Mustafa Özyurt

Hakiki tarihimiz Kur'an ile başlar:

Mustafa Özyurt

Milletler de bir ağaç gibidir. Tarihlerini, geçmişlerini göz ardı eden milletler, sayıca ne tadar kalabalık olurlarsa olsunlar, önce başka bir milletin örf ve âdetinin, hayat tarzının yani kültürünün çekim alanına girerler. Sonra o kültürün esiri olurlar, kendi değerlerini bir bir unuturlar. Tarih ve tarih sahnesinden çekilmek zorunda kalırlar. Tarih sayfaları bu yolla yok olup gitmiş ve unutulmuş milletlerin, devletlerin fosilleriyle doludur. Geçmiş geleceğin aynasıdır. Devletler, geleceklerinin rota ayarını tarihten aldıkları bilgi ve tecrübeleri kullanarak yapabilirler. Bana göre tarihlerini, geçmişlerini, atalarını göz ardı eden milletlerin DEMAS’a (erken bunama) yakalanıp, her gördüğünü babası zanneden zavallılardan hiçbir farkları yoktur. Yani tarihlerini reddedenler, tarih yazamaz ve kendileri de tarih olamazlar. Değer vermedikleri tarihi kaynaklardan yeterli dersi çıkarıp onu geleceklerine yol gösteren bir projektör (ışıldak) olarak da kullanamazlar. Şair bunu ne güzel ifadelendirmiş.

İnsan geçmişten hisse kaparmış ne muhal şey!

Beş bin senelik kıssa, yarım hisse mi verdi?

Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar!

Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?

Bu dörtlükte ifadesini bulan “ibret” alınacak en güzel dersleri bu yazıda bulacağınız inancındayım inşaallah.            

     Bu mukaddemeden sonra, “tarih sohbetleri” mevzulu yazımıza, İslam tarihinden yani Beşeriyyetin babası Âdem babamızdan, islama ve insanlığa büyük hizmetlerde bulunmuş Türk sultanlarımızdan, Kur’an’ı, İslamı, ilmi irfanı dilden dile gönülden gönüle intikal ettirerek bu günlere gelmemizde emeği geçen büyük İslam âlimlerinden, gönülleri yani insanın iç âlemini ilimle, nurla feyizle nurlandıran aydınlatan gönül sultanlarından bahsederek tarihi bir seyahate devam edelim inşaallah. İnsanın kendini o zatların devrine götürmesi, manevi nimetlerinden faydalanması ve lezzetlenmesi demektir. Onlarla hemhal olması demek, hayatını yaşamada tecrübe sahibi olmasını temin eder. Bu faydalara binaen gerçek tarihimizi çok okumanın ehemmiyeti anlaşılmış oluyor. Hakiki tarihimiz Kur’an ile başladığına göre, tarih okumak sanki farz gibi akla gelmektedir. Takdir muhterem okuyucularımıza aittir. Bu necib milletin, dünyada eşi ve benzeri olmayan, gösterdiği sadakat ve vefa örnekleriyle tarihini kahramanlık destanlarıyla dolduran başka bir millet gösterilemez. Din, milliyet ve kavmiyetçilik farkı gözetmeden Tarihe şan veren mümtaz bir ecdadın torunlarına yakışan, tarihini iyi bilmesidir.

        Hal böyle olunca, Âdem babamızla sohbete devam edelim. Malumunuzdur ki, ilk insan ve hazreti Âdem babamızdır.

Allahü Teâlâ Kur’an’ı Kerim’in müteaddit ayeti kerimelerinde beyan buyurduğu üzere, ilk insanı yani Âdem babamızı topraktan yarattı. ( şekillenmiş balçıktan) yarattı. Bazı safhalardan sonra kudretiyle ona ruh verdi. Ruh’tan feyiz bahşetti. Böylece ilk insan hayat buldu. Diğer tabirleriyle beşeriyet, ademilik, adamlık vücuda geldi. Yoktan var oldu. Bu en şerefli mahlûk, bu manaları ifade eden Âdem ismini aldı. (Devam edecek)

 

 

Yazarın Diğer Yazıları