buradan geçti. Gözlerimle gördüm.
Hoca, bu zevzekliğe kızdı. Yürümeye devam ederken adamı da tersledi:
-Bundan bana ne?
Ama zevzek adam Hocadan ayrılmaya niyetli değildi.
-Sözümü tamamlamaya fırsat vermedin Hoca Efendi, dedi. Baklava tepsisini taşıyan kişi, sizin eve girdi.
Hoca bu haddini bilmeze son sözünü söyledi:
-İyi, ama bundan sana ne? der ve adama dersini vermiş olur, tabi ki anlayış varsa…
Yaşanan zaman, geçmiş ile gelecek arasında bir köprüdür. Bu köprünün sağlamlığı geleceğe dair inanç ve umutların yanında, geçmişle olan irtibatın devamlılığına bağlıdır. Günümüzü daha iyi anlayabilmek ve geleceği daha sağlam inşa etmek için tarih bizi çağırıyor. (Devam edecek)