
Günahı Kebairlerden Bazıları
Mustafa Özyurt
Büyük günah demek olan “kebire”, "maddî veya manevî bakımdan büyük olmak"mânasına gelen (kiber) kökünden türemiş bir isimdir. "B¬üyük günah" mânasında kullanılan kebîre (çoğulu kebâir), dinen yasaklandığı konusunda kesin delil bulunan ve hakkında dünyevî veya uhrevî cezası olan fiillerdir. Bunun dışında kalan kötü davranışlara da sagîre (küçük günah) denir. Israrla iş¬lenen küçük günahın büyük günaha dönüşeceği telakkisi genellikle kabul görmüştür.
Hz. Hadimi, günahı kebairi şöyle sıralamaktadır: Günahı kebairden bazıları: Namaz kılmamak. Zekât vermemek. Zina etmek. Haksız yere adam öldürmek. Namuslu bir kadını rahatsız etmek. Namuslu bir kadına iftira etmek. Sihir yapmak. Yetim malı yemek. Müslüman anne ve babasına ası gelmek. Faiz yemek. İçki içmek. Ve hırsızlık yapmak bunlar günahı kebairdendir. Birinin malını gasp etmek. Livata(kadının dübüründen ilişki kurmak), ölçü ve tartıda hıyanet, namazı vaktinden evvel takdim ve sonraya tehir etmek (Bilerek kazaya bırakmak). Haksız yere müslümanı dövmek.
Emri bi’l-marufu terk etmek. Zekâtı menetmek. Peygamber Efendimiz üzerine yalan söylemek (Efendimizin söylemediğini bildiği halde söyledi gibi). Sahabe (r.a.) sövmek. Sebepsiz yere kadını kocasından ayırmak. Kuranı kerimi öğrendikten sonra unutmak. Hayvan yakmak. Rüşvet almak ve vermek. Ehli ilim ve Kur’anı hıfzeden ve onlara hizmet edenlere ihanet etmek. Hınzır eti yemek gibi. Cenabı hak cümlesinden cümlemizi muhafaza buyursun.
İzah: Günahı kebire işleyen imandan çıkmaz, onun günah olduğunu kabul ettiği takdirde. Ama her halukarda kebire dediğimiz büyük günahlarından ve sağıre dediğimiz küçük günahlardan şiddetle kaçınmak lazımdır. Zira küçük günahlar büyük günahları işlemeğe birer basamak oluştururlar!
MAZLUM İMAN VE İSLAM
Muhterem okuyucum, mensubu bulunduğumuz yüce İslam dini, daima hakkın yanında olmayı, zulümden şiddetle kaçınmayı emretmektedir. Zulüm gören kim ne olursa olsun, eğer hakikaten mazlum durumunda ise, onun ahının tutacağını, Hadimî hz.şöyle izah etmektedir;
Mazlumun ahından, Müslüman olsun kâfir olsun kaçınmak lazım. Zira efendimiz s.a.v. ”Mazlumun bedduasından kaçının kâfir bile olsa” buyurmuştur. Çünkü kâfirlerinde duası bazen kabul olur. Şeytanı aleyhillane’nin Allah Tealadan (Ya Rabbi bana kıyamete kadar ömür ver ) dediği zaman, Mevlamız, isteğini kabul etmiştir. Şeytan mazlum değil ama kâfir olduğu muhakkaktır. Bir büyüğümüz “ Zalim olmaktan ise mazlumlardan olun. Çünkü zalimin hesabı vardır ve hesabı zordur buyurmuşlardır.) Hz. Allah zalimlerden eylemesin bizleri. (b.s.243)
İman ve İslam her ikisi de birdir. Her Mümin Müslim, her Müslim mü’mindir. Nebi a.s.v.ı tasdik etmektir. Onun, Allah Teâlâ tarafından getirdiği şeylerin hepsini tasdik ve hakikaten lisan ile ikrar etmektir. Bazı kayıtlar da, lisan ile ikrar, kalp ile tasdık, iman ve islamın rükunları ile amel etmektir, diye yazılmaktadır. Dünya da Müslüman muamelesi yapılması için İKRAR şarttır demişlerdir. İman taâtla çoğalmaz. Kuvvetlenir. Lisanla da azalmaz. Zayıflar. Noksan ve ziyadelikte maksat budur.
Nisa süresi a.94 deYüce Rabbimiz: “Size selamla mülakı olan kimseye sen Mü’min değilsin demeyin” buyurmuştur. Hadisi şerif de ise: “Kim bize salât ederse, namazımızı kılarsa, mescidimize girerse, kıblemize dönerse, o Müslümandır.” buyurulmuştur.
Allah Tealanın varlığına deliller çoktur. Selefi salihin Eimmei Müslimin(Müslümanların İmamları yani ictihad yapmış, itikadi ve ameli hususlarda önder olan kişiler) Ehli Sünnet ve’l-Cemaât ehlinin Allahın yarattıklarına ibretle nazar etmesi şer’ân farzdır demişlerdir.
Derani demiştir ki: Şu ayetler buna delildir. Rum suresi a.50 de “Sen Allahın rahmetinin eserlerine nazar et”. Yunus suresi a.101 de ise: “Sen söyle habibim; Siz semavat ve arzda olan şeylere bakınız”diye, bu iki ayeti celile de de emir vardır. (berika s.252 c.1) (Devam edecek)