
Hz. Yakup'un oğullarına nasihati
Mustafa Özyurt
Sonra da şöyle dedi: «–Oğullarım! Şehre hepiniz bir kapıdan girmeyin; ayrı ayrı kapılardan girin! Ama Allâh’tan gelecek hiçbir şeyi kazâyı üzerinizden gideremem. Hüküm Allâh’tan başkasının değildir. Ben ancak O’na güvenip dayandım. Tevekkül edenler de yalnız O’na güvenip dayanmalıdırlar.»” (Yûsuf, 66-67)
Yakup a.s.’ın, oğullarına Mısır’a değişik kapılardan girmelerini emretmesi, onların gösterişli ve güzel giyimli olmaları, ayrıca daha önceki gelişlerinde Melik’ten kimsenin görmediği izzet ve ikrâmı görmeleri sebebiyle idi. Bu sebeple evlâdlarının kötü niyetli kimselerin kuracakları bir tuzaktan zarar görmelerini istemiyordu. Ayrıca herkesin hayret dolu nazarları onların üzerine dikilmişti. Beraber şehre girmeleri hâlinde başlarına bir kötülük gelebilirdi.
Yakup aleyhisselâm’ın bu nasîhatlerini dinleyen oğulları erzak almak üzere tekrar yola çıktılar.Âyet-i kerîmede buyrulur:
“Babalarının kendilerine emrettiği şekilde ayrı ayrı kapılardan girdiklerinde bu tedbir Allâh’ın kendileri hakkındaki takdîri karşısında hiçbir fayda sağlamadı. Sâdece Ya’kûb’un içinden geçirdiği bir isteğin yerine getirilmesi oldu. O, şüphesiz bir ilim sâhibi idi. Çünkü kendisine Biz öğretmiştik. Bunun içindir ki “Allâh’tan gelecek takdîri önleyemem” demişti. Fakat insanların çoğu bu hakîkati bilmezler.” (Yûsuf, 68)
BEN SENİN KARDEŞİN YUSUF’UM
“Birâderleri Yûsuf’un yanına girince, Yûsuf öz kardeşi Bünyamin’i kendi yanına aldı ve: «Bilesin ki ben senin kardeşinim, onların geçmişte bize yapmış oldukları şeylere aldırma!» dedi.” (Yûsuf, 69)
Rivâyet edildiğine göre, Hz. Yûsuf, kardeşlerine yemek verdi. Onları sofraya ikişer ikişer oturttu. Bünyamin yalnız kalınca ağladı ve dedi ki: “–Kardeşim Yûsuf sağ olsaydı, o da benimle beraber otururdu.”
Yûsuf aleyhisselâm da onu kendi sofrasına aldı. Yemekten sonra kardeşlerini yine ikişer ikişer evlere misâfir olarak dağıttı. Bünyamin yine yalnız kalmıştı. Bunun üzerine Hz. Yûsuf dedi ki: “–Bunun ikincisi yok! Öyleyse bu da benimle kalsın!”
Böylece Bünyamin onun yanında geceledi. Hz. Yûsuf ona dedi ki: “–Ölen kardeşin yerine beni kardeş olarak kabûl eder misin?”
Bünyamin cevâben: “–Senin gibi bir kardeşi kim bulabilir? Fakat Sen, babam Ya’kûb ile annem Rahîl’in evlâdından değilsin.” deyince, Hazret-i Yûsuf ağladı ve kalkıp Bünyamin’in boynuna sarıldı. Sonra gerçeği söyledi:
“–Ben senin kardeşin Yûsuf’um! Onların bize yapmış oldukları şeylere aldırma!”
Yûsuf aleyhisselâm’ın Bünyamin’e: “Onların geçmişte bize yapmış oldukları şeylere aldırma!” demesinde, Allâh’ın, hased edenlerin hîlelerini muvaffâkıyete eriştirmeyeceğine işâret vardır. Nitekim kardeşleri, Yûsuf’a neler yaptılar, ne hasedler ettiler ve nice ezâlar çektirdiler, fakat emellerine nâil olamadılar. Allâh Teâlâ önce iki kardeşi, sonra da babasıyla evlâdını birbirine kavuşturdu.
Yûsuf a.s. kardeşi Bünyamin’i yanında alıkoyabilmek için Allâh’ın emriyle firâset nümûnesi olan güzel bir plân hazırladı. Nakledildiğine göre plânını kardeşine de anlatıp onun da tasdiğini aldı.
MÜKAFAT KAPISINI AÇAN ÇİLE
Babaları Ya’kûb: «Hayır, hayır! Korkarım yine nefisleriniz size bir işi câzip gösterip ayağınızı kaydırmıştır. Ne yapayım? Bu hâle karşı sükûnet ve ümit içinde güzelce sabretmekten başka yapacak şey yok. Ümid ederim ki Allâh bütün kaybettiklerimi bana lutfedecektir. Çünkü O alîmdir, hakîmdir.” (Yûsuf, 83)
Yûsuf’un kardeşleri daha önce babalarına yalan söyledikleri için, bu sefer de söyledikleri doğru söze babaları inanmak istemedi. Onlara:
“Hayır, sizi nefisleriniz aldatıp böyle büyük bir işe sürüklemiş, yoksa bizim şerîatimizde hırsızın esîr olarak yakalanacağını azîz ne bilirdi?” dedi. “Onlardan yüz çevirdi de: «Ah Yûsuf’um ah!» diye sızlandı ve üzüntüden gözlerine ak düştü. Kederini içine gömdü.” (Yûsuf, 84)
ALLAH’IN RAHMETİNDEN ÜMİT KESİLMEZ
Yakup aleyhisselâm kırk sene ağlamıştır. “Oğulları, Hazret-i Ya’kûb’a şöyle dediler: «Ömrün geçti gitti, hâlâ Yûsuf’u dilinden düşürmüyorsun. Vallâhi “Yûsuf!” diye diye kederden eriyeceksin veya büsbütün ölüp gideceksin.»
Hazret-i Ya’kûb: «Ben, sıkıntımı, keder ve hüznümü sâdece Allâh’a arz ediyorum. Hem sizin bilemediğiniz birçok şeyi Allâh tarafından vahiy yolu ile biliyorum.» dedi.” (Yûsuf, 85-86)
Daha sonra Ya’kûb a.s. oğullarına şöyle dedi: “–Ey oğullarım! Gidin de Yûsuf ve kardeşini iyice araştırın! Allâh’ın rahmetinden ümid kesmeyin! Çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allâh’ın rahmetinden ümid kesmez!” (Yûsuf, 87) Gömleğimi Babamın Gözlerine Sürün. Yûsuf aleyhisselâm kardeşlerine sabah-akşam ziyâfet veriyordu. Kardeşleri ise daha önce O’na yaptıklarını hatırlayarak onun bu izzet ü ikrâmı karşısında son derece mahcûb oluyorlardı. Hazret-i Yûsuf’a bir adam göndererek dediler ki:
“–Sen, bizi sabah-akşam ziyâfete dâvet ediyorsun! Fakat biz, sana karşı yaptıklarımızdan dolayı Sen’den utanıyoruz!”
Yûsuf aleyhisselâm da onlara şöyle cevap verdi: “–Mısırlılar, şimdiye kadar bana hep ilk gördükleri gözlerle bakıyorlar ve «–Yirmi dirheme satılmış bir köleyi bu mertebeye yükselten Allâh’ı tenzîh ederiz!» diyorlardı. Şimdi ise sizin sâyenizde şeref kazandım. Çünkü benim, sizin kardeşiniz ve İbrâhîm a.s. gibi büyük bir peygamberin torunu olduğumu anladılar.” (Devam edecek)