Mustafa Özyurt

İslam'ın güzelliği

Mustafa Özyurt

Sultan Alparslan, Allahü Teala’nın dinini her tarafta yaymak istiyordu fakat onlar tedbirli ve planlı hareket etmekte sünneti rasüle uyarlardı. Zapt ettiği yerlerde cami ve medreseler vs. inşa ettirerek cehaletin yerini ilimle doldurmaya çalıştı. Maksatları, cehennemlik kimselerin hak yola girip cennete kavuşmasından başka bir şey değildi. Bu samimi inançla hareket eden Alparslan yukarda bahsi geçen fütuhattan sora şöyle devam eder; 

Bizans imparatorluğunun en müstahkem kalesi de düşünce, bütün Hıristiyan âlemi yasa boğuldu. Ama İslam âlemi bayram etti. Nizamül-mülk fetihnameyi Bağdat’ta bulunan Halife’ye gönderdi ve halife-i müslimin de onlara bol dua etti.

    Sultan Alparslan Ani’den sonra Kars’a yöneldi. Taarruz etmeden evvel, oranın hâkimi Gayik’e (hayik’e) elçi gönderdi. Müslüman olmasını veya emrine girip cizye vermesini teklif etti. Ani şehrinin zaferinden ders alan Hâkim Hayik teklifi kabul ederek cizye vermeyi kabullendi. Türk elçisini siyahlara bürünüp kabul etti. Sebebini soran elçimize: “Dostum Sultan Tuğrul Bey’in vefatından sonra yas tutup, siyah elbiseler giyiyorum! Sultana bağlılığını ve vergi vererek hükümdarlığının devamını istedi. Buna hayret eden elçi, durumu sultana arz etti. Alparslan, Kars’a gidip Hayik ile barış yaptı. Ve iltifatlarda bulundu. 1064 senesinde Kafkas seferi başarı ile bitmiş Gürcistan, Ermenistan baştan başa Selçukluların eline geçmiş oldu. Fethedilen yerlere Türk askerleri yerleştirildi.

     Sultan Muhammed Alparslan’ın asıl hedefi, Bizans imparatorluğu idi. Rasülullah (s.a.v.) tan beri Müslümanları sık sık rahatsız eden Hıristiyan Bizans imparatorluğunu tamamen ortadan kaldırmak istiyor, onların ya Müslüman olmalarını veya Müslümanların emri altında cizye veren bir devlet olmalarını arzu ediyordu. Bu sebepten, kuzeyden ve doğudan gelecek tehlikeleri evvela bertaraf etti. Artık Bizans’ın üzerine gidebilirdi. Allahü Teala’nın dinini oralarda da yayabilirdi. Fakat tedbirli ve planlı hareket etmek, acele etmemek lazımdı. İslam ordusunun yan ve gerilerinin emniyetini; gerek taarruz, gerek çekilmelerde sağlamak ve düşmana takviye kuvvetlerin gelmesini önlemek şarttı. Bu hususta gereken Türk taktiği akıncıları Anadolu’nun derinliklerine sürmeli, düşmanın her türlü savunma imkânlarını yıpratmalıydı. Gerekeni de yaptı. Sultan Alparslan, Anadolu’yu bir uçtan bir uca fethetmek için seçkin komutanlarını gönderdi. Kendisi ise, Gürcülerin hükümdarı Ahastan, Hıristiyan idi. Fakat Sultan Alparslan’a karşı da hayranlığı vardı. Sultan Alparslan, Ahasta’nın payitahtına gelinceye kadar önüne gelen kaleleri aldı. Bunlardan iki kalenin komutanı Müslümanlığı seçerek sultanın iltifatına mazhar olmuştu. Ahastan, sultan Alparslan’ın huzuruna varınca; “İslam’ın güzelliğini, Hıristiyanlığın bozukluğunu, bu yaşa kadar hep dalalette kaldığını, bu sebeple Müslüman olmak istediğini” bildirdi. Buna çok sevinen sultan Alparslan, onu affetti ve kucaklayıp alnından öptü. Bu sevgi karşısında Ahastan; “Eşhedü ella ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve rasülüh” diyerek Kelime-i Şehadet getirdi. Ahastan’ın Müslüman olmasına ziyadesiyle sevinen Sultan Alparslan ve komutanlar, onun üzerine mücevherler saçtılar. İltifatlarda, izzet ve ikramda bulundular.

    Sultan Alparslan ve mübarek ordusunun Kafkaslara kadar gelmelerindeki maksat; cehennemlik bir kimsenin hak yola girip cennete kavuşmasından başka bir şey değildi. Maksat hâsıl olmuştu. Bu mukaddes vazife, sultan Muhammed Alparslan’ı ve kahraman ordusunu cepheden cepheye koşturan yegâne ideal olup, kuru bir kavga değildi. Allahü Teala’nın dinini dünyanın en ücra köşelerine kadar yaymak, Müslümanları bir bayrak altında toplamaktı! Onun için her güçlüğe göğüs geriyorlar, her zorluğa ve sıkıntıya katlanıyorlardı. Maksatları hâsıl olup bir kimsenin hidayete kavuştuğunu görünce, hazinelerini onun üzerine saçıyorlardı. Din kardeşliğinin verdiği muhabbetle sarılıyorlardı. Alparslan, Ahastan’ı, Şekki’nin hükümdarlığına tâyin edip yanına bir âlimler heyeti gönderdi. İslamiyet’in orada da yayılmasını sağladı.

Buradan Gürcistan üzerine yürüyerek Tiflis’i zapt etti. Burada da camiler yaptırarak halkın dinini öğrenmesini sağladı. Yılmak, usanmak ve düşmandan korkmak yok vesselam. (Devam edecek)

Yazarın Diğer Yazıları