Mustafa Özyurt

Helali-Halisten Hayır Doğar

Mustafa Özyurt

Bayezidi Bestami: O hazretler, bir yemek gaflet ile yahut öfke ile veyahut zorla pişirilirse, o yemekten kendileri yemedikleri gibi, müritlerine de yedirmezlerdi. Ve buyururlardı ki:

Bir gıda yenecek bir nesne her ne olursa olsun, gaflet veyahut da gazap ile veyahut kerahetle (zorla) meydana gelse, o nesne mekruhtur. O nesnede hayır ve bereket yoktur. Zira ona nefis ve şeytan yol bulmuştur. Elbette ve elbette onu yiyen kimsede mutlaka çirkin bir netice zuhur eder. Bu sebebten, dikkatli pişirilen ve Allah düşünülerek yenen helali-halisten hayır doğar buyururlardı. Hz. Allah bu husustaki anlayışımızı artırsın.

Tarihin öyle bir çağında yaşıyoruz ki, halk kütlelerinin büyük bir kısmı sapıtmış ve bir takım bozuk adamları baş tacı etmiştir. Böyle karanlık bir devirde şuurlu müslümana düşen büyük vazifelerden biri ehlüllahı, kâmil mürşitleri, Hak erlerini bulup onlara bağlanmaktır.

Bayezit-i Bestami (ks.)nun Ders alınacak diğer bir menkıbesi de Altun Silsile isimli eser de şöyle nakledilmektedir:

Bayezid-i Bestami, bir haç dönüşünde hazırlık yaparak Anadoluya doğru yola açıktı. Günlerce gittikten sonra bir Rahib ile karşılıştı. Rahib, Bayed-i Bestami hazretlerinin elini tutup evine misafir götürdü. Evin de ona bir oda verdi. Bayezid-i Bestami kendisine ayrılan bu oda da ibadete başladı ve kalbini Allah Tealaya çevirdi. Rahib, her gün onun yiyeceğini sabah akşam getirib önüne koyardı. Bu hal bir ay devam etti. Bayed-i Bestame HZ. Daha sonra, nefsine dönerek;

Ey nefis! Seni kırmak istiyorum, fakat sen o kadar kötüsün ki, kıramıyorum” dediği sırada Rahib içeri girdi. Ve “ İsmin nedir “ diye sordu. O da” Bayezid “ cevabını verdi. Rahib:

-Ne güzel adamsın keşke Mesih’in kulu olmuş olsaydın!” deyince, bu sözler Bayezid-i Bestami hz.ne çok ağır geldi. Bunun üzerine evi terk etmek isterken rahib;

- Bizim burada kırk günü tamamla öyle git. Çünkü bizim büyük bir bayramımız var. Onu görmeni çok arzu ediyorum. Aynı zamanda çok değerli bir vaizimiz, sadece bu günlerde bir defa konuşur. Onu dinlemeni istiyorum” deyince, bu teklifi kabul ederek kırk gün kalmaya razı oldu. Kırkıncı gün geldiğinde, rahib odaya girerek;

“Buyurun dışarı çıkalım. Bayram günümüz geldi “ Bestami dışarı çıkmak için hazırlandı. Fakat Rahib ona;

-“ Siz bu kıyafetle bu kadar rahibin arasına gireceksiniz? Bu yüzden üzerinizdeki elbiseyi çıkarıp, şu din adamı elbiselerini giy ve boynuna da İncili as” dedi. Bu teklif ona çok ağır gelmesine rağmen, bunda bir hikmet vardır diyerek rahibin getirdiği elbiseleri giydi ve rahiblerin arasına katıldı. Hiç kimsenin dikkatini çekmedi. Biraz ilerledikten sonra rahiplerin en büyüğü geldi. Fakat konuşmuyordu. Niçin konuşmadığı sorulduğunda;

“ Nasıl konuşabilirim, aranız da bir Muhammedi var!” diye cevap verdi. Halk ve rahipler galeyana gelerek;

-Onu göster, parçalayalım” diye bağrıştılar.

-Baş Rahib;

-Hayır, yemin ederim ki, söylemem, ancak ona dokunmayacağınıza söz verirseniz, onu size tanıtabilirim” dedi.  Bunun üzerine rabibler ve halk, dokunmayacaklarına dair yemin ettiler.

-Baş rahib;

-Allah için ey Muhammedi ayağa kalk ve kendini göster” diye seslenince, Bayezid-i Bestami hz. Ayağa kalktı. Baş rahib;

-“Adın ne “diye sordu.

-“Bayezid” cevabını verdi.

-“Tahsil gördünmü?”diye sorunca;

-“Rabbimin öğrettiği kadar bir şeyler biliyorum” dedi. Bunun üzerine Rahib;

-O halde bana şu hususları cevaplandır: İkincisi olmayan biri, üçüncüsü olmayan ikiyi, dördüncüsü olmayan üçü, beşincisi olmayan dördü, altıncısı olmayan beşi, yedincisi olmayan sekizi, onuncusu olmayan dokuzu, onbirincisi olmayan onu, onikincisi olmayan onbiri, onüçüncüsü olmayan onikiyi söyle bunlar nelerdir?”.

- Hz. Bayez-i Bestami, rahibe;

-“Beni iyi dinle! İkincisi olmayan bir; Eşi-ortağı olmayan, dengi ve benzeri olmayan Allah Tealadır. Üçüncüsü olmayan iki; gece ve gündüzdür. Dördüncüsü olmayan üç; talaktır (boşanmadır). Beşincisi olmayan dört; Tevrat, Zebur, İncil ve Kuranı Kerimdir. Altıncısı olmayan beş; Beş vakit namazdır. Yedincisi olmayan altı; göklerin ve yerin yaratıldığı altı gündür. Sekizincisi olmayan yedi; yedi kat göktür. Dokuzuncusu olmayan sekiz; kıyamet günü Arşı alayı taşıyacak sekiz melektir. Onuncusu olmayan dokuz; kadının dokuz ay hamilelik müddetidir. Onbirincisi olmayan on; Musa a.s.n Şuayb peygambere on yıl çobanlık etmesidir. Onikincisi olmayan; Yusuf peygamberin onbir kardeşidir. Onüçüncüsü olmayan oniki; on iki aydır. “

-Rahib tebessüm ederek;

-“doğru söyledin. Şimdi bana, havadan ne yaratıldı, havada ne muhafaza edildi ve kim hava ile helak edildi” bunlardan haber ver”dedi. Bayezid- b.hz;

-“İsa peygamber havadan yaratıldı, havada muhafaza edildi. Ad kavmi hava ile helak edildi”diye cevap verdi. Rahib;

-Doğru söyledin. Ağaçtan ne yaratıldı, ağaçta kim korundu ve ağaç ile kim helak edildi?

-“Musa a.s.ın asası ağaçtan yaratıldı, Nuh a,s, ağaç içinde gemide korundu, Zekeriya a.s. ise ağaç içinde testere ile biçilip helak edildi” cevabını verdi. Rahib tekrar;

-Doğru söyledin “kim ateşten yaratıldı, kim ateşten korundu ve kim ateş ile helak oldu?”diye sordu. Oda:

-“İblis ateşten yaratıldı, İbrahim a.s. ateşten korundu. Ebu Cehil ateş ile helak oldu.”dedi. rahib tekrar;

-“Taştan kim yaratıldı, taş içinde kim korundu ve taş ile kim helak oldu?”dedi. bayezid-i Bestami k.s.;

-“Salih peygamberin devesi taştan yaratıldı. Eshab-ı Kehf taş içinde korundu ve Ebrehe ordusu taş ile helak edildi.” Cevabını verdi.

Rahib;

-“Doğru söyledin âlimler, cennette dört nehir vardır, biri baldan biri sütten, biri sudan biride şaraptandır. Ayrı ayrı olan bu dört nehir aynı kaynaktan akıyormuş, diyorlar. Bunun dünya da örneği varmıdır?” diye sordu.

-“Evet, vardır. İnsanın başından dört nehir akar. Kulak yağı acıdır, göz yağı tuzludur, burun suyu ayrı bir tat taşır, ağızdan gelen su tatlıdır” cevabını verdi. Rahib yine;

-“Doğru söyledin. Cennet ehli, yer içer fakat abdest bozmaz. Bunun dünyada benzeri varmıdır”diye sorunca;

-“Evet vardır. Ana rahmindeki cenin yer içer fakat dışkısı yoktur” cevabını verdi. Rahib;

-“doğru söyledin. Cennette Tuba ağacı vardır, cennette hiçbir saray, hiçbir köşk yoktur ki bu ağacın dalına dokunmasın. Bunun dünyada bir benzeri varmıdır? Diye sordu.

-“Evet vardır. Güneş sabahleyin doğunca, böyle değilmidir”cevabını verdi.

       Rahib doğru söyledin; şimdi bunları cevaplandır. Bir ağaç vardır. Oniki dalı bulunmakta. Her dalında otuz yaprak ve her yaprakta beş çiçek yer almakta. Bunlardan ikisi güneşe, üçü karanlığa bakmaktadır, bu ağaç nedir” deyince;

-“Ağaç, bir yılı temsil eder. On iki dalı on iki ay, her daldaki otuz yaprak günleri, her yapraktaki beş çiçek de beş vakit namazı temsil eder.” Cevabını verdi. Son olarak rahib şöyle sordu;

-“Bana şu kimseden haber ver. Hacca gitmiş. Tavaf yapmış ve makamlarda bulunmuştur. Fakat onun ne ruhu vardır, ne de haç kendisine vaciptir”? Bayezid-i b.hz.

-“Nuh peygamberin gemisi, dedikten sonra rahibe:

-“Ey Rahib, birçok sorular sordun. Biz onları cevaplandırmaya çalıştık. Müsaade ederseniz benim de sorularım var. Fakat ben, bir sorudan başka sormayacağım. O da şudur:

-“Cennetin anahtarı nerdedir, cennet kapılarının üzerinde ne yazılıdır?”

-Rahib, sustu ve cevap vermekten kaçındı. Diğer rahipler, bu duruma bozuldu ve

-”Ey büyüğümüz, mağlubmu oluyorsunuz? Dediler. O da;

-“Hayır, mağlup olmak istemiyorum “deyince;

-“Peki, öyleyse niçin cevap vermiyorsunuz?” dediklerinde;

-“Şayet cevap verirsem, benim cevabıma katılırmısınız” dedi.

-Bunun üzerine, hepsi birden “katılırız” diye söz verdiler. Rahib;

-“Dinleyin şimdi cevap veriyorum. Cennetin anahtarı ve kapıları üzerinde yazılı olan ibare:

“Lailahe illallahMuhammedürrasülullah’tır”deyip Müslüman oldu. Diğer rahibler, hep bir ağızdan Kelime-i Şehadet getirip Müslüman oldular. Bayezid- Bestami hz.de onların yanında bir müddet kalıp İslamiyeti öğretti. Böylece onun buraya gitmesinin hikmeti anlaşıldı.(Altın silsile s.101) (Devam edecek)

Yazarın Diğer Yazıları