
Dersi Tamam Hazretleri
Mustafa Özyurt
Amasyanın manevi dinamiklerinden biriside Dersi tamam hz.dir. mübarek bir zattır. Üstazı ona bir vazife vermiş, hiç tereddüt etmeden yapmış ve “ efendi hazretlerine yani üstazına malumat vermiş. Üstazı ziyadesiyle memnun olmuş ve” evladım senin dersin tamam” demiş, ondan sonra onun adı Dersi temam kalmış. Ona buradan bir fatiha üç ihlas okuyalım ve yolumuza devam edelim. Enteresan!!
ŞEYH İLYAS EFENDİ
Ve burası konum olarakda farklı bir şehrimizdir. Burada Şeyh İlyas Efendi medfundur ona da bir fatiha 3- 11 ihlas okuyunuz.
Yine Türbe içerisinde Amasya( t.c.3. s.166) da beyan edildiğine göre: Pir celaleddin Abdurrahman, Pir Şücaeddin-i İlyasü’l-halfeti, oğlu Pir Hayreddin Hıdır Çelebi hz. Ve torunu Pir celaleddinin oğlunu kerimelerinden (4) hatunu saliha medfundur.
TimurHan’ın imtihanı: Gümüşlü Zade Pir Şücaeddin İlyas, Amasya müftüsü iken Timurhan, gönderdiğ Numaneddinü’l-Cebbaru’l-Mutezili adında çok fazıl bir zatın başkanlığında bir hey’eti Amasyaya göndererek Amasya ulemasını imtihan etmiş idi. Hey’et 10 süal sordu. Ve İlyas Çelebi, gelen hey’etin bütün sorularına müthiş cevablar vermiş ve hepsini hayret de bırakmıştı. Eğer cevab veremeselerdi Sivas da olduğu gibi halkı cezalandıracaktı Timur Han.
Şeyh ilyas Efendinin verdiği cevablar karşısında malumat edinen Timur an Amasyalılardan ziyadesiyle memnun olmuş ve bu zatı Şirvana vazifelendirmiştir. Kendisi Halfeti Halifesidir. Vefatında şu kerametinden bahsedilir:
Sultan II. Murad Hanın oğlu Şehzade Ahmed’in Amasya valisi iken vefat etmesiyle yerine 4. Şehzadesi Aladdin Beyi vali tayin eder. İçlerinde en küçükleri olan Şehzade Mehmed ile Şeyh pir Celaleddin Efendiyi ziyarete giderler. Şeyh, ziyaretlerinden ziyadesiyle memnun olur. Ve Pir, Ridası’nı Çelebi Mehmedin omuzları üzerine kor kardeşlerinin önünde. Bundan Şehzade II. Mehmedin Padişah olacağı işaret edilmiş oluyor. Amasyada bir tarihçiden dinlediğime göre Şeyh, hz. Fatihe kendini İstanbulun fethine hazırlamasını söyler ve kendisine hayır dualarda bulunur. Ve ne büyük keramettir ki Şeyhzade Mehmed Amasya valiliğinden sonra Padişah ve çağ açıp çağ kapayan Fatihi İstanbul olmuştur.(Amasya t.c.2.3-212)
Yine burada medfun bulunan Hayreddin Hızır hz.nin zamanında valilik yapmış ve çok hayır dualarını almıştır.(Amasya t.c.3s. 236)
Burada tarihi bir hamam vardır ki, hamam 500 senelikdir. Ayrıca şurada Şifahane vardır gezib görmeye değer. Gördüğünüz her yer tarih kokar. Bu tarihi yaşamak için yürüyerek yorularak gezmek lazım.
Amasya Kalesi, Şehrin savunmaya en uygun mevkii olan Harşena Dağı üzerinde kurulmuştur. Yeşilırmak'ın kıyısına kadar 8 müdafaa kademesine sahiptir. Kalede sarnıçlar, su depoları, eteklerinde Osmanlı dönemine ait hamam kalıntıları vs. bulunmaktadır.
40 FERHAT SU KANALI
Kentin su ihtiyacını karşılamak için Helenistik Dönemde yapılmış olan su kanalı yaklaşık 75 cm. genişliğinde 18 Km. uzunluğundadır. Hatta bu kanalın aşkı uğruna Ferhatın Şirin için açtığı da nakledilmektedir. Terazi sistemine göre kanallar oyularak, tünel açılarak bazı yerlerinde duvarlar örülerek inşa edilmiştir.
FerFerhat, nakkaşlık yapan, Şirin’e sevdalı yiğit bir delikanlıdır. Saraylar süsler, fırçasından dökülen zarafetin Şirin’e olan duygularının ifadesi olduğu söylenir.
Amasya Sultanı Mehmene Banuya, kız kardeşi Şirin için, dünürcü gönderir Ferhat. Sultana; Mehmene Banu vermek istemediği için olmayacak bir iş ister delikanlıdan. “ Şehir'e suyu getir, Şirin'i vereyim” der, demesine de su, Şahinkayası denen uzak mı uzak bir yerdedir.
FerFerhat'ın gönlündeki Şirin aşkı bu zorluğu dinler mi? Alır külüngü eline, vurur kayaların böğrüne böğrüne. Kayalar yarılır, yol verir suya. Zaman geçtikçe açılan kayalardan gelen suyun sesi işitilir sanki şehirde.
Mehmene Banu, bakar ki kız kardeşi elden gidecek, sinsice planlar kurarak bir cadı buldurur, yollar Ferhat’a. Su kanallarını takip edip, külüngün sesini dinleyerek Ferhat’a ulaşır. Ferhat’ın dağları delen külüngünün sesi cadıyı korkutur korkutmasına da, acı acı güler sonra da. “Ne vurursan kayalara böyle hırsla, Şirin'in öldü. Bak sana helvasını getirdim” der. Ferhat bu sözlerle beyninden vurulmuşa döner. “Şirin yoksa dünyada yaşamak bana haramdır” der. Elindeki külüngü fırlatır havaya, külüng gelir başının üzerine bütün ağırlığıyla oturur. Ferhat'ın başı döner, dünyası yıkılmıştır zaten “ŞİRİN !” seslenişleri yankılanır kayalarda.
FerFerhat'ın öldüğünü duyan Şirin, koşar kayalıklara bakar ki Ferhat cansız yatıyor. Atar kendini kayalıklardan aşağıya. Cansız vücudu uzanır Ferhat'ın yanına.
Su gelmiştir, akar bütün coşkusuyla, ama iki seven genç yoktur artık bu dünyada. İkisini de gömerler yan yana. Her mevsim iki mezarda da birer gül bitermiş, sevenlerin anısına, ama iki mezar arasında bir de kara çalı çıkarmış. İki sevgiliyi, iki gülü ayırmak için
Türk edebiyatına ko¬nu önce “Hüsrev ve Şîrin” çerçevesi için¬de girmiş, Ferhad ağırlıklı mesneviler daha sonra meydana getirilmiştir. Bu konu müstakil olarak Ferhâd ü Şîrîn adı altında ilk defa Ali Şîr Nevâî tara¬fından kaleme alınmıştır (telifi 1484). Ali Şîr Nevâî hikâyeye Nizamînin Hüsrev ü Şîrîn’inden çok farklı bir muhteva ka¬zandırmıştır. Lâmiî’nin Fer-hâdnâme’si küçük bazı farklarla Nevâî’-nin Ferhâd ü Şirin’inin Osmanlı Türk-çesi’ne naklidir. Eseri çok beğenen Ya¬vuz Sultan Selim bir köy vererek Lâmiî yi mükafatlandırmıştır.
Diger bir nakle göre: Hora¬san’da bir şehrin hükümdarı olan Meh¬mene Bânû on beş yaşlarındaki karde¬şi Şîrin’e güzel bir köşk yaptırır ve bu köşkün süslenmesi işini de nakkaş Beh-zat’la oğlu Ferhad’a verir.
Bir gün köş¬kü gezmeye gelen Şîrin Ferhad’ı görün¬ce ona âşık olur. Aynı şekilde Ferhad da Şîrin’e âşık olunca aralarında uzun sü¬re devam edecek bir gönül macerası baş¬lar… “Ferhad ve Şîrin” hikâyesi, kahraman¬larının tasavvufî görünüşlerine rağmen aşkın kaderle karşılaştığı ve daha baş¬langıçta kaderin galip geldiği halk hikâyelerindendir. İlk defa İstanbul’-da 1854’te taş baskısı yapılmıştır. (Devam edecek)