
Kabei MUAZZAMA
Mustafa Özyurt
İnsanı yaratmakla her şeyin bittiği manasına gelmediğini anlatmak ve öğretmek manası da, Yüce rabbimiz Hz. Âdem’e yapacağı vazifeleri öğretmiş ve dolayısı ile gelecekte olacak olan biz evlatlarının vazifeleri olacağını haber etmiştir. Vazifelerinden birisi, Yüce Rabbinin emri ile Kâbe-i Şerifi inşa etmek olmuştur. Hazreti Âdem Meleklerin yardımı ile Kâbe-i Muazzamanın inşasına başladı. Temeli hira dağından, duvarları ise Turi Sina, Sevr, Uhud ve Cudi gibi dağlardan getirilen malzeme ile inşa edildi.
Hz. Âdem, birinci haccını ifa ettikten sonra Hz. Havva validemizi aramaya başladı. Arafat’ta buluştular vs.
Hz. Âdem’in çocukları her doğuşta erkek ve kız olmak üzere çift doğardı. Bir evvelki doğan erkek ile bir sonraki doğan kız ve bir evvelki kız ise sonraki yıl doğan erkekle evlenirdi. Zürriyetin çoğalması için Mevla’nın kanunu o zaman böyle idi. Kabil ile doğan kızının adı İKLİME’dir. Habil ile doğanın adı ise LEBUDA’dır.
Hazreti Âdem Hindistan’da ziraat ile meşgul olmuştur. Zaman zaman hac etmek üzere Mekke-i Mükerreme’ye gelmiştir.
Muhterem okuyucularıma ciddi bir hatırlatma yapacağım!
Hatırlatmak istediğim ve bazılarının öğrenmesi gereken şey mübarek beldeler hakkında konuşurken veya yazarken, sıradan yerlermiş gibi teleffuz etmektedirler. Mesela Mekke-i mükerreme yerine Mekke, Medine-i Münevvere yerine Medine kelimeleriyle söylerler. Hâlbuki İslam dininde saygı gösterilmesi gereken kimseler ve yerler hakkında edebe riayet dinin, Müslümanlığın güzelliklerindendir. Nitekim Bursa’da medfun büyük velilerden Şeyh Üftade hazretleri Edeble gelen lütufla gider sözüyle edeb dersi vermektedir. (bu manalı sözü, İstanbul Üsküdar’da medfun Aziz Mahmudu Hüdâî (k.s.)’nin türbesinde de yazmaktadır.) Fahri kâinatımızdan önce Mekke kelimesi kullanılırdı fakat yüce kitabımız Kur’an’ı azımüşşanın orada inmesiyle ve Efendimiz (s.a.v.)’in orada dünyayı şereflendirmesiyle, o şehre ilahi ikram tecelli etmiştir. İkramın ismi mef’ulü olan mükerrem kelimesi izafe edilerek Mekkee-i Mükerreme denilmesi edep ve hürmeti en uygun olanıdır. Medine şehri Rasülullah Efendimizin o şehre teşrifleriyle o şehir onun nuru ile nurlanmıştır. Ve nurlanmış manasına gelen Münevver kelimesinin izafeti ile Medine-i Münevvere denilmesi de Efendimize (s.a.v.) hürmet ve muhabbetin ta kendisidir. Asıl olanda budur. Bizden, bilenlere bunu hatırlatmak ve bilmeyenlere de öğretmek önemli bir vazifedir. Zira Rasülullah Efendimize ne kadar hürmet ve muhabbet gösterirse bir Müslüman, o derece Allaha yaklaşmış olur. “Sen söyle ki ey habibim eğer Allah’ı (c.c) seviyorsanız bana tabi olun” ayeti celilesi buna en bariz bir delildir.
Kabil kardeşi Habil’i katlettikten sonra Hazreti Âdem onu kovdu ve Kabil Yemen toprağına yerleşti. Nesli orada ateşe tapardı. Hz. Âdem onları dine davet etti. Bir kısmı iman etti. Bir kısmı ise dalalette kalmaya devam etti.
HZ. ÂDEMİN MUCİZELERİ
Vahşi hayvanlara nasihat ederdi. Onları itaat altına alırdı. Ocakta ateş yanarken, odun biterse mübarek elini ateşe koyup alevler çıkarırdı. Deniz üzerinde yürümesi, tayyi mekân ve yere tohum atıp anında yeşermesi mucizeleri vardır. (devam edecek )