
Eyyüp Peygamber
Mustafa Özyurt
Malın mülkün Allah vergisi olduğunu, onların bir gün hesabını vereceğini aklından çıkarmaz, dilinden şükrünü, malından sadakasını eksik etmezdi. Malı gün geçtikçe çoğalıyor, o da gün geçtikçe daha çok hayırsever biri oluyordu. Bir insan hem varlıklı hem ahlaklı olunca, onu çekemeyenler de elbette olacak.
Oysa Allah, kulu Eyyüp’ün samimiyetini ve Hakk’a bağlılığını biliyordu. Bunu diğer insanlara da göstermek istedi. Hem böylece Eyyüp gelmiş geçmiş herkese sabrın simgesi olacaktı. Hz. Eyyüp’ün tıkır tıkır giden işleri ilk kez hayvanlarının peş peşe hastalanmaya başlamasıyla bozuldu. Kısa süre içinde koca sürüden bir tek sıska inek, bir tek karakeçi kalmadı; hepsi telef oldu. İnsanlar ve şeytan Hz. Eyyüp’ün bu duruma ne diyeceğini merak ediyor; ağzını yoklayarak: “–Nedir bu başına gelenler…!” diyor ah vah ediyorlardı. Eyyüp peygamber yüksek ahlakından hiç taviz vermeksizin:
“-Allah verdi; Allah aldı; her şey O’nun değil mi?” diyordu. Eyyüp Peygamber hayvanlarını kaybetti ama sabrını ve metanetini kaybetmedi.
Yine bir gün Eyyüb Peygamber, dışarıda işleriyle meşgul iken acı bir haber aldı. Ani bir sarsıntıyla evleri yıkılmış, tüm çocukları göçük altında kalmıştı. Yıkıntıdan sağ kurtulan yalnızca karısıydı. Hz. Eyyüp’ün gözleri evlat acısından kanlı yaşlarla doldu; ama ‘sabır’ dedi.
Belalar henüz bitmemişti. Hz. Eyyüb’ün vücudunda yaralar çıkmaya başladı. Küçük küçük çıbanlar, gün geçtikçe büyüdü; bütün vücuduna yayıldı. Eyyüb Peygamber hekimlere gitti, ilaçlar kullandı ama nafile… Yaralar iyileşeceğine azıyordu. Eyyüb Peygamber’in hastalığı arttı. Artık çalışamadığı için elde avuçta ne varsa hepsini tüketti. Karısı ona bakıyor, evi geçindirmeye çalışıyordu.
Eyyüb Peygamber’in yaraları çok fenalaştı. Hastalığının bulaşıcı olması ihtimaline karşı kimse onun yanına yaklaşmak istemiyordu. Eyyüb Peygamber yapayalnız kalmıştı. Acı ve ıstıraplar içindeydi… Allah’a dua etmeye ve O’ndan sabır istemeye devam etti. Ama artık bırakın vücudunu hareket ettirmeyi, dudaklarını kıpırdatacak takati kalmamıştı. Bir insanın başına gelebilecek her türlü felaket ve musibet, onun başına gelmişti ve o, tıpkı sağlıklı ve varlıklı günlerinde olduğu gibi Allah’tan uzaklaşmamış, O’na olan bağlılığını ve güvenini kaybetmemişti. Hz. Eyyüb imtihanını başarıyla geçmiş ve insanlara örnek bir kul olmuştu. Eyyüb Peygamber sağlığını kaybetti ama sabrını ve metanetini kaybetmedi. Hastalığının şiddetlendiği bir anda:
“Ey Rabbim!” diye dua etti. Halim sana malumdur. Adını anamayacak kadar hastayım! Ey Şifa Veren! Şifana muhtacım…”
Yüce Allah, kulundan hoşnuttu. Eyyüb Peygamberin makamını, katında daha da yüceltti. Ona:
“–Ayağını yere vur” diye vahye’tti. Eyüp Peygamber güçlükle ayağını kaldırıp indirdi. Ayağını indirdiği yerden berrak bir su kaynamaya başladı. Eyyüb Peygamber o suyla yaralarını temizledi. Yaraları kısa sürede kuruyup kayboldu; sudan doyasıya içti, içindeki dertler şifa buldu.
Eyyüb aleyhisselam, hastalanmadan önceki sağlığına tez zamanda kavuştu. Servetini de yeniden kazandı. Böylece o, refah ve sağlık içindeyken Allah’ı unutmadığı gibi, yoksul ve hastalıktayken de O’na Küsmedi, isyan etmedi. Böylece Eyyüb aleyhisselam, Allah’ın sadık ve sabırlı bir kulu olarak tarihe geçti.
Bütün insanlığa, Rabbimizin üzerinden sabır dersi verdiği o yüce peygamber (a.s.) in beldesini ziyaret etmekten ziyaretçiler manevi bir haz almaktalar. Hazreti Eyyübun çile çektiği o uzun yıllar, yanından hiç ayrılmayan hanımı Rahme veya Rahime validemizin, Eyyüb (a.s.n) kabri ve Elyesa peygamberin kabri şerifi, Urfa ilimizin, Mardin yolu üzerinde, Viranşehir ilçesine bağlı Viranşehir’e beş km. kala dönerek 18 km. içerde Eyyüb Nebi beldesindedir. Eyyüb a.s.Yakup a.s.ın ikiz kız kardeşinin oğlu İys’in oğludur. Annesi Lüt a.s.ın kızıdır. Hz. İbrahimin soyundandır.100 yaşına geldiği söylenmektedir. (Devam edecek)