
Fazilet ve Ayıp Örtmek
Mustafa Özyurt
Hz. Nuh’un en faziletli oğlu Sam, bugün Orta Doğu diye anılan beldeleri imar etti. Yeni şehirler kurdu. Kudüs şehrini inşa etti, sonra burada hükümdarlık yaptı. Arab, Fars, Rum kavimleri Sam’ın neslinden gelmektedir. Ham ise güney cihetlerine, Büyük Okyanus kenarlarına gidip evladını yerleştirdi. Hind, Habeş, Kıbtı (Mısırlılar ) ve Sudan halkı gibi kavimler onun soyundan üreyip geldi.
Enteresan bir hadise!
Ham’ın gemide, babasının rızasına aykırı bir harekette bulunduğu için Cenabı hakkın takdiriyle SİYAH olduğu ve zencilerin onun neslinden geldiği rivayet edilmektedir. Şöyle ki; Hz. Nuh (a.s.) gemide iken, avret mahallinden az bir yer açılır. Oğlu Ham, örtmesi icap ettiği yerde hafiften güler. Bu hal karşısında babası “siyah olasın” der ve ondan sonra siyahlaşır.
Evet, ayıplara gülünmez, ya örtülür veya izale yoluna gidilmelidir. Zira yüce Resulümüz, hadisi şeriflerinde kardeşinin ayıbını örtenin Allah da öbür âlem de o kulunun ayıplarını örteceğini haber vermektedir. Ama kul, ayıp ve günah işlemeye devam eder ise zararını görmesi muhakkaktır. Bu zarar, madden olur, manen olur, fiziki olur, tabii hadiselerle vs. şeylerle olur Allah korusun. Onun için kıssalardan hisse çıkarmalıdır. Evet, biz Hz. Yafes ile yolumuza devam edelim;
Yafes de, doğu ve kuzey taraflarına gitmişti. Denizde boğularak ölen Yafes’in oğulları içinde en büyüğü ve akıllısı olan Türk kavmine ilk hükümdarlık eden kişi olmuştur. Ava düşkün olan Türk evladı, pişmiş bir etin tuzlu toprağa düşmesiyle, hoşlarına giden tuzu bulmuşlardır.
Mardin tarafında bulunan Sencar kalesi ve çok enteresan hikâye:
Hz. Nuh tufanında, gece karanlığında yüzerken Nuh’un gemisi dalgalar ile Sincar dağının bir köşesine gelmiş ve gemi biraz zedelenmiş. Bunun üzerine Nuh (a.s.) son derece üzüntüye kapılıp gemi içinde bulunan yetmiş yedi kişi feryat ve figana başladılar. Sonunda bir yılan gelip der ki:
Ey Allahın nebisi, beni insan etine doyurursan Allahın emri ile bu hakir yılan, senin gemini girdaptan kurtarır.
Hz. Nuh da:
“Ya yılan, nola seni insan etine doyurayım.” Diye yemin eder. Yılan hemen geminin harap olan deliğine kuyruğunu sokup vücudunu halka halka ederek yatar. Allahın hikmeti gemiye bir damla su girmez. Gemide bulunanların hepsi sevinç içinde kalıp daha önce gemiye dolan suyu yine denize döktüler.
Bu hal üzere Nuh’un gemisi selametle suda yüzerek Sancar dağının gemiyi yaraladığı yere gelerek “haza cebelü Sincar” yani bu sin kayası bize cür etti derler. Onun için, sin cür’den galat olarak Sencar denmiştir. Hakikaten Sencar kayaları diş diş sivri sivri olduklarından Sin dağı derler. Car kelimesi de ona eklenince Sincar olur. Nuh’un gemisine yara veren yere Sin kayası derler ki, bir diş gibi kaya olup Sencar kalesinin kuzey tarafında ve Nusaybin kalesi tarafındadır. Nuh’un gemisinin bu Sancar dağında oturduğu muhakkaktır. Makdisi tarihinde burası genişçe anlatılmıştır. Gemi deniz yüzünde gezerek Sencarın iki menzil kadar kuzey tarafında Musul ve Nusaybin kaleleri arasında Cudi dağı adında, yüksek bir dağın tepesinde oturmuştur. Sonra, gemide bulunanlar dışarı çıkıp temiz toprağa yüz sürerek Cenabı Hakka şükür secdesi ettiler. Bunun için de yanlarında yiyecek olarak ne varsa bir kazana koyup aş pişirerek yediler. O yemeğe “Aşr aş” derler. Bu da muharrem ayının onuncu gününe rastladığı için “aşure” denmiştir.
PİRE, BİT, AKREP, ÇIYAN, KEDİ VE FARENİN YARADILIŞI
Ünlü seyyahımız anlatmaya devam ediyor ve diyor ki;
Anlatılır ki, bu esna da Nuh’un gemisini kurtaran yılan gelip der!
- Ye Nebiyyallah; beni insan eti ele doyurmağa söz vermiştin ki “ Keremle olan sözünde durur”.
- Hz. Nuh hayrette kalır. Hemen o an Hz. Cibril (a.s.) Allah tarafından gelip:
“Ya Nuh, Rabbin sana selam etti. Gemiyi Tufandan kurtaran ben idim. Nuh kavmi kurtuluşlarını yılandan bildiler. Ümmetine karşı yılanı ateşte yaksın ki, şaşılacak nice gizli sırları görsünler. Nuh’un sözü üzerine, bizde yılanı insan eti ile doyuralım der”.
Hz. Nuh bu haberi alınca derki:
“ Ya kardeşim Cebrail, ben bu yılana nasıl yapışayım. Ve nasıl ateşte yakayım?
Cebrail emin hemen!
“Ya Nuh şu “Selamün ala Nuh un fi’l-âlemin, ayetini oku” dedi.
Nuh aleyhisselam da:
“Bismillahi selamün ala Nuh’un fi’l-âlemin” deyip yılana el vurunca yılan kendinden geçip ateşe atıldı. Yine Cebrail’in tarifi ile Nuh Nebi yılanın külünü havaya savurdu. Rüzgâr yılanın külünü havaya savurdu. Rüzgâr yılanın külünü Nuh’un ümmeti üzerine düşürdü. Derisinden meydana gelen kül pire oldu. Etinden olan kül bit oldu. Nuh’un sözü üzere yılan külünden meydana gelen pire ve bit halen insanları rahatsız etmektedirler. Kemiklerinin külü ise yere düşüp çıyan oldu. Leşinden olan kül Akrep oldu. Barsakları solucan oldu. Ciğerinin külü buzağı dişi oldu. Yüreğinin külü toprağa düşüp kertenkele ve daha nice haşarat oldu. Muhakkak ki, Allah her şeye kadirdir. (Evliya Çelebi Seyahatname c.4.s.1143-1144)
Tufandan Hz. Peygamber Efendimizin doğumuna gelince, bu mevzuyu meşhur Osmanlı seyyahı Evliya Çelebi’den dinleyelim.
Evliya Çelebi şöyle anlatır:
Muhammed İbni İshak’ın dediğine göre 4490 sene ve Hz. Âdem’den yine Hz. Peygambere kadar 6750 sene geçmiş olup bunda bütün tarihçiler birleşmişlerdir. Tufandan sonra bu dünyanın ilk imarı Hz. Resulden 4490 yıl önce olmuştur.
Hz. Nuh zamanında burası büyük bir şehir olup son derece gelişmiştir. Hâkimi, Nuh ümmetinden Gördim adında bir hükümdar idi. Bu Cudi dağı üzerinde Melik Gördim uzun müddet yaşamıştır. Çocukları çoğalmış ve kendine göre bir lisan yapmıştır ki, ne Farsça, ne de Arapçadır. O eski kavimlerden kalmıştır. Hz. Nuh tufanından sonra Cudi’den yine Sencar dağına gelip yaşamak için dua etmiştir. (E.Ç. seyahatname c.4.s. 1142-1143)
(devam edecek)