Mustafa Özyurt

Kardeşlerinin Hasedi

Mustafa Özyurt

Sevgili kardeşlerim siz siz olun hiç kemseye hased etmeyin. Zira sevgili rasulümüz s.a.v. hadisi nebeviyelerinde “Hased” edenin hasedinin diğer güzel amelleri yakıp kavuracağını beyam buyurmaktadır. Hased edenmi yoksa hased edilen m kazanır? Görelim;

Yakup aleyhisselâm, oğlu Yûsuf’un alnındaki nübüvvet nûrunu görmüş, bunun için O’na daha fazla ihtimam göstermişti. İşte babalarının bu meyil ve muhabbeti, Yûsuf’un diğer kardeşlerinin hasedlerine sebep oldu. Gün geldi bu hased bardağı iyice taştı ve kardeşleri Yûsuf için kötü plânlar yaptılar.

Yakup a.s’ın Yûsuf’a olan aşırı muhabbeti gayretullâha dokundu. Bu sebeple Allâh Teâlâ, ona bir iptilâ vermeyi murâd etti ve Yûsuf’u babasından ayırdı. Zîrâ evlâd, bazı hâllerde baba için büyük bir imtihandır. Meselâ Nûh a.s., kâfirlerin helâki için bedduâ ettiği hâlde, müşrik olan oğlunun da suya gark olduğunu görünce sabredemeyip:“…Ey Rabbim! şüphesiz oğlum da âilemdendir…” (Hûd, 45) demişti.

Nûh aleyhisselâm’ın bu niyâzına Cenâb-ı Hak şu şekilde karşılık verdi:“Ey Nûh! O kesinlikle senin ehlinden değildir. Çünkü o, sâlih olmayan (kötü, çirkin) bir amelin sâhibidir…” (Hûd, 46)

SİNSİ PLAN

Kardeşleri, Yûsuf hakkında belli bir kanaat birliğine varınca: “İçlerinden biri: «Yûsuf’u öldürmeyin! Eğer mutlakâ birşey yapacaksanız, onu bir kuyunun dibine atın da bari geçen kervanlardan biri onu alsın götürsün!» dedi.” (Yûsuf, 10)

Bu teklifi yapan Yehûda idi ve bunu kardeşlerine kabûl ettirmişti. Şu kardeşlerin hâli ne kadar ibretlidir ki; en merhametli olanı dahî hasedi sebebiyle Yûsuf’un kuyuya atılmasını tavsiye etti. Nihâyet Yûsuf’un birâderleri, yapmış oldukları sinsi plânla babalarına geldiler.

“Dediler ki: «Ey babamız! Sana ne oluyor da Yûsuf hakkında bize güvenmiyorsun! Oysa biz O’nun koruyucularıyız O’nun iyiliğini istemekteyiz» «Yarın O’nu bizimle beraber kıra gönder de bol bol yesin içsin; oynasın! Biz O’nu mutlakâ muhâfaza ederiz.»” (Yûsuf, 11-12)

BELA AĞIZDAN ÇIKAN SÖZE BAĞLIDIR

 “Babaları: «Onu götürmeniz beni hakîkaten üzer ve siz farkında olmadan, onu bir kurdun yemesinden korkarım.» dedi.” (Yûsuf, 13)

Yûsuf’un birâderleri, babalarına ve kardeşlerine hürmette kusûr eden kimselerdi. Dolayısıyla, kurdukları hîleyi gerçekleştirebilmek için babalarının îkaz ve ihtârını geçiştiriverdiler:

“Onlar! «Vallâhi biz böylesine güçlü bir grup iken onu kurt kapar da yerse, o zaman biz hüsrâna uğrayanlardan oluruz yazıklar olsun bize!» dediler.” (Yûsuf, 14)

KARDEŞLERİNİN İHANETİ

 “Derken kardeşleri onu alıp götürünce ve kuyunun dibine bırakma konusunda görüş birliğine vardıklarında, Biz de Yûsuf’a şöyle vahyettik: «Zamanı gelecek, onların hiç hatırlarına gelmediği bir sırada, yaptıkları bu işi kendilerine hatırlatacaksın.»” (Yûsuf, 15)

Âyette geçen «Biz de Yûsuf’a şöyle vahyettik» ifâdesinden hareketle müfessirlerin bir çoğu, Hz. Yûsuf ’a, daha o zaman peygamberlik verildiğini beyân ederler.

Ya’kûb a.s. oğullarının kardeşleri Yûsuf’u sahrâya götürmek üzere ısrar etmeleri ve Yûsuf’un da buna istekli olması üzerine kazâya rızâ göstererek izin verdi. Kardeşleri, babalarının müsterih olması için gözden kayboluncaya kadar Yûsuf’u omuzlarında götürdüler. Babalarının gözünden kaybolduklarında ise, verdikleri sözü terk ettiler. Yûsuf’u yere attılar ve dediler ki:

“–Ey yalancı rüyâ sâhibi! Hani nerede sana secde ettiğini gördüğün yıldızlar? Haydi gelip de seni bizim elimizden kurtarsınlar!”

Ardından da Yûsuf aleyhisselâma eziyet etmeye başladılar. Yûsuf hangi kardeşine ilticâ etse, daha fazla eziyet görüyor, azarlanıyor ve dövülüyordu. Bu durum karşısında çâresiz ağlamaya başladı ve: “–Ey babacığım! Sana verdikleri sözü ve senin onlara verdiğin nasihati ne çabuk unuttular! Yaptıklarını bir görsen; oğluna edilen eziyetler bir köle evlâdına dahî revâ görülmez!” dedi.

Rivâyete göre Robil, Yûsuf’u kaldırıp yere çarptı. Sonra da göğsüne hızlıca oturarak O’nu öldürmeye teşebbüs etti. Kardeşi Levi de boynunu kırmak istedi. Yûsuf, kardeşlerinin en merhametlisi olan Yehûda’ya yalvardı: “–Ey Yehûda! Allâh’tan kork da beni öldürmek isteyenlere mânî ol!” dedi. Yehûda merhamete gelip: “–O’nu öldürmeyiniz! Bu hususta bana söz vermemiş miydiniz?” dedi.

Onlar da: “–Evet!” dediler. Bunun üzerine Yehûda: “–Öldürmekten daha hayırlısını size söyleyeyim mi? Onu kuyuya atın!” dedi.

HZ. YUSUF’UN  KUYUYA ATILIYOR

Diğerleri de Yehûda’nın teklifine «Pek iyi!» deyince, el birliği edip O’nu kuyuya atmak üzere sözleştiler. Bu kuyu, Ürdün civârında olup, Âd kavminin zâlim hükümdarlarından Şeddâd, onu Ürdün’ün îmârı sırasında kazdırmıştı. Kuyunun ağzı dar, dibi genişti.

Nihâyet kuyunun başına geldiler. Yûsuf, kardeşlerinin elbiselerine yapışıp ağlıyor, fakat itilip kakılıyordu. Yûsuf’u kuyunun yarısına kadar sarkıttılar. Bir de hiçbir yere tutunamasın diye ellerini bağladılar, gömleğini soydular. Babalarını iknâ etmek için de bir koyun kesip kanını gömleğe bulaştırmaya karar verdiler.

Nitekim Yûsuf’un kardeşleri yalandan döktükleri gözyaşlarına ilâveten:  “Yûsuf’un gömleğine sahte kan bulaştırarak getirmişlerdi. Babaları Yakup: «Hayır! Nefisleriniz sizi aldatıp bu işe sevk etmiş. Artık bana düşen, ümitvâr olarak güzelce sabretmektir. Sizin bu anlattıklarınız karşısında, Allâh’tan başka yardım edebilecek hiç kimse olamaz!» dedi.” (Yûsuf, 18)

Rivâyete göre, Yûsuf’un kana bulanmış olan gömleği Yakup as.a getirilince, onu yüzüne sürüp ağlamaya başladı ve: “–Bugüne kadar böyle yumuşak huylu bir kurt görmedim! Oğlumu yemiş de sırtındaki gömleği yırtmamış!” dedi.

Böylece gözyaşı döken Yakup aleyhisselâm’a artık sabretmekten başka birşey kalmamıştı. Nitekim hiç kimseye hâlinden şikâyet etmeden sabretti ve: “«Ben, sıkıntımı, keder ve hüznümü sâdece Allâh’a arz ediyorum.» dedi…” (Yûsuf, 86) (Devam edecek)

Yazarın Diğer Yazıları