
Her şeyin başı takva
Mustafa Özyurt
Hadimi merhum, hem ilim ve hemde irşad ile muvazzaf bir gönül eriydi. Ve takvaya ne kadar ehemmiyet verdiği aşağıdaki satırlardan gayet güzel anlaşılmaktadır. Muhammed Hadimi, “El- Minhac” kitabından bazı cümleler iktibas etmektedir:
“Eğer, âlem de takvadan başka, hayrı daha çok cem eden, ecri daha büyük olan, ubudiyet de daha yüksek, kemale erdirmekte daha evla, amelleri (dilekleri ) daha çok cem eden bir haslet olsaydı, Allahü Teâlâ onu tavsiye ve emir ederdi. Çünkü o, kullarına en merhametli, en şefkatli olan ve en çok rahmet edendir.”
Sonra şöyle devam etmektedir: “İşte bunun için Peygamberimiz s.a.v. sevdiklerinden birine yaptığı bir vasiyetinde (tavsiyesinde ), sana Allahü Teâlâ’dan korkmayı ( takvayı) tavsiye ederim. Çünkü o, her şeyin başıdır “ buyurmuştur.
Diğer bir rivayette ise, “ O, bütün işlerin başıdır “ buyrulmuştur. Takva, dünya ve ahıretin hayırlarını cem eden, bütün mühim işlere kâfi gelen, insanların ulaşabilecekleri en yüksek derecelere ulaştıran, üzerine ziyade yapılmayacak bir-asli asil (yani vaz geçilemeyen bir esas ) tır.” O, kökü sabit, dalları semada olan bir şecere-i Tayyibe ( güzel ağaç ) tır. “Çirkin bir söz de, yerden koparılmış, kökü olmayan kötü bir ağaca benzer. “Takva her türlü şerri (kötülüğü ), zorluğu ve iskarı (zihni bulandıran, sarhoş eden şeyleri ) kökünden sökücüdür. Allahü Tealanın şu ayetine bak: “Allah Müttekılerle beraberdir “. Takva, insanı üstünde başka bir matlab( istek) ve ondan daha yüksek maksat olmayan maiyet-i İlahiye mertebesine nasıl kavuşturuyor bak.
O halde sen, Allahü Tealanın razı olmadığı her şeyden vücud uzuvlarını koruyarak, Cenabı-ı Hakk’ı masivadan takdis ve tadhir edip, onu mülahaza nurlarına gark olarak kalbini tenvir edip, bütün cehdini harcayarak ve bütün takatini sarf ederek onun en üst makamını elde etmeye ihtimam göstermelisin. Bu mevzu da dikkat etmeli ve mukayyet olmalısın.
Bu ise ancak, hakkında beis olan şeylere düşmemen için, yapılmasında beis olmayan (yani terki evla olan) şeyleri terk etmek suretiyle müyesser olur. Buda ancak itikadiyyat (inanılacak esaslar), ameleyyat (amel edilecek hususlar), adiyyat (normal işler, adetler ) ve muamelatta, zaruri bir sebep olmaksızın ruhsatlardan kaçınman ve sağlam İslamiyet’in azimetlerine sarılmaya devam etmenle mümkün olur. Bu avaiki, (yani manileri) terk ve alaikı (lüzumsuz şeyleri, meşgaleleri ) def ile ehven ve kolay olur.
Bu da uzletle ve insanlara karışmayı terk ile bilhassa dünya ehlinden ( dünyayı gaye edinenlerden ) kaçmakla hâsıl olur. Çünkü dünyaya düşkün insanlarla beraber olmak, tecrübe edilmiş bir zehirdir. Onlarla haşır neşir olmak, kesici bir oktur. Onlardan çekin ve hilelerine karşı müteyakkız ol. Onlarla beraber olmak sirayet edici, tabiatta onu çalıcıdır. Davetlerine, mümkün mertebe gitme. Çünkü davete icabet vücubu, hele zamanımızda, onlarla beraber olma ve arkadaşlık kurma tehlikesine ( afetlerine) düşme zarureti ile belki ortadan kalkabilir. Dost ittihaz etmekten yüz çeviren biri demiştir ki:
Onların zararlarının en azı ( asgarisi), kendilerine yaptığın ziyaretler sebebi ile vakitlerini çaldırmandır. Vakit de senin malının sermayesidir. Ondan bir an fevt ( geçecek) olursa, ömrün müddetince ve askerleri ile beraber Meliklerin hazinelerini sarf etsen bile, onu tekrar ele geçiremezsin. (Devam edecek)