Mustafa Özyurt

Hükümdarların En İyisi Âlimleri Ziyaret Eden..

Mustafa Özyurt

Hükümdarların En İyisi Âlimleri Ziyaret Eden, Âlimlerin En Kötüsü De Onların Ziyaretine Düşkün Olandır

Devrinde kendisine hep yardımcı olan Nizamülmülk gibi bir vezirin bulunması kendisi için en büyük kazançtı. Lakin her devirde haset, fesat insanlar eksik olmaz. “Bu büyük veziri devlet hazinesinden talebeye, ilim adamlarına ayırdığı bütçe, masraf çok görülür. Ve askeri harcamalara az bütçe ayarladı. Bu hal ordumuz için zayıflamasına sebep olur” diyerek şikâyet ederler. Veziri muhkem Nizamülmülk, sultana cevaben “Orduya harcanananı ve talebeye, ilim adamlarına yani zahiri ve Bâtıni ilme (Bâtıni ilim, kişinin iç âlemini düzelten ilimdir) harcamaları hesap eder. Hesap, kendisini çekemeyenlerin dediği gibi değil. Bu malumatı Sultan Melikşah’a verdikten sonra, Nizamülmülk ona şöyle nasihat etmişti: “Ey âlemin sultanı! Ben sana öyle bir manevi ordu meydana getirdim ki, onların duâları arşa ve Hak Teâlâ’nın huzuruna kadar çıkar. Hâlbuki askerlerin okları bir milden öteye gitmez.” Evet, bu nasihatın üstüne ne söylenebilir? Hz. Allah hepimizi, her şeyimizi haset, fesat, her türlü şer güçlerin şerrinden korusun. Kibir ve ucuptan muhafaza etsin.
Sultan Melikşah’ın sahip olduğu unvanlara kendisinden önce hiçbir sultan kavuşamamıştı. Yaptığı fetihlerde hiç mağlup olmadığı için “Ebu’l-Feth”; sahip olduğu ülkelerin genişliğini belirtmek için Es-Sultan’ül-Azam, Sultan’ül-Âlem”, Şehinşah-i Âzam” Emrindekilere ve halkına adil davranışından dolayı “Es-Sultan’ül-Adil” gibi lakapları daima ismiyle beraber söylenmiştir. Nizamülmülk, onun hakkındaki düşüncelerini şöyle dile getiriyordu: “Melikşah, Alp-Er-Tunga neslinden olup, dindar, âlimlere hürmet, zahidlere iyilik, fakirlere şefkat ve halka adalet gibi dünya da kimsenin hâiz olmadığı yüksek vasıflara sahip bir cihân hâkimidir.”

Devrinde bütün Selçuklu ülkelerini imar ettirmiş, halkı refaha kavuşturmuştur. Tertib ettirdiği takvim, Takvimi Celali ismiyle bilinmektedir. Melikşah yarım milyondan fazla askeri olan bir orduya, mükemmelen idare edebilecek askeri bir dehâya da sahipti. Melikşah’ın veziri Nizamül-mülk ile tesis ettiği, idari, askeri, toprak sistemi ve teşkilatı, devrindeki ve sonraki Türk-İslam devletlerinde de tatbik edildi. Devletin hukuki işlemleri için Risale-i Melikşahî diye bir kanunlar mecmuası hazırlatmıştır. Melikşah, sık sık ilim adamlarını ziyaret ederdi. Şöyle anlatılır: “Sultan bir gün Ali Bin Hasan Sandalî’yi Cuma namazından sonra görür. Ve kendisini ziyaret etmediğinden serzenişte bulunur. O da cevaben derki: “Sizi ziyaret etmemem sizin padişahların en iyisi olmanız ve benim de âlimlerin en kötüsü olmam içindir. Zira hükümdarların en iyisi âlimleri ziyaret eden, âlimlerin en kötüsü de onların ziyaretine düşkün olandır.” Bu menkıbe Melikşah’ın doğru söze verdiği kıymeti de göstermektedir. Huzuruna İmamü’l-haremeyn gibi âlimler kolayca girip çıkmışlardır.
adaletin önünde sultan ile vatandaş aynı idi

Tevarih- Ali Selçuk adlı Selçukname’de şöyle kayıtlıdır: “Türkiye Selçukluları sultanları Pazartesi ve Perşembe günleri mutlaka oruç tutup, adliyede hazır bulunurlardı. İşte o iki gün sabahtan ikindin vaktine kadar, haksızlığa uğramış insanlara hak ve adalet temin ederlerdi. Şeriâte ait meseleleri kadıya, hukukî meseleleri yani dîvânî ve örfî olanları hâkime havale ederlerdi. Resmi muamelelerle ahali işlerini de salahiyetli memurlara yaptırırlardı. Sultan senede bir kere mahkemede Kadı’nın huzurunda hazır bulunurdu. Eğer Sultan hakkında birisi dâvâcı olursa, kâdının huzurunda o dâvâvı ile aynı hizada dururdu. Kadı, her neye hükmederse, kanun hükümleri gereğince derhal infaz edelirdi. İslam dîninin şan ve şerefine hürmeten sultana sıradan bir vatandaş muamelesi yapılır, o vaziyette hürmet ve riayet gösterilmezdi. (Türk ve İslam Devletleri, sh.392-Türk ile Selçukluları)
Yine aynı eserin 398. sayfasında, Türkiye Selçuklu Devleti’ni ilim irfan yuvası haline getiren kıymetli İslam âlimlerinin arasında; Şihabüddi-i Sühreverdî, Necmeddin-i Râzî Bu büyük tasavvuf âlimi Selçuklular hakkında şöyle buyurmuştur:
Âleme huzur verdiler;

“Müslümanlarn emniyet, asayiş ve huzuru, Selçuklu hanedanının mübarek sancağı gölgesinde buldular. Bu dindar sultanlar zamanında yapılan medreseler, hânkâhlar, zavileler, ribâtlar, kervansaraylar, hastahâneler, köprüler ve başka hayır müesseseleri, hiçbir devirde bu kadar vücûda getirilmemiş; âlimlere, zâhidlere ve halka gösterilen himaye ve şefkat, girişilen gazalar ve kazanılan zaferler hiçbir zamanda vuku bulmamıştır. Bu husus o kadar malumdur ki, tafsilata lüzum yoktur. Zîra Türkistan, Fegana, Maverâünnehr, Harezm, Horasan, Afganistan, Irak, İran, Diyar-ı Bekr, Suriye ve Anadolu toprakları onların eserleri ile doludur. Müslümanlar bu mübarek hânedana dua ve sena ile meşguldürler.”
Şeyh-i Ekber Muhyiddîn-i Arabî, Ahmed Fakîh, Mevlana Celaleddin Muhammed Rumî, Hacı Bektaş-ı Velî, Sadreddîn-i Konevî, Safiyeddîn Muhammed Urnevî, Siracüddîin Mahmûd Urmevî, İzzeddîn UrmevîCelaleddîn Habîb, Sâddîn-i Ferganî, Fahreddîin Irakî, Kadı Burhaneddîn, Kudbeddîni Şirazî, Ahî Evren, Evhadüddin Ebu Hamîd Kirmanî, Şemsi Tebrizî, Şeyh Hüsameddîn Çelebî, Muhammed Behaüddîn Veled, Seyyid Bürhaneddîn Muhakkak Tirmizî, Şeyh Edebalî, İbn-i Türkmanî, İbrahim-i Hemedanî, Cemaleddîn-i Aksarayî gibi devrin en seçkin âlimleri vardı. Âlimlerin ders verip, eser yazdıkları müesseselerin en meşhurları; Konya, Akşehir, Altunapa, Kayseri, Sivas, Erzurum, yani bu illerde ve buna benzer birçok medreselerde hizmette bulunmuşlardır.

(Türk ve İslam Devletleri; sh.400)

Yazarın Diğer Yazıları