
Eşrefoğlu Camii Beyşehir
Mustafa Özyurt
Geçmiş geleceğin aynasıdır. Zeminimize sağlam basar zamanımızı da boşa geçirmemeyi hesablar isek, geleceğimize de berrak bir gözle bakarız öyle değilimi? Evet deyip seyahatimize devam edelim.
Konya’nın Beyşehir ilçesinde 1299da ahşaptan yapılan Eşrefoğlu Camiindeki ağaç bölümlerinin nasıl olup da çürümeden bugüne kadar geldiği hâlâ anlaşılamıyor. 7 asırlık caminin, taş, tuğla, çini ve renkli boyama gibi birçok süsleme sanatının bir arada ve yoğun olarak kullanıldığı tek büyük ahşap cami olması nedeniyle Türk mimarlık tarihinde özel bir yeri bulunuyor.
Selçuk Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç . Dr. Yaşar Erdemir, yapımında çoğunlukla Beyşehir yöresindeki sedir ağaçlarının kullanıldığından bahseder. Caminin, 720 yıldır çürümeden ve orijinalliğini koruyarak günümüze kadar geldiği ve Caminin ahşap olmasına rağmen 7 asır çürümeden ayakta kalabilmesinin sırının bugün bile bilinmemektedir. Eşrefoğlu Camii’nin en ilgi çekici yönünün, değişik tekniklerle yapılan süslemeleri olduğunu ifade etti.
Caminin özellikleri, mihrabının önünde, çinilerle süslü mihrap önü kubbesi bulunup, bunun ahşap camilerde başka bir örneğinin olmadığını ifade edilmektedir. Caminin minberi de tamamen ceviz ağacından üstün bir işçilik ve zengin bir süslemeyle hazırlanmış. Minber, kündekâri adı verilen teknikle, oymalı, çatmalı ve tutkalsız olarak yapılmış. Sadece Türklerde kullanılan bu tekniğin en göz alıcı örneğini bu eserde görmek mümkün. Caminin önemli özelliklerinden birinin de ortasında bulunan, 4-5 metre derinliğindeki karlık denilen kuyudur.
Orijinalinde üstü açık bırakılan karlığın yapılış nedeni tam olarak bilinmiyor. Ancak karlığın, caminin çürümesini önlemek amacıyla yapıldığını sanıyoruz. Karlığa dolan karın yavaş yavaş erimesiyle cami içinde meydana gelen nemin, caminin içindeki ağaçların ömrünü uzattığı söylenmektedir. Caminin yıllara meydan okuyan 48 ahşap direğinde, belki de bu sayede hiç kurtlanma olmadı. Karlığın üstünün 1965 yılında yapılan restorasyonda camla kapatıldığı ve böyle bir işlevini yitirdiğini söylerler Beyşehirliler.
MÜDERRİS NAKŞÎ Ş. HACI MEMİŞ EFENDİ (K.S.) (1784-1852)
Hacı Memiş Efendi yalnız Konya’nın, Anadolu’nun ilminden ve feyzinden istifade ettiği büyük bir Âlim ve ünlü bir Veli’dir. Asıl ismi, Muhammed bin Mustafa bin İsa’dır. Halk arasında Memiş Efendi olarak anılmış, hocası Ödemişli Hasan Kudsi’ye nispetle de, Kudsî denilmiştir.
Hacı Memiş (Muhammed Kudsi) Efendi 1784 yılında Konya ili, Bozkır ilçesi, Ali Çerçi köyünde dünyaya geldi. Babasının adı Mustafa Efendi, annesinin adı Halime Hanım’dır. Soyu Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’e dayanır. Çocukluğu Bozkır’ın Karacahisar köyünde geçti.
Kendi akrabalarından aynı zamanda Ebu Said Hadimi Hazretleri’ninde talebesi olan İbrahim Efendi’nin terbiyesi altında yetişti. Daha sonra Karacahisar’da İbrahim Efendi’nin oğlu Müderris Yeğen Muhammed Efendi’den de ders alarak ilmini genişletti. Alanya, Hadim, Kayseri ve İstanbul’da tahsiline devam etti. Mevlana Halidi Bağdadi Hazretleri’nin halifesi olan Ödemişli Şeyh Hasan Kudsi Efendi’den Nakşî Halidi Tarikatı İcazeti aldı. Şam’da bulunan Mevlana Halidi Bağdadi Hazretlerini görme arzusu kendisinde dayanılmaz bir hal alınca Şam’a gitti.
Kırk gün Mevlana Halidi Bağdadi Hazretleri’nin sohbetinde bulunarak O’ndan da İcazet aldı. Bir müddet Kudüs’te kaldı. Oradan Mekke-i Mükerreme’ye giderek Hacı olur. Sonra, Karacahisar’a dönerek medresesini kurdu. Talebe yetiştirmeye başladı. Daha sonra, Bozkır Hocaköy (Üçpınar)’e yerleşti, orada dayine medresesini kurarak talebe yetiştirmeye devam etti. Orada 17 yıl kaldı. Hocaköy (Üçpınar)’de kendisini çekemeyenlerin çoğalması üzerine Seydişehir’e göç etti.
Seydişehir’de talebesi Hacı Abdullah Efendi’nin yanında 5 ay kaldıktan sonra aynı ilçenin Çavuş köyüne gitti. Çavuş’ta da medresesini kurarak talebe okutmaya devam etti.
Hacı Memiş Efendi (rh.a)’nin torunlarından Zeynel Abidin Ef. (rh.a), Rıfat Ef. (rh.a) ve Ziya Ef. (rh.a) 1909’da Konya’da Islahı Medaris’i açtılar. Onların yetiştirdikleri talebeler Memleketimize pek çok hizmetlerde bulundular. Bunlardan bazıları: Saatçi Osman Efendi, İbrahim Hakkı Konyalı (r. a.ecmain). Ayrıca, sayıları elliye yaklaşan Halifeleri ile de Nakşibendî Tarikatının Halidiye kolunun Anadolu’da yayılmasına vesile olmuştur.
İlim ve tasavvufu birlikte yürüten Memiş Efendi (r.a) Miladi 28 Ekim 1852 / Hicri 14 Muharrem 1269 yılında Perşembe günü 71 yaşında iken Çavuş köyünde Hakk’ın Rahmetine kavuşmuştur. Talebelerinden ve Halifelerinden Hacı Abdullah Efendi, Hacı Memiş Efendi’yi yıkayıp kefenlemiş, Hocaköy’den gelenlerin hazır olduğu kalabalık bir cemaatle cenaze namazını kıldırmıştır. Çavuş köyündeki medresenin yanındaki yere defnolunmuştur. Hacı Memiş Efendi’nin külahla örtülü olan türbesi Hacı Abdullah Efendi’nin öncülüğünde 1866 yılında yaptırılmıştır. Hacı Memiş Efendi vefat ettiği zaman geride; bir post, bir hasır, bir çarık ve birde asa’dan başka bir şey bırakmamıştır. Hacı Memiş Efendi’nin soyundan pek çok âlim ve şeyh yetişti. (Devam edecek)