
KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN
Mustafa Özyurt
Nihayet tabutunun önünde gördüğümüz o sır dolu sandık. Kanuni, bu sandıkla beraber gömülmeyi vasiyet etmiştir. Oysa İslamiyet’te böyle bir uygulama yoktur. Ebussuud Efendi merak eder hepimiz gibi. Açtırır sandığı. Bir de ne görsün? Sağlığında yapacağı işler için Şeyhülislam’dan aldığı fetvalar durmuyor mudur içinde! Bunun üzerine Ebussuud Efendi’nin ağladığı ve “Ey Süleyman, sen kendini kurtardın, bakalım ben nasıl kendimi kurtaracağım?” dediği rivayet olunur.
Kanuni, aynı zamanda Kâbe-i Muazzama’nın en gayretli hizmetkârlarından birisi olmuştur. Mekke ve Medine’ye yaptığı hizmetler bakımından babası Yavuz ve torunlarından II. Abdülhamid ile kıyaslanabilecek olan Kanuni, gerek Harem-i Şerif’e, gerekse Peygamber Efendimiz’in (sas) türbesi etrafında yaptırılan camiye mermerden birer sanat eseri minber göndermiş, Harem-i Şerif’e iki yeni minare ilave ettirmiş, Peygamber Efendimiz’in doğduğu Hz. Âmine’nin evini yeni baştan inşa ettirmiş, Ayn-ı Zübeyde suyunu Mekke’ye akıtmış ve bu iş için kendi cebinden tam 100 bin altın sarf etmiştir. Ayrıca Mekke’de bir medrese yaptırdığını, eşi Hürrem Sultan’ın da aynı şehirde bir imaret inşa ettirdiğini biliyoruz.
Kaynaklar, ihtiyarlığında Allah’tan şehit olarak ölmeyi temenni ettiğini yazıyor. Zigetvar’da işte bu duasının kabul olunduğu söylenir. 71 yaşında üstelik hasta hasta yola çıkmasının bir sebebi de, yatakta değil, cihadda ölmek istemesi olamaz mı? “Köylü milletin efendisidir” sözü Kanuni’nindir.
Bir gün mahremleriyle görüşürken onlara “Velinimet-i âlem [dünyanın efendisi] kimdir?” diye sormuş. Onlar “Padişah efendimizdir” diye cevap verince Kanuni, “Hayır, dünyanın efendisi reâyadır ki, ziraat ve harâset [çiftçilik] emrinde huzur ve rahatı terk ile iktisab ettikleri nimetle bizleri it’âm ederler” demiştir. Gördüğünüz gibi tek fark, Kanuni’nin daha evrensel bir tanımlama yapmasındadır.(Devamı edecek)