
Hz. yuşa'yla latife paltomdan yakalandım
Mustafa Özyurt
Yuşa Tepesindeki Hz. Yuşa Peygamberin kabri, bugün 17 metre uzunlukta ve 4 metre genişliktedir. Bu kabir niye bu ölçüde yapılmıştır, bilinmez. Belki de Osmanlı döneminin insanları bu zata böyle büyük bir kabri uygun görmüşlerdir.
Konunun bu kısmında şimdi izninizle (HAKAN Yılmaz Çebi/netpano.com) bir hatıra da ben anlatayım: Gazetecilik mesleğini soytarılaştıranların arasından sıyrılıp, başka meslekler denemeye karar verdiğim 1997- 98 yılları arasında kısa bir dönem KÜTAHYA- GÜRAL PORSELEN’DE, Hatice Kübra hanımla Anadolu yakası Halkla ilişkiler ve Müşteri temsilciliği görevini yürütüyorduk. Bir gün önce İstanbul’a geldiğimden bu yana ilk defa ondan duyduğum Yuşa tepesini ve o civarda bulunan evliyanın türbesini gezmeye karar vermiştik. Ertesi gün ilk iş olarak yolumuzu Beykoz tarafındaki porselen satan zücaciyeci esnafa düşürmüş işimizi çabuk bitirip o güzel bahar mevsimin de hemen istikameti bu kutsal mekânlara çevirmiştik. Yuşa tepesine geldiğimizde her ikimizde uzun uzun dua ettik, Kübra Hanım önde ben 5-10 metre arkasında tam kabri terk ederken içimde manalandıramadığım muazzam bir neşve hissettiğimden, içimden Yuşa Hazretlerine latife yapmak geçti ve:
- “ Efendim size saygım büyük ama endamınızı bayağı abartmışlar “deyip muzipçe gülüştük ki tam o an da dar dairede öyle bir hava akımı oluştu ki, paltom adeta sırtımdan sıyrılacak kadar havaya kalkıp, etekleri Yuşa Hazretlerinin kabri çevreleyen demir parmaklılara takıldı. Ne kadar çekiştirdiysem bir türlü kurtulamadım bu olan bitenlere Kübra kardeşim de şaşırmıştı, ben palto yırtılırsa yırtılsın deyip olanca gücümle asıldım zira oluşan hava akımı neredeyse nefes almamızı bile engelleyecek kadar güçlü ve de soğuktu ki ben bu defa:
-“Efendim, özür dilerim terbiyesizlik ettim, kabriniz endamınıza göreymiş” dedim. Hem o küçük hortum benzeri hava akımı kesildi hem de ben paltoma kavuştum. Herhalde astarı paramparça olmuştur diye baktığımda ise en ufak bir iz bile yoktu... Bu olayı her Yuşa Hazretlerinden bahsedilen mekânlarda anlatır, gülerdik ancak yukarıdaki HACI OSMAN EFENDİ’NİN yaşadığı hatırayı öğrenince ben de bu defa iyiden iyiye şaşırdım. Kim bilir daha kimlerin, Bu seçkin mekânda daha ne gibi ilginç hatıraları vardır. Aslında bir de onları araştırıp, derlemek lazım. Kim bilir ne hikmetler ortaya çıkacaktır. Yararlanılan kaynak: HAZRETİ YUŞA (Hazırlayan, H.H. Ali Yalçın, Hz. Yuşa Camii İmam-Hatibi) Hakan Yılmaz Çebi Halkbilimi uzmanı Gazeteci-Yazar)
Yuşa as. Türbesinde çalışan bir vazifeliden 8.4.2012 tarihinde duyduklarımı da sizlere anlatmadan geçemeyeceğim: bahsettiğim tarihte, yaptığımız ziyaret de aklımdan geçti. Bu mübarek zatın yanında olmaları hasebiyle hatıraları vardır düşüncesi ile vazifelilerden Eyüp MIZRAK beye bir hatıranız varmı diye sordum.
Cevaben bize anlattığını aynen yazıyorum dedi ki: 1984 kadar bu türbeye ziyarete gelenler kimliklerini askeriyeye bırakırlar. İnerken de alırlardı. Bu Yuşa Camiinde vazife İmam Ali Hoca Efendi idi. Ali hoca, komutanları 1980 de günün birinde davet eder. Yuşa peygamberi hem ziyaret etmelerini arzu eder. Komutanlar kırmazlar gelirler davete.
Ali hoca, ziyaretten sonra dua eder, hep birden Âmin derler hepsi. Devamında Ali hoca Yuşa as.dan faziletinden bahseder. Beraberlerinde bulunan, başka yerde vazifeli Hakkı isminde ki müezzin Hakkı Hocaya;
“ Ali Hoca! Amma da abarttın ha” der demez, müezzin Hakkının ensesine aniden bir tokat gelir. Hakkı müezzin silleyi enseden yer anlayacağınız. Bu hadiseye Ali hocada şahit olur. Demek ki Hz. Yuşa eli sopalı büyüklerden olduğu anlaşılmaktadır. Niyeti iyi olursa desteklerler, icebettiği yerde sopayı da atarlar. Onların hepsinin kıyamete kadar, kurana hizmette vazifeleri vardır. Yani onlar hala ayaktalar, yorum sizlere ait Sevgili okuyucularım.
İstikamet Eyyüb Sultan (r.a.):
Buradan, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü güzergâhından, sevgili Peygamberimizin Mihmandarı Eyyübe’l-Ensari (r.a.) ın türbesine ziyarete varıyoruz. Bu zat, Efendimiz (s.a.v.) in hicret de evinde misafir kaldığı zattır. Rasulüllahın terbiyesinde yetişmiş dünyada ziyaretçisi en bol olan sahabelerden birisidir. Mihmandarı Resuldür.
Rasülullah Efendimiz Medine-i Münevvereye ilk şeref verdiklerinde, Neccâroğullarından Ebu Eyyûb-i Ensârî: “Ya Nebîyyallah! Benim evim yakındır, işte şu evim, bu da kapı”, diye göstererek Resûlullahı evine davet etti. Peygamberimiz (s.a.v.) Ebu Eyyûbi Ensârî hazretlerinin evinde Mescid-i Nebevî, hücreler ve odalar bitinceye kadar kaldı. Ebu Eyyûb-i Ensârî, O’nun gece bekçiliğini ve muhafızlığını yaptı. Kendisi, hanımı Ümmü Eyyûb Fâtıma ve annesi Hind (r.a.) gece-gündüz, Resûlullah’a (s.a.v.) hizmet ettiler. Böylece Mihmandarlık makamı, Hz. Âdem’den (a.s.) kıyamet gününe kadar, hiç kimseye nasip olmayan bir şeref, Hz. Ebu Eyyûb-i Ensârî’ye nasip ve ihsan olundu. Bu sebepten MİHMANDARIRASÜL denmiştir. Evlerinde, şahıslarına pek çok hadis-i şerif söylenmiştir. (Devam edecek)