
Kubbetü's-Sahra
Mustafa Özyurt
Ruhlar magarası: Rasulüllah s.a.v. efendiz miraca çıkarken bu magara da Enbiya-i ızam hazeratınanın ruhlarına, miraca çıkaren burada toplantı yapmış ve bu ismi orada almıştır. Burada vazifeli Filistinli bir kardeşimiz anlattı; efendimizin bulunduğu yerde kafasını kaldırdığı zaman kafasının değeceği yer eriyvermiş ve efendimiz rahatlıkla başını kaldırmışlar. Ve burada; Efendimizin bulunduğu yerin arkasında mermer tarafında ufak ona aid yapılmış bir mihrab, karşı tarafda sağda İbrahim as.ın, girişin solunda İsa ve Musa as.ın mıhrabı mevcuttur diye gösterdi Filistinli oradaki vazifeli zat.
Muallak taş dedikleri o mübarek taşda bu magaradadır. Yani Kubbetüssahra içerisindedir. Fahri kainatımızz, miraca çıkarken bu taşa basar ve hala ayak izleri mevcuttur. Efendimizi s.a.v.in ayakları yerden kesilince o taş da yükselmeye başlar. Efendimiz ise senin yerin burası kalder ve taş ol şekliyle kalır, diye anlatılır.Yine bu mescidin dışında Rasulüllah s.a.v. in miraca çıkarken Enbiya-i ızama namz kıldırdığı yeri görürsünüz. Kubbetül-ervah (peygamberlerin ruhlarının toplandığı yere hatıra olarak yapılan kubbe) ve Kubbe-i Hızır vesaire…Muallim mektebi, Hafız mektebi gibi manası ve fazıleti sayamayacak kadar zengin bir mübarek yerlerde ruhunuz ferahlamaktadır. Mescid-i Sahrada akşam ve yatsı namzlarını kılarız (açık zamanına deggelirse..
Zekeriyya as.ın şehit edilmiştir. Tam bel kemiğine dekgelince Allah diye feryat etti. Hz. Allah “ ya Zekeriyye bir daha feryat edersen peygamberliğni alırım” dedi(Kabri Şamı Şerif’dedir). Hz. Şefaatlerine nail eylesin. Onlar hertürlü sıkıntıyı çekmiş bizlere sıkıntı vermesin. Rabbim şu mekan ve mekanlarda yaptığımız bütün dualarımızı makbul eylesin..fatiha..
MESCİD-İ AKSÂ
İslam âlemini alakadar eden bu şanlı ve muazzam eserin tamiri için tüm Müslümanların kendi malları ve imkânları Müslümanların kıymetli bir eseri olan Harem-i Şerif-i Kudsi’yi ziyarete davet ederiz. “Allah’ın mescidlerini ancak, Allah’a ve ahiret gününe îmân eden ve namazı ikame eden ve zekât veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder” (Tevbe, 18)
Harem-i Şerifin bulunduğu bu Morya tepesindeki ilk mabet Hz. Süleyman tarafından Milattan önce 1013 yılında inşa olunmuştur. Burası Hz. Davud’un Kudüs’ü fethinde Cenab-ı Hakka kurbanlar takdimine mahsus bir yer olarak kullanılmıştır.
Bu tarihte Hz. Süleyman, şimdiki Mescid-i Aksâ’nın bulunduğu yere bir saray binasını ve Sahra-i Meşrûfe’nin bulunduğu yere de muazzam bir bina dikilmesini emretmiştir. Ancak bu bina Hz. Süleyman’ın vefatından uzun bir müddet sonra tamamlanmıştır.
Rehberimizin diliyle size edindiğim malumatları aktarmaya çalışıyorum: Şehre girdiğiniz zaman ilk önce gözünüze çarpan Kıyam kilisesidir. Hz. Ömer efendimiz eman verdiği için onu yıkamıyorsunuz. Yeni bir eser yapmanız icabediyor. Bakın şehrin surlarını dolandığını görüyorsunuz. Bakın sol tarafa doğru ne görürsünüz? Gördüğünüz Kubbetüssahra’dır. Kubbetüssahra yok iken sizi şehre girerken Kıyam kilisesinin Kubbesi göze çarpıyordu, karşılıyordu. tabiri caizse! Hz. Ömer efendimiz emanname verdiği için yıkamıyorsunuz ve daha güzelini yapmak zorundasınız. Nedir o? Kubbetüsdsahradır. Bakın şu gördüğünüz surlar ve Davud as.ın kabrinin bulunduğu yer ile Mescid-i Aksanın arazisi var. Mescid-i Aksayı çevreleyen mescidler, eserler ve surlar var. bakın şu karşı da gri renkli bir Kubbe görüyorsunuz. Kıble Mescidi ki sabah namazını kıldığımız yer. Bunun altında harabeler var. işte orası Mervan mescidi’nin arkasında Emevi sultanlarını Halifelerinin sarayıdır. Mescidi Aksanın 15 kapısında kapalı olanlar var demiştik. İşte üç kapı orasıdır.
Hisar Turzm adına Rehber arkadaşımız: Efendim bilmediğiniz yer sizin değildir, sizin olamaz. Şimdi burayı ziyaret ettik Cuma namzındaki kalabalığı gördünüz (Mescidi Aksa). Yarın daha az olacaktır ve bir saf’a kadar Mescid-i Aksa cemaati düşecektir. Bunu şunun için söylüyorum. Maksadımız bu mescidi ve buralardakileri eleştirmek değil.. sebebini söylüyorum. Cuma günü bir çok ülkeden ziyaretçiler geldiler cumadan sonra …uçaklarına binip gittiler. Bizim gibi buraları ziyaret edenler umumiyetle hafta sonu ziyaret ediyorlar. Perşembe ile Pazar arası geliyorlar. Buranın tek açık Mescidi Aksa Mescidi Kıble Mesididir. Kudüs şehri içerisinde müslüman nüfus 0/35 civarında. Yani 200 bini geçmez.
Yani burası normal bir dağ değildir. Çok büyük bir esrarı vardır. Surun etrafındaki cadde kanuni Sultan Süleyman caddesidir. Sağdaki kapı Amud Yani Şam kapısı. Bakın burada Süleyman as.ın buranın taşlarını çıkarttığı bir mağara var. şu zeytin ağaçlarının dibinde..
HAREM-İ ŞERİF’İN DÖRT HALİFE VE EMEVİLER ZAMANI
Hz Ömer bir müddet sonra M. 637 yılında Beytülmakdis’i fethedince hemen harem-i şerife giderek mezbelelik halde bulunan Sahra-yı Meşrûfe’yi tüm pisliklerden temizlemiştir. Emevilerden Halife Abdülmelik b. Mervan, Hicaz’da Abdullah ibn Zübeyr’in halifeliği zamanında Müslümanların ilk kıblesi olan bu yere Mescid-i Aksâ ile Sahra-yı Meşrûfe’nin inşasını emretmiştir.
Fakat bu iki kişi “bu uğurda yalnız emvalimizi değil kadınlarımızın ziynet eşyalarını bile sarf etmek bizim için daha evladır. Otuz bin dinarı sence en ziyade makbul olan yerlere sarf et” diye cevap vermişlerdir. Bunun üzerine Halife Abdülmelik, arta kalan yüz bin dirhemin dövülerek harca karıştırılmasını ve kubbenin üzerine serilmesini emretmiştir. Gerçekten de bu şekilde kubbe altınla kaplanmıştır. Nitekim ona parlaklığından dolayı dikkatlice bakmak mümkün olamamaktadır. M. 692 yılında Kubbetü’s-Sahra ile Mescid-i Aksâ tamamlanmış ve bu esere Abdülmelik’in ismi mozaikle nakış olunmuştur (s. 6).
H. 407 (M.1017) Fatımiler zamanında Câmi’ül-Nisa adında da bir bina dahi inşa ve ilave edilmiştir.
EYYUBİLER VE MEMLÛKLER ZAMANINDA KUDÜS
Haçlılar, Beytülmakdis’i istila ettiklerinde Sahra-i Meşrûfe’yi kiliseye, Mescid-i Aksâ’yı ise kral ikametgâhına tahsis ederek saraya dönüştürmüştür. Mescid-i Aksâ’nın altındaki binalara Süleyman’ın ahırları adını vererek orasını katır ve hayvanlarına tahsis etmişlerdir. Selahaddin Eyyubî, Kudüs’ü geri aldığında Haçlılar tarafından eklenen yapıları yıkarak Harem-i Şerif’i asli hâline dönüştürmüştür. Adil lakabıyla tanınan Melik Nureddin Zengi zamanında Hamid b. Zafir ve Süleyman b. Mealî adındaki iki sanatkârın maharetli ellerinden çıkmış olan fildişi ve sedef kakmalarla süslü minber, Kudüs’ün fethinden sonra Selahaddin Eyyubî tarafından Halep’ten getirtilerek Mescid-i Aksâ’ya bırakılmıştır.
Selahaddin Eyyubî, Mescid-i Aksâ’nın mihrabını da tamir ettirmiş ve üzerine mozaikle bir kitabe yazdırmıştır. Aynı şekilde Kubbetü’s-Sahre için de yaldızla bir kitabe yazdırmıştır. H. 634 (M. 1237) yılında Selahaddin Eyyubî’nin yeğeni el-Melikü’l-Muazzam, Mescid-i Aksâ’nın kuzey kısmını ve o tarafta içeride bulunan revakı inşa etmiştir.
OSMANLI HALİFELERİ ZAMANINDA
Mescid-i Aksâ ve Sahra-i Meşrûfe, Osmanlı sultanları zamanında gayet sanatkârane ve ehemmiyetle tamirat görmüştür. Kanuni Sultan Süleyman, Sahrai Meşrûfe’ye gayet sanatkârane renkli ve çiçekli pencereler açtırmıştır . Bu dönemde Mescid-i Aksâ’nın tüm dış duvarları ve Sahra-i Meşrûfe’nin kubbesi ile Kubbetü’l-Silsile nadide ve emsalsiz çinilerle kaplanmıştır. Sultan II. Mahmut zamanında ehemmiyetli bir tamirat, nakış ve mozaiklerin büyük bir kısmı yenilenmiştir.
Kapıdan girerken karşıda büyük kaviste bulunan kitabede bunu görmek mümkündür. Bu tamiratlar hayır sahibi Sayda, Trablus ve Şam valisi Süleyman Paşa tarafından H. 1233 (M. 1818) yılında yapılmıştır. Sultan Abdülaziz bazı ehemmiyetli onarımlar yaptırmıştır.
MUKADDES MEKÂNLARIN ÖZELLİKLERİ
Harem-i Kudsi’nin batı tarafı 490, doğu tarafı 473, kuzey tarafı 321 ve güney tarafı 283 metre olmak üzere kare bir saha üzerinde kurulmuştur. Kuzeydoğu tarafından 30, güneydoğu tarafında 40 metre yüksekliğinde bir surla çevrilidir. Bu surun bazı taşları beş metre uzunluğunda ve dört metre genişliğindedir. Surun batı ve kuzey taraflarında geniş revaklar vardır ki bunlara harem-i şerifin on dört kapısı nüfuz etmiştir. Kuzey tarafta; “el-Esbat”, “Hutta”, “Devidar” diğer adıyla Şerefü’l Enbiya kapıları vardır.
Batı tarafında ise “Gavânim” (Babü’l-Halil), el-Nazır kapısı (eskiden Bab-ı Mikail), el-Hadîd, el-Kattânîn, el-Metuza’, el-Silsiletü ve elSekine (bu iki kapı birbirine bitişiktir. Eskiden Bab-ı Silsile’ye “Bab-ı Davud” denilirdi), Bab-ı el-Megâribe diğer adıyla Babü’n-Nebi kapıları. Bu on dört kapıdan başka kapalı üç kapı daha vardır. Babü’z-Zeheb adıyla bilinen ve surun doğu tarafında olan er-Rahme ve el-Tevbe adlı iki kapı ile surun güney tarafındaki kapıdır. (Devam edecek)