
Merkez efendi hazretleri
Mustafa Özyurt
Gönül mimarlarından Merkez Efendi Hz;
Topkapı semtinde türbesi bulunan MERKEZ EFENDİ ismiyle meşhur olan bu zatın esas ismi Muslihiddin’dir. Merkez Efendi lakabını, manevi bir unvan olarak hocası Sünbül Sinan hz. vermiştir. Meşhur Manisa Şifalı Mesir Macunu bu zatın eseridir.
KANUNI SULTAN SÜLEYMANIN annesi bu macun ile şifa bulmuştur. Bu macun birçok dertlere deva olduğu söylenmektedir. Yine bir kuyu kazmıştır ki, o sudan içenler hastalıklarına şifa bulmuşlardır.
Çilehane; Çile farsça da kırk demektir. Evliyaullahdan bazıları, dünya ve dünya insanlarından uzak, tenha bir yerde, zeytin, su veya buna benzer ufak katıklarla idare edip yemek yemeden kırk gün Rabbisi ile baş başa, ona hep ibadetle meşgul olurlar. Yani manevi terbiye ve terakki için orada bulunur ki, manen yetişmiş veya yetiştirilmiş olurlar. Bu hale İNZİVA da denilir. İşte gördüğümüz o zatın çilehanesi de bu kabildendir.
PİR MERKEZ EFENDİ
Bu saygı değer ihtiyar, hayatta iken bir gün, kendi dervişlerine şöyle der.”Bir defasında şurada secde ederken yer altından bir ses işittim! Ya Şeyh, ben burada yedi bin yıl bir kırmızı renkli, sudan lezzetli hayat pınarıyım. Senin emrinle yeryüzüne çıkmaya memurum. Cenabı hak, beni Humma hastalığına yakalananlara ilaç kılmış. Beni bu hapisten muhakkak kurtar “ şeklinde ricada bulunur.
Bu rica üzerine Pir Merkez Efendi:
“ Gelin dostlar, sizinle şu seccadenin bulunduğu yerde bir kuyu kazalım” diyerek, besmele ile önce kendileri yere ayağı ile bir kere vururlar. Sonra bütün dervişler üşüşeşerek bir su kuyusu kazarlar. Hala kırmızı renkli büyük bir pınardır. Her kim sabahleyin aç karna bu hoş lezzetli sudan üç kere içse, Allahın emri ile humma hastalığından kurtulurmuş. “Merkez Efendi “ adıyla şöhreti her tarafa yayılan bir su kuyusudur. (Seyahatname e.ç.c.1.s259) . Maalesef şu anda o kuyu da su bulunmamaktadır. Çilehanesinde o kuyunun kanalı vardır. Üstü örtülüdür).
Bu muhterem zata da bir Fatiha on bir ihlâs okuyup hediye ettikten sonra, Panoramaya, yani üç boyutlu gösteri, İstanbul un fethini canlandıran. Buruya da uğrarsanız İstanbul un fethinde Hz. Fatih ile beraberliği yaşarsınız, tavsiye ederim.
Büyükçekmece ilçesinde bulunan Milli Park ve orada bulunan Meşhur Mimar Sinan köprüsü ile yine o zatın eseri olan Sokullu Mehmet Paşa Camii’nin yanında bulunan taş oyma Minareyi tarih aşkı ve ecdat sevgisi iye gezerek seyahatimizi devam ettiriyoruz.
İstanbul Büyükçekmece ilçesinde tarihi Mimar Sinan köprünü de görüp gezmeyi unutmayalım…
BÜYÜK ÇEKMECE MİMAR SİNAN KÖPRÜSÜ
Kanuni Sultan Süleyman, günün birinde, İstanbul Büyük Çekmece’ye gelir, bir tarafı Marmara Denizi, diğer tarafı Büyük Çekmece gölü. Bu iki suyun birleştiği yerden karşıdan karşıya geçerken, suyun üzerinden Çektiriler ile geçilirmiş. Rumlar zamanında da geçişler aynı durumda imiş. Hatta Rum’lar zaman zaman köprüler inşa etmişler, lakin bir türlü düzen tutturamamışlar. Köprünün sağı solu su olduğu için dalgalar vs. ile yapılan köprüler yıkılırmış. Bir türlü köprünün devamlılığını sağlayamamışlar.
Kanuni Sultan Süleyman (r.a), günün birinde, Büyük çekmece gölü ile Marmara Denizi arasına bir köprü yapmayı(yani bahsi geçen yere) düşünür. Ve bu düşüncesini Mimar Sinan hazretlerine açar.
Der ki: Mimar Efendi!
Büyük Çekmeceye bir köprü yaparmısın?.
-Mimar Sinan, evet yaparım Sultanım der. Hâlbuki o anda hasta yatağında yatıyormuş. Buna rağmen; Hay hay yapalım Sultanım der. Çünkü onlar için hizmet, gayret ve himmet ilk düşünceleriydi. Onlar vatan, din ve millet, hatta insanlık için kendilerini hizmete adamışlardı. Hazreti Allahın onlara rahmeti bol olsun.
-Padişah, kendisine nasıl yapacaksın, nasıl bir şey düşünürsün deyince;
-Mimar Sinan: Şöyle şöyle diyerek bu günkü şeklini tarif ediyor hasta yatağında. Padişah hayret etmiş. Ve demiş ki hemen nasıl düşündün bu planı?
-Mimar Sinan!
Padişahım tarif ettiler demiş! Eliyle tarifi:
Elinin parmaklarını az aşağı eğerek, kavis şeklinde üç dört kere zikzak çizer gibi tarif etmiştir. Meraklılar, bir gün yolu oraya düşerse görmesini tavsiye ederim.)
Efendim, Mimar Sinan merhum kolları sıvamış, köprü hazırlıkları hemen başlamış.
İstranca dağlarından Meşe odunu getirtmiş. Suyun altına döşemiş. Üzerine de taşları döşemiş. Sütunları ayarlarken sağ ve solundaki istinatgâhlarını ayarlarken son derece hassasiyet göstermiş ki, yıkılması imkânsız. Köprüye takriben yüz metre mesafe ile doğu tarafına birde han yaptırmış. Anlatıldığına göre, hanın içerisinde su ısıtacak bir yer, oradan da yer altından köprüye kadar bir kanal döşetmiş. Ve bu kanalın kollarını köprünün içerisinde dolaştırmış ki, kışın şiddetli soğuklar da don olup da köprüye zarar vermesin, atların ayakları kaymasın düşüncesiyle, yani ısıtma veya buharlaşma sistemi tatbik etmiş.
Doğrusunu söylemek icap ederse! O günün tekniğinde, şartlarında ne büyük zekâ ve üstünlüktür. Akıl sahipleri için bunda ibretler vardır. Ümit ederiz ki bu günkü insanımız bilhassa yeni neslimiz ecdadının bu çalışkanlık ve üstün zekâlılıklarından ders çıkarırlar!
Maddi ve manevi yapısı ile ne sağlam bir esermiş ki, yaklaşık beş asırdır hizmet vermiş. E-5 kara yolu açılıncaya kadar da vasıtalar bu köprüyü kullanmışlardır. Şimdi ise bu değeri biçilmez eserimiz milli parkın bir ilavesi olarak gezinti yeri olarak yine sağlam bir şekilde insanlığın hizmetindedir. Yine bu köprünün tahminen yüz metre doğu kısmında; Merhumun diğer bir eseri de Sokullu Mehmet Paşa Camii vardır.
ele o Cami’e bir gözel Minare yapmış ki, benzeri İslam âleminde biri de mısır’da olmak üzere iki yerdedir. Özelliği sırf taşdan oyma oluşudur. Bu fakire de o minarede bir defa ezanı Muhammedi’ye okumak nasip oldu. Akustik’ine yani ses düzeni ayarına hayran kaldım. Sanki kendi sesimi tanıyamadım. Meraklıların görmelerini tavsiye ederim. (Devam edecek)