
Çağ açıp çağ kapayan fatih sultan mehmet han
Mustafa Özyurt
Bu mübarek zata bol bol Fatiha ve ihlâsı şerifler göndererek oradan, İstanbul’un Fatih semtine Fatih Sultan Mehmed Han’ın Türbesine gidiyoruz. O Fatih ki, çağ açıp çağ kapayan yüce Hakan, cennet mekân Sultan Mehmet Han’dır. Bu necip millete, hatta İslam âlemine, belde-i Tayyibe ismiyle Kuran da övülen bu şehri kazandıran o büyük Hakanı ziyaret ediyoruz. Yani bize dünyalar değerinde, hatta kıymeti hesaplanamayan bu şehrin, gönül sultanlarını ziyaret etmekle vefa borcumuzu ödemeye çalışıyoruz.
500 yıllık o muhteşem eser, ihtişamından hiç bir şey kaybetmemiş. Minarelerinde ki o heybet, mimari güzelliği hele içerisinde ki manevi hava teneffüs edildiği zaman ta kalbinin, gönlünün her tarafını sarmakta ve kendinizi bir kuş gibi hafif hissettirmektedir. Gönül sultanlığı ile dünya sultanlığını birbirine karıştırmadan, yüce Osmanlı ülkesini idare eden bu büyüğümüzü de ziyaretten sonra, Tabii ki çok yakınında metfun bulunan Yavuz Sultan Selim han ( cennet mekânı) da unutmayıp Fatihalar ve ihlâsı şerifler gönderelim. O Yavuz ki Cihan Padişahı, yerine göre şecaatli olduğu kadar da mütevazıdır. Yavuz Selim isimli bir roman da okudum, orda diyor ki;
Yavuz Selim Han Muzaffer bir kumandan ve padişah olarak Mısırın fethinden dönerken Gebze’ye gelirler. Ordu kısa bir müddet orda istirahat ederken, kimseye haber vermeden İZMİT DERİNCEDEN bir kayığa binerek saraya gelir. Hâlbuki ordunun ihtişamla geldiğini duyan devlet erkânı hazırlıklar yapmışlar karşılamak için yemekler ve şenlikler düzenlemişler. Fakat olup bitenden haberleri yok. Ordu çok geçmeden İstanbul’a girer. Her kesin gözü padişahtadır. Lakin kimse onu göremez. Çünkü o, azametli ve şecaatli olduğu kadarda mütevazı bir zattır. Nümayişten tezahürattan hiç hoşlanmaz idi. Burada da bu meziyetini göstermiştir. Ruhları şad olsun.
Kanuni Sultan Süleyman:
Saygın soy isimli bir yazarın, eserinde nakleder ki.
Kanuni, Süleymaniye Camiini yaptıracağında, Mimar Sınanı çağırır ve bu araziye cami, inşaat yapılır mı? Yapılırsa nasıl bir şey olur? Der.
Mimar Sinan; arazinin üzerinde, padişaha cevap vermez. Etraftakiler pür dikkat! Padişah, ikinci defa aynı soruyu sorar, yine cevap alamaz. Etraftakiler ve devlet erkânı, kanuninin huyunu çok iyi bildiklerinden endişeyle bakarlar duruma. Fakat Kanuni hiç kızmamış. Üçüncü defa sorar yine cevap alamaz. Lakin Mimar araziyi şöyle bir dolaşır. Zaten o ekranda projesini seyretmektedir. Dolaşıp geldikten sonra;
Sultanım bu araziye düşündüğünüz gibi çok güzel bir cami yapılır der.
Padişah;
Senin böyle düşünerek, hesaplayarak yapacağından emindim diyerek hoşnutluğunu beyan eder. Bir şeyi de sormayı ihmal etmez ve derki;
Neden araziye girerken başını eğdin? .
Cevaben Mimar Sinan;
Sultanım, Caminin kapısından eğilerek girdiğimi hissettim der.
Mimar Sinan önce yapacağı işi planlar, hayallendirir, düzgün bulursa devam eder, şayet düşündüğü projede noksanlık bulursa derhal değiştirirdi. Sonraya bırakmaz idi. Başarılarında yatan sırlardan birisi buydu.
Yine aynı eserde yazdığına göre:
Adamın birisinin kuyusu var, kuyudan suyu beygirle çıkarıyor. Çıkarırken de dolap beygirini çok kamçılarmış. Dolap beygiri bundan son derece muzdarip. Nasıl ne zaman kurtulurum diye düşünürken, mal sahibi bahçesini satar yani bahçe el değiştirir.
Buna çok sevinen dolap beygirinin kulağına, yeni sahibi “ merak etme bundan sonra hiç kırbaç yemeyeceksin”der. Dolap beygiri de buna çok sevinir. Lakin yeni sahibi, bunun boynuna bir ip, ipin ucuna da bir tutam ot bağlar. Hayvancağız, Otu ipin ucundan alacağım diye hem uğraşır ve hem de dönermiş. Kırbaç yememiş ama otun peşinden dolaşınca daha beter olmuş.
İnsanın hedefi olmalı. Zira hedefi olmayanı, hedefi çok olanlar daima kullanmasını bilirler. (Devam edecek)