
Hendek Savaşı Ve Münafıklar
Mustafa Özyurt
Yukardaki yazımızda gördünüz nasıl zorluklar çekilmiş. Ama Allahımızın yardımı her daraldıklarında yetişmiş. O gün, Allah yolunda hizmette mücadele verenlere nasıl yardım olundu ise ihtiyaca göre aynı veya fazlası ile tarafı ilahiden nusret ve inayet gelecektir. Çünkü dini İslam, kuran ve hadisi şerifler tazeliğini her asırda hatta kıyamete kadar devam ettirecektir. Her Müslüman gayreti kadar mükâfat ve derece alacaktır. Yerine göre şehitte vereceksin ki, muvaffak olasın. Nice büyükler gitmiş bu uğurda.
Mesela: Hz. Ebu Bekir, Muhacirinin efzalı olduğu gibi, Ensarın efdalı Sa’d i. Muaz (r.a.) idi. O bu savaşta şehid oldu. O, Hz. Ömere benzerdi. Vefatı ehli islamı pek ziyade üzdü. Efendimiz s.a.v. “ Sa’d ibni Muazın vefatıyla arşı ala titredi ve cenazesine 70 bin melek hazır oldu” buyurdu. Allah onlardan razı olsun.
Bu savaş da, Müşriklerden 4 nefer öldü, Müslümanlardan ise 5 nefer şehid oldu.
Mesacidi seb’a: Rasülü Ekremin fetih müjdeleri, müminlere büyük bir sevinç verirken, münafıklar bozgunculuk yaparak işi hafife alıyorlardı. Muattıp gibileri, canınızı kurtarmak için hendekler kazıp sığınmağa çalıştığınız, korkunuzdan şehir dışına çıkıp çarpışamadığınız bir zamanda, o size Kisra’nın, Kayser’in hazinelerini vaat ediyor. Siz bu halinize bakmayıp da, onun boş vaatlerine sevinmeye çalışıp, bu ne şaşılacak şeydir diyerek, müslümanların maneviyatını kırmaya çalışıyorlardı.
Ancak, Ahzab suresinin 12. Ayeti nazil olarak böyle söyleyenlerin münafıklar ve kalbinde hastalık bulunanlar olduğu açıklandı.
Hendek savaşı, en büyük gazvelerinin üçüncüsüdür. Bu gazvede diğer savaşlarda eşine pek raslanmayan değişik bir savaş tekniği uygulanmıştır. Câhiliye Araplarının alışık olmadığı bir savaş tarzı, şehri düşman ordularına karşı koruyan ustaca bir savaş planı uygulanmıştır. Bu mekânda Hz Peygamber Efendimiz’in karargâh kurulduğu düşmanın yenilmesi için dua ve namaz kıldığı yere Mescidi Fetih, ordu komutanlarına ait kurulan çadırlarının yerine de mescidler yapılmış teberruken ve bundan dolayı da buraya “Mesacid-i Seb’a” yani “Yedi Mescidler” den ilmiştir.
Hangi mescidin hangi sahâbe çadırının yerine kurulduğu hususunda mescidlerin duvarları üzerinde Hz. Ömer, Hz. Ali, Hz. Selmanı Farisî ve Fetih Mescidi şeklinde yazılar vardır. Hendek kazısı nasıl olmuştu? Müslümanlar buna nasıl hazırlanıyorlardı? Medineyi nasıl koruyacaklardı?
Hendek gazvesi:
Evet, sahâbe, Peygamberiyle, rehberiyle, her şeylerini Allah’ın Resûlü ile paylaşmanın mutluluğunu tadarak tüm acılara, açlık ve sefalete göğüs germişlerdi. Çoluk çocuk demeden bütün sahâbe, herkes elinden gelen fedakârlığı göstererek Peygamberin etrafında düşmana karşı kenetlenmişlerdi.
Bu üstün gayret ve çalışmalarına karşılık açlık had safhadaydı. Herkes aç, herkes açıkta; hiçbirinin durumu diğerinden farklı değildi. Açlıktan göbeğine bir taş bağladığını sahâbeden biri Peygambere bildirince, kendisinin iki taş bağladığını göstererek, dertlerinin ve sevinçlerinin bir olduğuna işaret etmişti. Lider aç, lidere tâbi olan da aç idi.
İslâmda lider tok, yönetenin sırtı pekiyi iken tâbi yani yönetilen aç kalamaz ve kalmamalıdır. Böyle bir şeyin müslümanın hayat felsefesinde asla yeri yoktur. Bu dava büyük! Bu davada komutan rahatta, Asker cefada olamaz. Burası Hendek, Hendek’te ise kazı var, Arap savaş tekniğinde olmayan bir savaş tekniği. Hendek’te dünyanın bir daha hiç göremeyeceği bir destan yazılıyordu. Bir fedakârlık örneği gösteriliyordu. Bir birlik ve beraberlik, kardeşlik ve dostluk örnekleri sergileniyordu.
Peygamberin etrafında kenetlenmiş bir ümmet, Allah ve Resûlu için neleri feda edeceklerini hâl ve hareketleriyle izah etmeye çalışıyorlardı. O kadar açlık ve sefaletle niçin boğuşuluyordu? Onların içinde onlarla beraber olan bir peygamber yok muydu? Neden Peygamber bir mucize göstererek tüm meşakkatlerden onları kurtarmıyordu? Yani kendilerine, gökten inecek hazır bir sofra neden istemiyorlardı? Hendeğin melekler tarafından kazılmasını neden Allah’tan dilemiyorlardı?
Allah’ın yeryüzündeki sünnetullahının gerçekleşmesini istiyorlardı. Onlar yahudi ve hıristiyanlar gibi değildiler. Allah yahudi kavmine hazır sofralar sunmasına rağmen, onlar bunları beğenmeyip, adileşme örneği içinde, Allah’tan hak etmedikleri başka şeyleri istemeye başladılar.
Bütün bunların bir hikmeti vardır. Kişi için ancak kendi eliyle kazandığı vardır. Müslüman, hazıra konmayı prensip edinen bir tavır içinde olamaz. Müslüman yardımlaşmanın, ikramın, ihsanın, paylaşmanın yüceliğine ve mübarekliğine inanır. Başkası çalışsın, ben yiyeyim. Başkası bulsun ben giyeyim, başkası icat etsin, ben bineyim, başkaları etsin, bulsun, ben ise faydalanayım anlayışı müslümanın anlayışı olamaz ve olmamalıdır.
Bunun en güzel misalini, Hendek gazvesinde görüyoruz. Hendekte âlemlere rahmet olmuş bir Peygamberin önderliği, ona her şeyi ile tâbi olmuş peygamber ikliminde sa’y ve gayretin, fedakârlığın, kardeşliğin ve insanlığın hiçbir zaman yaşamayacağı bir teslimiyetin örneği sergilenmekteydi. (Devam edecek)