Mustafa Özyurt

Medine-İ Münevverre

Mustafa Özyurt

O mübarek topraklara ne için ne maksatla ne gaye ile gittiğimizi daima hatırda tutalım. Mukaddes bir beldede kudsi bir vazife yapmaya geldiğimizi ve davetle oralarda bulunduğumuzun bilinci içerisinde olalım. Bu mevzu ile alakalı hatıraları sizlerle paylaşacağım. 
2009 senesinde ki umre programında yaşadığım bir hatıramı anlatayım şöyle ki; Bir arkadaşın işi için merkezi şuruta( Polis merkezi)’yı ararken, isminin Abdülmelik olduğunu öğrendiğimiz Medineli bir zata sorduk. Bize tarif etti ama sonradan ne düşündüyse, arabası ile önümüze düştü ve Merkezi Şuruta’yı buluverdi. Biz, teşekkür ettik ve kendisinden ayrılacağımız anda;
Durun gitmeyin benim misafirimsiniz deyip salmadı. Evine götürüp yemek ikram etti. Bizden başka Dubai’li bir misafiri daha vardı. Yemek yedikten sonra duasını bana bıraktılar. Bem ise, Üstazım Süleyman Hilmi Tunahan (K.S.)’dan öğrendiğimiz ,o biraz uzunca duayı okudum. Ev sahibimiz Medineli manasını da gayet güzel anladığı içim son derece memnun oldu….
Yemek esnasında sohbetimizde, Abdulmelik bey kendi hisleriyle Medine-i Münevvereye ve o şehre değer veren peygamber efendimize muhabbetini şöyle ifade ettiler:
Ben, esnaftan olmam hasebiyle dünya da birçok ülke geziyorum. Bunların içerisinde tabii manzarası favkalade yerleri görüp gezip geldikten sonra! Medine’ ayak basarbasmaz hemen Efendimizin mescidine gelirim. İki rekât namaz kılar, rasülüllahımızın RAVZA’sını ziyaret ederim. Ve o anda burada aldığım hazzı, dünyanın gezdiğim suyuyla, yeşiliyle müzeyyen hiçbir yerinde alamam diyerek muhabbetini anlattı. O anlatırken!” Efendimize sevgi ve onun Medine’sine muhabbet ancak bu kadar olur” dersin.
Anlattığı diğer bir menkıbe ise; Rasulüllah Efendimizin Yahudi bir komşusu varmış. Her gün efendimizin evinin etrafını muhtelif şeylerle pislermiş. Günün birinde Yahudi, sabah kalkmış etraf temizlenmemiş. Ve aklına gelen( Her halde Muhammed rahatsız ki buralar temizlenmemiş, bari gideyim geçmiş olsun diyeyim) diyerek Efendimizin yanına varır. O, daha lafa girmeden Efendimiz” komşu kusura bakma, rahatsız olduğum için temizlik yapamadım” buyurur.
Yahudi komşusu, bu cevap karşısında derin derin düşünür ve hemen arkasından; Ya Muhammed, bu yüce karakter ancak bir peygamberde olur. Ve kelime-i şehadet getirerek Müslüman olur, İslam’la şereflenir. Buna üsve-i hasene denir. Binaenaleyh, bu kıssadan hisse kapanlara ne mutlu diyoruz. Ev sahibimiz Abdülmelik Efendi sözlerini şöyle bağladı yalvarırcasına!
Biz Müslümanları baklava dilimi gibi parçaladılar. Ne olur bundan sonra devletlerimiz ve halklarımız zaman zaman bir araya gelelim de bu bölünmeler bitsin, birlik olalım dedi. Bizde, bir Suud’lu bunu söyleyebiliyorsa elhamdülillah büyük bir gelişme var dedik. Benim siz din kardeşlerime tavsiyem” bu Arap değimli” diyerek ayrılık ve düşmanlık körüklemesine kapılmamanızdır. Araplara kötü gözle bakanlarla şu hatıramı paylaşmak isterim.
Yani, ben 1961 senesinde, Konya’da bu günkü Yeraltı Sarraflar Çarşısının üstünde, başımda takke geçiyordum. Birisi geldi. Takkamı başımdan aldı ve “Bir daha bunu görmeyeceğim” diyerek azarladı. Hâlbuki ben on yaşında bir çocuktum. Arapları kötüleyenlere sorarım? Buna ne derler acaba? Hulasa sevelim sevilelim…
Rasulüllahın beldesinde kimsenin gönlünü kırmamalı. Çünkü o, orada iyi veya kötü olup bitenleri görüyor. Kırarsa ne olur? Cevabını 2012 umre programımda, Medine’de Mustafa isminde Adanalı bir hoca arkadaşım anlattı. Mescidi Nebevide Hanımlar bölümünde Endonezyalı bir hacı hanım sakat arabasını önündeki Türk Hanım hacının ayağına bilmeyerek çarpar. Ve Türk hanımdan özür diler. Kasıtlı yapmadım beni affet der. Türk hacı hanım ise “hayır defol defol” diyerek karşılık verir. Ne kadar ısrar edildiyse de o, ancak DEFOL demektedir. Endonezyalı hanıma ününü yettiği kadar defol diye bağırır rasulüllahın mescidinde.
Mescidi Nebeviden ayrılır, lakin kulaklarında DEFOL sesi! Otelde yine defol sesi. Sabaha kadar aynı sesten rahatsız olur. Ve yakınlarına ( ben bu defol sesinden kurtulamayacağım. Beni buradan hemen gönderin der. En yakın bir uçak bulunur Türkiye’ye gönderirler. Netice olarak; Türkiye’ye ayak basar basmaz defol sesi kesilir. Evet! O mübarek yerde gönül kırmanın bedelini kendisini kovdurmakla öder. Evet! Haddini bileceksin, bilhassa burada… (Devam edecek)
 

Yazarın Diğer Yazıları