Mustafa Özyurt

Cenneti Âlâya kavuşmayı arzulayan askerler

Mustafa Özyurt

Onlar, din, devlet ve milletin bekası için çalıştılar. İslam medeniyetlerini yakıp yıkan, yerine getirilemeyecek darbeler indiren, milyonlarca müslüman öldürüp, kadınlarını esir diye askerlerine dağıtarak çok çirkin işler yapan ve sarı haçlılar da denilen Moğollara karşı Abbasi halifesi Nasır, Sultan Alaaddin Keykubat’tan askeri yardım istedi. Gelen elçileri tehlikenin vehametini anlattılar. Halife, diğer Müslüman hükümdarlardan olduğu gibi sultandan da sadece iki bin asker ile mülk ve millet, din ve devletin bekası için yardım talep ettiğini bildirdi. Aladdini Keykubat, halifenin talebini ziyadesiyle karşılayıp; Malatya su başısı (karnizon komutanı veya mülkiamir) Bahaüddin Kutluğca kumandasında beş bin kadim sipahiden müteşekkil seçkin bir kıtayla birlikte silah ve techizat ve bunların bir senelik erzakını gönderdi. Bu askeri birlik uğradığı her yerde merasimle karşılandı. Halife, Moğolların geri çekilmesiyle, Musul’a kadar gelen Bahaüddin Kutluğca ve kıtasının geri dönmesini taleb etti.

Alaaddini Keykubat, Moğollara karşı şehir kalelerini tahkim ettikten sonra, Hristiyanlardan gelecek tehlikeyi ortadan kaldırmak için, Alanya’nın (Alaiye) fethi için, Antalya Subaşısı Mübariziddin Ertokuş ve Esaüddin Ayaz adlı beylerin topladığı bilgiler sultana arz edildi. Belde, Akdeniz sahilinde siyasi ve ticari önemi haiz, kışı bahar gibi hoş ve şirin, her taraf yeşil ve tabiat güzellikleriyle dolu idi. Kayseri’de bulunan sultan, bütün bilgileri değerlendirdikten sonra, taşradaki emirlere ve uç beylerine fermanlar göndererek, bütün kuvvetlerinin Konya’da toplanmasını emretti.

Cihad haberini duyan Türk beyleri, eğitimli askerleriyle vakit kaybetmeden gelip orduya katıldılar. Hazırlıklarını tamamlayan ordu, 1221 senesinde kış mevsiminde bir sabah tan yeri ağarırken hücuma geçti. Sultanın emriyle, ordunun bir kısmı sahilden, bir kısmı gemilerle denizden, diğer kısmı da kayalık kısımdan şehre yaklaştı. Yalçın kayaları yumuşak kumlar gibi çiğneyen İslam mücahidleri, şehrin karşı tepesine mancınıklar yerleştirdiler.

İslam ordusundaki mücahidler, bir taraftan muharebe hazırlıkları yapıyor, diğer tarftan da düşman karşısında muzaffer olmaları için Allahü Tealaya dua ediyorlardı. Ordugâhta okunan Kur’an’ı Kerim sesleri semaya yükseliyordu. Şehadet yolunda “gazaya Cenneti Âlâya kavuşmayı arzulayan asker hazırdı. Sabah ezanları okununca, İslam mücahidleri bölük bölük namaza durdular. Namazdan sonra el açıp, Allahü Telaya yalvardılar.

Tan yeri ağarırken, Sultan Alaaddin Keykubat, kale komutanına bir elçi göndererek, ya İslamiyeti kabul, ya kaleyi teslim etmesini veya harbe hazır olmasını bildirdi. Komutan Kyr Vard, kalenin ele geçmesinin çok zor olduğunu bildiği için, bu teklifi kabul etmedi. Sultan, ordunun harp düzeni almasını emretti. Harb düzeni alan ordusunu teftişten sonra, İslam mücahidlerine niyetlerinin Allahü Tealanın rızası olması gerektiğini anlatan kısa bir konuşma yaptı. Ve hepsinden helallik diledi.

Sultan Alaaddi’nin işaretiyle kösler vurmaya başladı. İslam mücahidleri şimşek gibi ileriye atıldı. Her tarafı atların kaldırdığı toz bulutu kapladı. “Allah Allah” nidaları dağlara yankılanıyordu. Mancınıklar kaleyi dövüyor, mücahidler yol bulmanın zor olduğu sarp yerlerden kaleye girmeye çalışıyorlardı. Kalenin fethi, coğrafi yapısı ve kış şartlarından zorlandıklarından düşmemiş ve mümkün olmamıştı. Bir gece sultan, âdeti üzere teheccüd namazını kıldı. Allahü Teâlâ’ya, kalenin fethini müyesser eylemesi için yalvardı. Yattıktan bir süre sonra, rüyasında, güzel yüzlü bir genç şöyle söyledi: “Bu kaleyi, denizden ve karadan kuşatan hiç kimse ele geçiremedi. Ancak Allahü Teala’nın yardımı ile sana kalenin fethi müyesser olacaktır.”

Uykusundan uyanan Sultan, derhal beyleri yanına çağırdı. Rüyasını onlara anlattı. Yüz baş inek, bin baş koyun ve on bin dirhemi fakirlere ve gazaya katılan İslam mücahidlerine sadaka olarak dağıtı.

Sabah olduğunda, kalenin uzun süre daha dayanamayacağını anlayan kale komutanı Kyr Vard, önceden tanıdığı Antalya subaşısı Mübarüziddin Ertokuş’a adam göndererek; kaleyi teslim edeceğini ve sultanla arsanda aracılık yapmasını istediğini bildirdi. Sultan bu duruma çok sevindi. Allahü Teâlâ’ya şükretti.

Sultan ile Kyr Vard arasında yapılan anlaşmaya göre, Alaaddin Keykubat, kaleyi teslim alacak ve Kyr Vard’ın kızı ile evlenecek, buna karşılık Kyr Vard’a Akşehir ve yakınında bulunan birkaç köy ikda olarak verilecekti. Kyr Vard, kaleden çıkıp, sultanın otağına giderek özür diledi. Müslüman Türklerin kaleyi fethettikten sonra kimseye eziyet etmediklerini görünce, Müslüman oldu. Daha sonra kızı da Müslüman olup, Mah-ı Peri Hatun ismini aldı ve çok hayırlar yaptırdı.

Sultan Alaaddini Keykubat, kaleye ilerledi. Şehrin ileri gelenleri onu hediyelerle karşıladılar. Alaaddini Keykubat, bu ilk muzafferiyetinden Allahü Teâlâ’ya şükür secdesine kapandı. Kalenin Kalanoros olan eski adını kendi adına çevrilmesini emretti. Burada, cami, medrese, tersane yani dezciliğe önem vererek ve halkın faydasına olacak sayısız eserlerle, şehri süsledi.

İktisadi ve ticari hayatın gelişmesi için, Türk ve Müslüman tüccarlara, sanatkârlara çeşitli imkânlar tanıdı. Ticaret yolları emniyete alındı. Devamlı fetihlere koştu. İç işlerinin devamlı düzenli olmasını sağladı. Seneler geçtikçe artan nüfus ve beylerin nüfuzlarının artmasıyla, merkezi idarenin oluşmasını sağladı. Devlet ricali arasındaki emniyetsizlik ve hoşnutsuzluğu giderdi. İmar ve mali tedbirlerle nizama ehemmiyet verdi. İsyankâr beylerin 24’ünü cezalandırıp, çocukları Taşthane ve Gulamhane mektebine göndererek, terbiyeli bir şekilde yetiştirdi. 1127 senesindeki, bu hadiselerden sonra, devlet işleri yeni tayinler, yerinde ve isabetli tedbirlerle her bakımdan yoluna kondu. Her halde ve her zamanda, o büyük ve muzaffer sultanın gayretinden bizlere de versin Mevlamız. Âmin. (Devam edecek) 

Yazarın Diğer Yazıları