Mustafa Özyurt

İslam Coğrafyasında Konya

Mustafa Özyurt

İçerisinde yaşamakta olduğumuz Konya ilimiz, çok müstesna ilim adamı yetiştiren şehirlerimizden en önemlilerinden biridir. Bu güzel şehrimizi, tarihi değerlerini tanımaya çalışalım. Tarihi ve manevi değerlerini daha iyi anlayan ve buna ehemmiyet verenlerin çoğalmasını görmek o şehirde medeniyetin geliştiğini görmektir.
Konya, bildiğiniz gibi Selçuklulara payitaht olmuş ve Osmanlılarda ve hem de Selçuklular döneminde mümtaz ve müstesna hizmet vermiş bir şehrimizdir. Ve bu hizmetlerde emekleri büyük olan, mümtaz simalardan Ş. Sadreddini Konevi ki; hem ilmi dirayeti ile mümtaz ve hem de manevi halleri ile müstesna bir büyüğümüzdür. Onun hakkında, ruhulbeyan tefsirinde, kehf suresindeki kısa bir menkıbesi şöyle yazılıdır:
Zamanın en büyük âlimlerinden, kelam ve tasavvufta mümtaz, Ş. Ekber Muhyiddini Arabî’nin kendi eliyle yetiştirdiği, Hz. Konevi’ye hocalık etmiş, mala mülke ehemmiyet vermeyen bir İslam âlimidir.

Muhyiddini Arabî (k.s.)’un vefatından sonra, onu görmek ister. O esnada bir nur dikilir. Onun içerisinden şeyhini görür ve derki; Evladım sağlığımda seni yüksek mertebelerde görmeyi, yetişmeni isterdim. Ama şimdi gördüm ki o sende tecelli etmiş. Niyetim ve gayretim boşa gitmedi Elhamdülillah. Mübarek ellerini öptüm ve muradım odur ki: Her şeyi unutayım amma rabbimi unutmayayım. Rabbim kendinden gayri her şeyi unuttursun lakin kendini unutturmasın, diye huzurlarında kendilerinden dua istedim. Çok geçmeden bu manevi nimet bu fakire verildi. Hatta bir gün, pek yakında büyük bir fitnenin kopacağını söyler. Ve çok geçmeden Moğol istilası başlar. Binlerce Müslüman şehit ederler.
Diğer bir menkıbesi:

Şemsi Tebrizi, Konya’ya gelince, Mevlana ona kendini kaptırır. Buna içerleyen bir kısım Konya ilim ehli ve talebeleri, Mevlana bizi bıraktı gitti diye Konya uleması, Denizli’ye çekip giderler. Sultan Alâeddin ise buna çok üzülür. Sadreddini Konevi’nin maneviyat büyüklerinden olduğunu bildiği için derhal yanına giderek ona;
Efendim, bugün cuma günüdür. İlim ehli Denizli’ye çekip gitmiştir. İlim ehli olmadan Cuma kılmak bize Konya’ya yakışır mı? Onların olmaması şanımıza noksanlık getirir. Böyle gitmelerine Buna çok içerledim. Cuma namazına gelmelerini temin etmesini ister. Sadreddin Konevi, katırına atlar, kendisi o anda Denizli’dedir. Onları bulur, ilim ehlini toplar ve sultanın emrini tebliğ eder. Hem de bir Müslüman’ın kalbine neşe salmak isteyene rabbimiz yardım eder. Sultana karşı gelmek asla caiz değildir, tehlikelidir. Kalplerini incitmek caiz olmaz. Ve sultanın üzdüklerini, kendilerini beklediğini, buna uymazlarsa Emire itaatsizlik etmiş olacaklarını söyler. Haydi, vakit daraldı. Acele edin. Sultan bu gün sizi bekliyor.
Âlimler ilk önce itiraz ettiler, bahaneler uydurdular. Dediler ki, gidecek olsak bile zaman yok. Üç günlük yol. Efendim, Cuma namazı yaklaştı. Konya’ya Cuma’ya nasıl yetişiriz. Buna imkân var mı?

Sadreddini Konevi onlara “siz tamam deyin gerisi kolay” der. Siz bana peki deyin bir kere. Mevlam kadirdir her şeylere. Âlimler bu sözlere hem hayret ettiler. Ve hem de teklifi kabul ettiler, hayvanlarına bindiler. Tereddüt içinde Denizli’den ayrıldılar. Daha bir iki konak bile gitmeden Kendilerini Konya’da bulurlar ki, ezanlar henüz okunmamış. Sultanın arzusu yerine geldi. Onlarda bu harikuladelik karşısında onu daha iyi anlamış oldular. Ve muhabbetlerde arttı. Hz. Mevlana Konevi’den önce vefat etmiştir. Anlatılır ki, o zamanlarda orduda bir subay Konevi’yi ziyaret eder ve kendini görenlere der ki; Biz her ne kadar kumandan isek de zahirde, manada esas komandan onlardır. Bunları ziyaret edip dualarını almak lazımdır der. Velileri bu manada ziyaret etmeli der.

ANNESİ İP SATTIRIR

Konya evliyasını içerisinde sadece yukarıdakiler değil, Hadim ilçemizde metfun büyük Osmanlı âlimlerinden ve veli kullarından Hz. Hadimi var. Koca veli ve insanlara tatlı mizacı ile bizlere hikâyeleri ile ders veren Hoca Nasreddinimiz var. Ara sıra onun menkıbelerinde de bahsedelim ki, havayı değiştirmiş olalım. Mesela; Nasreddin Hoca çocukluğunda, annesi ip eğirir, küçük Nasreddine sattırırmış. Lakin ipi satın alanlar küçük Nasreddin’in ipini ucuzca alırlarmış. Nasreddin ise parasını aldığı gibi annesine teslim edermiş. Ama annesi, neden ucuz verdin diyerek azarlarmış. Bu hal defalarca tekrar edince, annesinin azarları ip alıcılarının kendisini aldatmaları hocanın çok zoruna gitmiş. Annesi yine eline bir gün ip yumağı verir pazarda satması için. Nasreddin bu sefer gözünü açmış. Koca bir öküz kafası bulur. Annesinin verdiği ipi öküz kafasına sarar götürür pazara. Daha önce ip almaya alışık olanlar gelir, ip yumağını kucaklayıp kaldırır. Lakin çok ağır olunca!
Nasreddin, bu çok ağır, yoksa içinde öküz kafası mı var? Nasreddin, evet öküz kafası var der. Ve adam ipi alır gider. Nasreddin de parasını hakkını alarak eve gelir. Parayı annesine teslim eder. Sabah olunca, ipi alanlar kadıya şikâyetçi olurlar ve hocayı muhakemeye çağırırlar. Hoca da gider. Hâkim davacıları dinledikten sonra Nasreddin’e döner ve doğru mu söyler bunlar öküz kafası mı?

Nasreddin; hâkime, evet efendim doğru. Ben onlara satarken, eliyle biri kaldırdı ve bana bu öküz kafası mı diye sordu. Ben de evet dedim. Buna rağmen aldı götürdü. Benim bunda kabahatim ne efendim? Diye cevaplar. Hâkim, karşı tarafa doğru söyledi mi diye sorar. Adamlar; evet efendim, öyle söyledi deyince, Hâkim, Nasreddin davayı kazanmıştır der ve celseyi kapatır.
Nasreddin Hoca merhum, yalan söylememiştir. Ama piyasada şeytani fikre sahip insanların tuzağına düşmemek için ferasetli olmak icap etmektedir. Allah (c.c.)’de böylece Nasreddin’in hakkını alıverir. (Devam edecek)

Yazarın Diğer Yazıları