Mustafa Özyurt

'Deveni sağlam bağla, sonra tevekkül et'

Mustafa Özyurt

Ayrıca, Şeyh Ömer Mirza ile Sultan Ahmed Mirza Han arasında muharebe öncesi vuku bulan hadise de ibret vericidir. Ubeydullah-ı Ahrar hazretlerinin en meşhur talebelerinden ve Ahmed Mirza’nın çağdaşı Mevlana Kadı Muhammed Semerkandi, Silsilet-ül-arifin adlı eserinde bunu şöyle bildirir:

     “ Bir gün Şeyh Mirza Ömer’in, Kıpçak çölü Sultanların Sultan Mahmud’dan yardım alarak, büyük bir orduyla Semerkand üzerine yürüdüğü haber verildi. Bunun üzerine Semerkand Sultanı Sultan Ahmed Mirza muharebe hazırlıklarını tamamlayıp, karşı koymak üzere büyük bir orduyla yola çıktı. Ubeydullah-ı Ahrar da (ks.) yanlarında gelmesi rica edilince, o da orduya katıldı. Halk, Sultan’ın onu, sulh yapmak için yanında götürdüğünü zan etmişti. Ubeydullah-ı Ahrar Hz kırk gün Sultan Ahmed’in ordusunda kaldı. Ordu, Akkurgan mevkiinde konaklamıştı. Sultan Ahmed, Ubeydullah-ı Ahrar hazretlerine karşı askerden bir edepsizlik olmasın diye, orduyu geniş bir sahada topladı ve biraz uzakta tuttu. Birkaç gün bu şekilde hareketsiz beklediler.

       Bir gün Ubeydullah-ı Ahrar Hazretleri, Sultan Ahmed Mirza’ya; “Beni buraya niçin getirdin? Eğer muharebe yapmak istiyorsanız ben Sipahi değilim. Sulh yapmak istiyorsanız, neden geciktiriyorsunuz? Benim artık burada asker arasında durmaya mecalim kalmadı” dedi. Sultan Ahmed Mirza; “Benim bir kararım yok. Her şeyi sizin doğru olan reyinize bıraktım. Siz ne emrederseniz, biz ona uyarız” dedi.

    Bunun üzerine Ubeydullah-ı Ahrar Hazretleri bir ata binip, yanına da yakınlarından bir cemaat alarak karşı tarafta bulunan Şeyh Ömer Mirza’nın ve Sultan Mahmud’un bulunduğu yere doğru hareket etti. Bunu haber alan her iki Sultan da karşılamaya çıktılar, yolun yarısında karşıladılar. Sonra Şahruh’a gittiler. Ubeydullah-ı Ahrar (ks.) Sultan Mahmud’a çok iltifat gösterdi. Konuşma sırasında hep ona bakarak konuştu. Bundan sonra üç sultan, muharebeden vazgeçip sulh yapmayı karalaştırdılar. Andlaşma şartları da tesbit edildi. İki tarafın askerlerinin saf bağlaması, aralarına büyük bir çadır kurulması ve üç sultanın bu çadırda toplanarak Ubeydullah-ı Ahrar Hazretlerinin idaresi altında andlaşmayı imzalaması karalaştırıldı.

   Bu şekilde sulh yapılması karara bağlanınca, Ubeydullah-ı Ahrar (ks.), sultan Ahmed Mirza’nın yanına dönüp durumu bildirdi. Ertesi gün sabah vakti Sultan Ahmed Mirza’nın askerleri, zırh giyinmeden, fakat silahlarını kuşanmış olarak kararlaştırılan yere geldi. Saf halinde durdular. Ubeydullah-ı Ahrar (ks.) diğer iki sultanı getirmek üzere Şahruh’a gitti. Mirza Mahmud’un, bu işten memnuniyeti yüzünden okunuyordu. Fakat Sultan Şeyh Ömer Mirza’nın halinde garib bir tutukluk ve ihtiyat vardı. Nitekim Ubeydullah-ı Ahrar (ks.) onları çağırdığında, Sultan Mahmud şevkle dışarı çıktığı halde, Şeyh Ömer Mirza’nın hesaplı ve tedbirli hali devam ediyordu. Bunun üzerine Ubeydullah-ı Ahrar Hazretleri, Sultan Mahmud’u ikaz edip, herhangi bir hileye karşı tedbirli olmasını söyledi. Peygamberimizin (sav) “Deveni sağlam bağla, sonra tevekkül et” buyurduğunu bildirdi. Sonra karşı tarafın askerlerinde olduğu gibi bunların askerlerini de zırhsız, fakat silahlı olarak andlaşma yapılacak mahalle götürdüler.

   Böylece üç padişahın askerleri birbiri karşısında saf tutup durdular. İçinde üç sultanın andlaşma yapacağı çadır da ortaya getirildi. Çadır bize uzak, size yakın gibi bir anlaşmazlık çıktı ve münakaşa uzadı. Ubeydullah-ı Ahrar (ks), öğle namazı için abdestini karşılıklı saflar halinde duran iki ordu arasında aldı. Sonra Sultan Ahmed Mirza’ya haber gönderip; “Ben tek kişiyim ve ihtiyarlık zaafı içindeyim. Sizin bu kadar meşakkatli yolunuza dayanmağa çalışmam, birbirinize girmemeniz içindir. Yardım ancak bu kadar olur. Artık takatım kalmadı. Eğer bana itimadınız varsa, çekişmeyi bırakınız! Çadırı nereye kurarlarsa kursunlar” dedi.

     Sultan Ahmed Mirza, hocasının bu buyruğu üzerine emir verip; “Mani olmayın! Çadırı istedikleri yer kursunlar. Benim itimadım Hace Ubeydullah-ı Ahrar hazretlerinedir” dedi.

    Nihayet çadır kuruldu. Sultan Ahmed Mirza, mâiyeti ile geldi. Ubeydullah-ı Ahrar da, Sultan Mahmud Mirza ve Sultan Şeyh Ömer Mirza’yı, getirdi. Sultan Ahmed Mirza, onları karşıladı ve Ubuydullah-ı Ahrar Hazretlerinin işareti ile Sultan Mahmud Mirza ile kucaklaştı. Bundan sonra Ubeydullah-ı Ahrar Hazretleri, Sultan Şeyh Ömer Mirza’yı, ağabeyi Sultan Ahmed Mirza’nın yanına götürdü. Sultan Şeyh Ömer Mirza, ağabeyi Sultan Ahmed Mirza’nın elini öpüp, yüzüne gözüne sürerek ağladı. Bu manzarayı görenler de gözyaşlarını tutamadılar. Bundan sonra çadıra girdiler. Muhteşem bir toplantı oldu. Her üç sultan da, bütün meselelerde anlaştılar. Artık birbirine kılıç çekmeyeceklerine söz verdiler. Ahidname (sözleşme) yazılınca üçü de imzaladılar... Bundan sonra Fatiha-i Şerife okundu. Sultanlar birbirlerine veda edip, ayrıldılar. Gördüğünüz gibi, gönüller sultanı maneviyat büyüklerinin sözünü tutmak, diplomatlara ve toplumlara sulh ve huzur getirmektedir.

     ALLAH DOSTLARININ TESİRİ

     Ubeydullah-ı Ahrar Hazretlerinin, zamanımızın en meşhur diplomatlarının dahi halledemeyeceği meseleyi muvaffakiyetle hallini, bir talebesi şöyle değerlendirir: “Bir meydan da üç azğın deve birbirini ısırmak ve parçalamak üzere iken, Ubeydullah-ı Ahrar Hazretleri bunları yularlarından tutup yakalıyor ve birbirlerini ısırmalarına mani oluyordu.”

    Sultan Ahmed Mirza’nın, ülkesine taarruzu sulh ile halli ve hocasının hatırı için fedakârlık etmesi, halk arasında takdirle karşılandı. Ubeydullah-ı Ahrar Hazretleri Kemankeran köyünde, Cuma gecesi 1490 senesinde vefat etti. Ve Cumartesi günü Semerkand’a getirilerek oraya defnedildi. (T. g. t. Sult. s.44)1) İslam â. Ansiklö. c.13,sh.124,133) (devam edecek)

 

Yazarın Diğer Yazıları