Mustafa Özyurt

İlim Ve Akıl

Mustafa Özyurt

İmam-ı a’zam hazretlerinin, inanılması lazım olan bilgileri içine alan fıkhı ekberinde özetle şöyleder: İman Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, öldükten sonra dirilmeye, kadere, hayrın ve şerrin Allah’tan olduğuna, hesap, mizan, cennet ve cehenneme inanmak ve hepsini hak bilmektir. Allah, birdir, doğmamış ve doğurmamıştır.
Ona hiçbir şey denk değildir. O yarattıklarından hiç birine benzemez. İsimleri, zati ve fiili sıfatıyla hep var olmuş ve var olacaktır. Onun isim ve sıfatlarından hiçbiri sonradan olma değildir, hepsi ezelidir. O ilmiyle daima bilir, kudretiyle daima kadirdir. Kelam ile konuşur, yaratması ile daima halıktır, fiili ile daima faildir. Yapılan şey mahlûktur. Allah’ın fiili ise mahlûk değildir. (Fiil; iş, fail ise iş yapan demektir. Kadir, her şeye gücü yetendir.)
Hz. Hadimi, ilmi açıklar ve İslam ilim adamlarından misal vererek mizan ve kabir azabını açıklayarak mevzuya şöyle devam eder:
İlim akıldan üstündür. Çünkü akıl vesile gibidir. İlim ise maksut gibidir der. Arkasındanda şu hadiseyi anlatır:

ULEMA-İ İSLAM VE RUMLAR

Hikâye edilir ki, Ulema-i İslam ve Bağdat Hulefası Rum’lardan cizye alırlarmış. Bir ara Ulema-i Kayser (Rum âlimleri) aralarında istişare etmişler cizye vermemek için. Ve mübahase’ye girip, kim galip gelirse o cizye versin demişler. Akıbinden Bağdat’a bir elçi göndermişler. Sizin âlimler ile bizim âlimler mübahase etsinler. Kim galip gelirse o ona Cizye versin denilmiş.
Ve her iki taraf teklifi kabul eder. Bu işi resmiyete koyarlar, dört yüz seçkin kişi toplanmış. Halife-i müslimin de gelmiş Dicle kenarına. Üç gün istirahatten sonra Rum Uleması bir tarafa, İslam Uleması bir tarafa oturmuşlar. Mübahase başlamış. Kıl kal (denildi dedi gibi laflar) çoğalmış. Sesler o kadar çoğalmış ki, Seyyah yüksek sesle bağırmış. Seslerin karıştığından, cevaplar anlaşılmaz hale gelmiş.
O esnada, İmamı Şafii r.a. nida etmiş. Demiş ki; ”En iyi bilen birinizi seçiniz. Bir sizden bir bizden konuşsun, diğerleri dinlesin demiş. Ama yine susturmak mümkün olmamış. Ve bunun üzerine İmamı Şafi r.a. ayağa kalkmış. Seccadesini koltuğunun altına almış ve onlara, biz konuşuncaya kadar içinizden biriniz münferiden hazırlansın demiş. Ve suyun üzerine yürümüş. Seccadesini de suyun üzerine serip üzerine de oturmuş. Hepsi hayrete düşmüş.
Rumların Uleması içinde Ruhban Murtaz diye birisi varmış. Kuşlar gibi havada uçtuğunu, suda yürüdüğünü iddia edermiş. Ulema-i Rum onu teklif etmişler. O zat yerinden kalkmış, suyun üzerinde iki adım yürümüş, üçüncü adımda suya batmış. Hemen Dalgıç atlamış ama ne yazık ki suyun içinde bulamamış. Bu durumu görenler hemen Müslüman olmuşlar.
Rum Kayser’i (Rum Hükümdarı) bunu duymuş ve şükretmiş. Ve demiş ki: Bizimkiler de sizinkiler gibi olsaydı bizim dinimiz müzmehil olmazdı”. Demek ki keramet İslam da.
Veliler Nebilik derecesine vasıl olamazlar. Nübüvvet derecesine eremezler. Ve fakat Nübüvvetin Velilik derecesine erebilirler. Nübüvvet ve Velilik ayrı ayrı şeylerdir. (b.s.269)

MİZAN VE KABİR AZABI

Mizan da hak, kabir azabı da haktır. Kim kabir azabını inkâr veya ben kabir azabını kabul etmem, kim kıyamet gününü veya cenneti veyahut cehennemi veya Mizan ve Hesabı yahut Sırat ve melaike-i kiramın mektubesini inkâr ederse, bunda ef’ali ibad vardır, Münkiri kâfirdir. Çünkü Nas ile sabit olan (kitab, sünnet ve icma ümmeti) inkâr etmiş oluyor.
Kim şefaatı inkâr ederse (Kıyamet gününü de)o kâfirdir. Allah Tealanın izniyle verilen şefaat murattır. Enbiyanın, Evliyanın ve Sulehanın hepsinde hüküm müsavidir.
Bazıları şu ayetlere göre kâfir olmaz demişlerdir. Bakara s.a. 48:“ Şüphesiz Allah kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bunun dışında kalan (günah)ları ise dilediği kimseler için bağışlar. Allah’a şirk koşan kimse, şüphesiz büyük bir günah işleyerek iftira etmiş olur”.
Gafir s. ayet 18 : (Mümin) de “Yaklaşmakta olan gün mevzuunda onları uyar. O gün yürekler gam ve tasa ile dolu,( Sanki) gırtlaklara dayanmıştır. Zalimlerin ne sıcak bir dostu, ne de sözü dinlenir şefaatçisi vardır.(b.s.296) (Devam edecek)

Yazarın Diğer Yazıları