
Hür İnsan Gibi Yaşardı
Mustafa Özyurt
Değerli okuyucularım, İslam’a hizmetin mihneti, sıkıntısı, acısı, tatlısı vs. eksik olmaz. Ama o İslam adına çekilen sıkıntıların nimeti, hem dünyada ve hemde ahrette bol olacaktır. Yani o kişi kazançlı çıkacaktır. Bunu en güzel ve bariz misali Bilâli Habeşî hazretleridir. Onu iyi tanıyalım ve kendisinden istifade edelim;
O zamanlar, her yerde olduğu gibi, Arabistan'da da korkunç bir câhiliyet vardı. İçki, kumar, zinâ, hırsızlık, zayıfları ezme, zulüm ve ahlâksızlık nâmına ne varsa hepsi yapılıyordu.
Güçlü kimseler, zayıf kimseleri köle olarak kullanıyorlardı. İşte bu kölelerden birisi de, Bilâli Habeşî idi. Fakat bunun diğerlerinden farklı bir hâli vardı. Son derece mert ve dürüst idi. Bunun için Ümeyye, bunu kervanının başını koyar, mallarını bunun vâsıtasıyla uzak yerlere gönderirdi.
Bilâli Habeşî hazretlerinin diğer bir özelliği de, sesinin çok güzel olmasıydı. Bunun için düğün ve şenliklerde aranan bir kimseydi. Ticâret için uzun yol giden kervan yorgunluktan yürüyemez hâle gelince, bunun na'meleri ile canlanır, develer bile bunun güzel sesini işitince, coşup çatlarcasına yol alırlardı. Onun bu özelliklerini bilen sâhibi Ümeyye, ona diğer kölelerden ayrı muâmele yapardı. Sanki köle değil hür bir insan gibi yaşardı.
Bilâli Habeşî yine bir gün, bir kervanla Şam'a gitmişti. Bu kervanda, Hz. Ebû Bekir de vardı. İkisi arasındaki dostluk bu yolculukta meydana gelmişti. Bu sırada Mekkelilerin tek gelir kaynağı ticaretti.
İslâm güneşinin doğmasına ve âlemi aydınlatmasına çok az bir zaman varken, işte bu yolculuk yapılmıştı. Hz. Ebû Bekir bu yolculukta gördüğü bir rü'yâ sebebiyle sefer dönüşü iman nûru ile şereflenmişti.
Bir gece yarısı Bilâli Habeşî hazretlerinin kapısı çalındı. Uyandığında, kapıdan fısıldayan bir ses duydu:
- Bilâl! Bilâl!
"Gecenin bu saatinde bu ses nedir" diye düşünürken, aynı ses tekrar etti:
- Bilâl! Bilâl!
Karanlıkta korkuyla sesin geldiği tarafa yöneldi. Sesin geldiği tarafa yaklaşıp sordu:
- Sen kimsin?
- Ben Ebû Bekir.
- Gecenin bu saatinde ne istiyorsun? Söyleyeceklerini sabah söyleyemez miydin? Acelen nedir?
- Sabahı beklemeden, sahibin duymadan söylemem lâzımdı, onun için geldim.
- Beni meraklandırdın! Söyleyeceğini hemen söyle!
- Yâ Bilâl! Bu ümmetin peygamberi geldi.
- Kimdir?
- Ebü'l-Kâsım.
- Peki, peygamber olduğunu nasıl anladın?
Bunun üzerine Hazret-i Ebû Bekir şöyle cevap verdi:
Şam yolculuğunda gördüğüm rüyayı anlattıktan sonra kendisine, "Yâ Ebe'l Kâsım, sen Allahın Resûlü olduğunu söylüyor, İmana da'vet ediyormuşsun, öyle mi?" diye sordum. O da;
Evet, yâ Ebâ Bekir! Rabbim insanlara müjdeleyici ve korkutucu olarak, Hazreti İbrâhim'i gönderdiği gibi beni de bütün insanlara peygamber olarak gönderdi dedi. Ben de, "Sen bugüne kadar yalan söylemedin. İnanıyorum ki sen Allahın Resûlüsün" deyip huzurunda Müslüman oldum. Senin de Müslüman olmanı, ebedî saadete kavuşmanı istiyorum,
Hz. Ebû Bekir'in bu cevabı üzerine, onu yakinen tanıyan, samimiyetinden hiç şüphesi olmayan Bilâli Habeşî hazretleri, Kelime-i şehâdeti getirip Müslüman oldu.
Bilâl-i Habeşî, Müslüman olduktan sonra hayâtında bambaşka bir safha başladı. Artık o, hak ile bâtıl arasında vukû bulmak üzere olan çetin bir mücâdelenin azimli bir kahramanı, yalnız bir mücâhidi olmuştu.
Zâlim Ümeyye; O'nun Müslüman olduğunu anladığı zaman, daha da hâinleşti. Çâresiz kölesini sırtüstü veya yüzükoyun, kızgın çöllere yatırırdı. Sonra da çıplak vücuduna, kocaman kaya parçaları koyar ve Peygamber efendimizi inkâr etmesini emrederdi.
Taş yürekliler
Ama o Habeşli Mü'min, alnındaki boncuk boncuk terlerle inleyerek seslenirdi:
- Allah birdir, Allah birdir. Muhammed, O'nun rasulüdür. Ey topraklar, ey taşlar, ey taş yürekliler! Allah birdir ve O'ndan büyük yoktur.
Bütün bu işkencelerle hıncını alamayan Ümeyye, onu böylece bîtap düşürdükten sonra da, boynuna bir ip takıp çocukların elinde Mekke sokaklarında dolaştırırdı. Müşrikler onunla alay ederlerdi.
Bilâli Habeşî garip ve kimsesiz olduğu için, diğer müşriklerden de işkence görürdü. Ona ağır işkence yapanlardan biri de Ebû Cehil'dir. Bilâli Habeşî onun ağır işkenceleri karşısında da, "Allah birdir, Allah birdir" diyerek, dînindeki sebâtını gösterirdi.
Ümeyye bin Halef yine bir gün Bilâli Habeşî'ye işkence yapmak için dışarı çıkarmıştı. Üzerindeki elbiselerini çıkarıp sadece bir don ile yakıcı sıcakta kızgın kumlar üzerine yatırıp, üzerine taşlar yığmıştı. Müşrikler toplanıp ağır işkenceler yapıyorlar, "Ya dîninden dönersin veya seni öldüreceğiz" diyorlardı.
Bilâli Habeşî bu tahammülü zor işkenceler altında yine, "Allah birdir, Allah birdir" diyor başka bir şey söylemiyordu. Bu sırada sevgili Peygamberimiz oradan geçiyordu. Bilâli Habeşî'nin halini görerek üzülerek buyurdu ki:
- Allahü teâlânın ismini söylemek seni kurtarır. (Devam edecek)