Mustafa Özyurt

Mevlana Müfti Ebu Said El-Hadimi

Mustafa Özyurt

Fuhul’u Ulema’dan (Çok akıllı, ileri zekâlı âlimler) fazilet ve olgunluğu ile ünlü bir zat olup aslen “Buhara’lı” olan büyük babasının, kendi isteğiyle göç ettiği Konya’ya bağlı “ Hadim”de Hc.1113, M. 1697 tarihinde doğdu.
İlk tahsilini ”Karahacı adiyle ünlü babası ”Mustafa Efendiden talim ve terbiye gördükten sonra babasının da isteğiyle tahsilini tamamlamak gayesiyle ”İstanbul’a” gelerek o çağın ünlü âlimlerinden olan ”Kazabadi Ahmed Efendi” den yüksek, parlak bir dereceyle diploma (icazet almayı başarıp vatanına gelerek ders vermeye, kitap yazmaya başladı.
Kısa zamanda ufuklara varan faziletinin sesi dolayısı ile Padişah’ın davetini kabul eden ikinci kez Başşehre Hılafet’e gelip vaktini; Âlimlerle geçirerek bizzat Padişah da bulunduğu halde “Ayasofya” camii şerifinde açıkladığı ”Fatiha-i Şerife Tefsiri” toplumun takdirini çekti. Padişahlık’ca ödüllendirme başarısını gösterdikten sonra gönlü hoş edilerek sevindirilerek memleketine gönderildi. Memleketinde tekrar İcazetler (Diploma) vermeyi başararak Hc.1176 M.1760 tarihinde Allah (c.c.) nün rahmetine kavuştu. Mezhebi ”Hanefi”, ”Tarikatı”nakşi bendi” dir.
Hattı dest’i âlileriyle muharrer (Ulu el yazıları ile yazılı) evrak arasında: “Babamın şerefli mezarında murakabe’ye varmıştım (Kendi iç âlemine dalma). Karşımda temessül eyledi ( Şekil ve surete görünme). Nasihat istedim.”İşte beni görüyorsun’ya dünyadaki alaka ve sebeplerden bağımsızım. Bu âlemde onlardan hiç biri fayda vermiyor. Geçim hususun da hırs ve aç gözlülük gibi beğenilmeyen, yerilen ayıplardan sakınarak CENABI HAKKA mütevekkil ol. İşini Allaha oluruna kadere bırak. Ve Allahın verdiğine kifayet et. Dünya da Allah’ın sebep olacaklarını unutup ihtiyacını kullara kişilere bildirirsen Allah seni en aşağılık kimseye muhtaç eder eğer İhtiyaçlarını herkesten gizleyerek ancak, Hz. Allah’a arz edersen dünya bile sana ihtiyacını mutlaka arz eder.”
Muhterem ve merhum pederlerinin kabri başında murakabe burada bitiyor.
Bu menkıbesinden, nokta ve virgülüne kadar dikkatle okunursa bizler için çok büyük dersler verildiği kanaatindeyim. Zira insanoğlu, bu dünya da kendisinin huzur içerisinde yaşamaya mecbur olduğunu unutmamalıdır. Ve huzur içerisinde yaşama yollarından en önemlileri de menkıbemizde geçtiği gibi, dünyada her şeyin geçici, hırs ve açgözlülüğün zararlı olanların başında geldiğidir. Tevekkülün ehemmiyeti ve başkalarının ayıplarıyla değil de önce kendi ayıplarının telafisinin önemi anlaşılmaktadır. Rızkı insanlardan değil de sadece yaratıcımız olan Allah Teâlâ’dan beklemenin lüzumuna, diğer şeylerin sebepten ibaret olduğuna inanarak Allaha karşı davranışlarında dikkatli olunmasının ehemmiyeti anlaşılmaktadır.
İhtiyaçlarımızı dâima Rezzak olan Rabbimizden istemenin ehemmiyetinin mesajı vardır. Ve ihtiyaçların Allah Teâlâ’dan değil de kullardan biteceğini düşünmenin yanlış bir davranış olduğunun bilmenin lüzumu ifade ve işaret edilmektedir.
Hâlbuki kul bir sebeptir, elbette birbirlerinin ihtiyaçlarını gidereceklerdir. Ama inanmalıdır ki, bunların hepsi birer sebeptirler. Tevekkül demek, sebeplere sarıldıktan sonra o işi Allaha havale etmek demektir. Zira “esbaba tevessül tevekküle mani değildir”. Bu dersleri, muhterem babasının menkıbesinden çok güzel bir şekilde alacağımıza inanıyorum.
Meydan Laurisse Ansiklopedisi de, Hz. Hadimi’nin, kısaca mutesavvuf ve bilginliğine yer vermiştir. Hz. Hadimi, kendisi gibi birçok âlim, mutesavvıf ve şair yetiştirmiş olan köklü bir ailedendir.
Konya da Karatay medresesi’ne girdi (1720) burada icazet aldı.
Bir süre İstanbul da tahsiline devam etti. Sonra Hadim medresesinde ders vermeye başladı. Kısa zamanda İlmi kudretiyle büyük bir ün yaptı. 1.Mahmut tarafından İstanbul’a davet edildi. ”AYASOFYA” Cami’inde FATİHA “suresini tefsir etti. Ve devrin âlimlerinin takdirini kazandı. Hadim’e döndükten sonra, tefsir, Hadis, Fıkıh ve Akaid’le ilgili eserler üzerinde çalıştı. Bir yandan da Medresedeki derslerini okuttu. Yetiştirdiği talebeler arasında: İsmail Gelenbevi, Mehmet Kırkağaci, Hafız Hasan Üskübi gibi âlimler vardır.
Türk Ansiklopedisi: c.18 s.294 de ise: Annesinin isminin Hediye Hanım olduğunu yazmakta. Ve devamla:
Hadimi; İlk tahsilini babasından tahsil etmiş, 10 yaşında Kur’an’ı kerimi ezberleyerek hafız olmuştur. Babasından Arapça, farsça, gramer, kavaid’i diniyye ve usul’ü felsefe gördükten sonra Konya’ya gelerek ”KARATAY” medresesine yazılmıştır. Burada 1720 de icazet (Diploma) almış hocası İbrahim efendi’nin tavsıyesiyle İstalbul’a gelmiş ve“Kazabadi Medresesinde” yüksek tahsilini tamamlamıştır. Dört katır yükü kitapla Hadim’e dönen Hadimi, babasının boş bıraktığı “Hadim medresesi” kürsüsünde ders vermeye başlamıştır. Şöhreti memleket sathına yayılan Hadimi, 3. Ahmed tarafından davet edildiği İstanbul’a gelmiş, bir müddet burada kaldıktan sonra yine Hadim’e dönmüştür.
Yetiştirdiği yüzlerce talebe arasında, başta İsmail Gelenbevi gibi değerli zevat pek çoktur. Ve bu İsmail Gelenbevinin ( Vatan gazetesi kültür hizmetleri isimli Tarih kitabının 133. sayfasında, bu zatın denizcilik Mühendishane okulunda Gelenbevî İsmaîl efendinin matamatik hocası olarak vazife yapığı kaydedilmektedir), Mehmet Kırkağaci, Hafız Hasan Üskübi, oğullarından; Hacı Said Hadimi, Hacı Abdullah, Hacı Emin ve Hacı Numan Hadimi gibi âlimler ve müderrisler vardır.
Talebeleri tarafından çoğaltılan ders takrirlerinden başka bu gün hayatta olan ahfadı tarafından seksen kadar eseri bulunduğu söylenir. (Devam edecek)
 

Yazarın Diğer Yazıları