
Mevlana Halidi Bağdadi (k.s.):
Mustafa Özyurt
Mümine hürmet, Kâbe'ye hürmetten öncedir. Kıymetli okuyucularım, önceki yazımıza ilaveten, faideli olacağından aşağıdaki menkıbesini yazıyorum. Çünkü Müslüman’a günlük hayatta bile çok lazım olan bir ders vardır bunda.
Halidi Bağdadi (k.s.) “Medine-i Münevvere’de, “salih”lerden biri ile karşılaşıp, özellikle irşadım konusunda faydalanmak istiyordum. Bir gün, Yemenli, “istikamet sahibi”, âlim ve amil bir zatla karşılaştım. Hiç bir şey bilmeyen bir kişinin, büyük bir âlimden nasihat istemesindeki tavrını takınarak, bana öğüt vermesini talep ettim.
Birçok nasihatte bulundu ve sonunda şöyle dedi: “Mekke-i Mükerreme’de, zahiri görünüşü şeriata ters düşse bile, gördüğün her şeye hemen karşı çıkmaya kalkışma”.
Mekke-i Mükerreme’ye vardığımda, bir cuma günü, bir deve kurban eden kişinin eciri kadar sevaba nail olmak için, Mescid-i Haram’a erkenden geldim. Kâbe’ye karşı oturup “Delail” okumaya başladım. Bu sırada, siyah sakallı, gösterişsiz, basit bir kıyafet giymiş bir adamın geldiğini ve sırtını Kâbe’nin duvarına dayayıp, yüzünü bana çevirdiğini gördüm. İçimden, “Bu adam Kâbe’ye karşı edep dışı davranıyor” diye düşündüm. Bu düşüncemin akabinde, o adam bana şunları söyledi:
“Be adam! Sen bilmiyor musun, Allah katında mümine hürmet, Kâbe’ye hürmetten daha üstündür. Tutup da, benim Kâbe’ye sırtımı dönüp, yüzümü sana çevirmeme itiraz ediyorsun. Hem sen Medine’de yapılan nasihati ne çabuk unuttun”.
Bu sözler üzerine, onun kesinlikle büyük bir “veli” olduğunu anladım ve hemen ellerine kapandım. Özür dileyerek beni irşad etmesini istedim. O da, “Senin irşadın bu diyarda değildir” deyip, eliyle Hindistan tarafını işaret etti. “Sana bu yönden işaret gelecektir ve irşadın orada olacaktır” diyerek sözünü tamamladı.”
'Evliyânın kalbleri, ilâhî nûrların çıkıp geldiği kaynaklardır. Onların hoşnut olduğundan, Hak teâlâ da hoşnuttur. Onların kalblerinde yer eden, büyük devlete kavuşmuştur'
Muhyiddini Arabî Hz.'leri:
Şamı Şerifdeki ziyaret mekânlarından biriside bu zattır. İsmi, Ebu Bekir Muhammed Bin Ali olup, İbni Arabî ve Şeyhi Ekber lakaplarıyla meşhur olmuştur. Dini ihya eden manasında Muhyeddin ismini de almıştır. Ünlü mutasavvıf, 1165 yılında Endülüs'teki Mürsiyye kasabasında doğmuştur. Mükemmel bir dini ve fenni ilim tahsili yapan Muhyeddini Arabî Hz.'leri, kendisinden yüzlerce sene sonra ortaya çıkacak olan telgrafın çalışma tekniğini bildirmiştir. Yüzyıllar sonra Edison'u dahi "üstadım" demek mecburiyetinde bırakmıştır. Fatih Sultan Mehmed Han'ın İstanbul'u fethedeceğini ve Yavuz Sultan Selim Han'ın Şam'a geleceğini keşif yoluyla haber vermiştir.
Şeceretü’n-Numaniyye fi Devleti’l-Osmaniyye isimli eserinde; "İza dehale’s-sin ile’ş-şin fezahera sırrı Muhıddin- yani Sin Şın'a gelince, Muhyiddin'in sözünün sırrı ortaya çıkar" buyurdu.
1240 yılında 75 yaşında iken Şeyhi şehit ettiler. Halk onu Şam'da bir yere defin etti. Ve büyüklüğünü anlayamadıkları için de kabrinin üzerine çöp döktüler. 300 yıl sonra Osmanlı Sultanı Yavuz Sultan Selim Şam'a girdiğinde "Sin Şın'a girince, Muhyiddin'in sözünün sırrı ortaya çıkar" sözünün ne demek olduğun anladı ve araştırarak Muhiddin'i Arabî Hz.'lerinin kabrini buldu. Çöpleri temizleterek, kabrin üzerine güzel bir türbe, yanına cami ve imaret yaptırdı. (Devam edecek)