
Bozuk makine düzgün kumaş dokumaz
Mustafa Özyurt
Tarihi, ilmi ve sanayi ile günbegün değerini artıran Konya’dan, daha fazla yazmamızdan ziyade bizzat görerek anlamanızı tavsiye ederiz. Bu cennet vatanımızın, muhteşem kelimesi ile bile atlatılması zor olan İstanbul’u ziyaret etmeden durulur mu? İstanbul un havasını okudukça hissettiğiniz gibi aynel yakın yani bizzat göz ile görerek daha canlı hissedeceğinize eminim. Bu his, ya tabii iklimden olur yâda manevi ikliminden olur. O şehir ki, BELDE-İ TAYYİBE ( güzel ve tertemiz belde) demiştir hakkında. O kitabı ilahisinde, o güzel beldeyi övmektedir. Resulü (S.A.V.) ise:
“ Elbette İstanbul fetih edilecektir. Onu fetih eden kumandan ne güzel kumandan. Onu fetih eden asker ne güzel asker” buyurarak bu fatihan yadigârı şehrimizi övmektedir. O şehri İstanbul’u görmeye ve sevmeye doyamazsınız. O şehir, dünyanın da gözbebeği ve göz koyduğu bir eşsiz kıymettir.
Yedi kıta dergisinde okumuştum, orda diyor ki;
“ Dünya, tek bir devlet olsa idi ona bir başkent lazım olurdu, oda ancak İstanbul olurdu” sözü, yaşadığımız dünya coğrafyasında ki yerinin ne kadar ehemmiyete haiz olduğunu göstermektedir. Aynı zamanda dünyanın, bu belde-i Tayyibe’ye verdiği önemi ifade etmektedir. O şehri bahşeden Allaha ne kadar şükretsek azdır. Onu fetih eden kumandana ve askerlerine ne kadar rahmet okusak haklarını ödeyemeyiz. Lakin onu ve onun içerisinde ki ziyaret edilecek mübarek yerleri ziyaret eder, Fatiha gönderirsek bir nebze de olsa torunluk vazifemizi vefa borcumuzu ifa etmiş oluruz kanaatindeyim.
Bu muhteşem şehrimiz, cennet mekân Fatih Sultan Mehmet Hanın, bu millete hatta bütün İslam âlemine hatırası olduğunu bilerek, bu duygular içerisinde bu şehre giriyoruz ve girilmesini tavsiye ediyorum. Zira tarihin derinliklerine giderseniz o anı yaşamış olursunuz. Üsküdar’a doğru yaklaştığınızda, Çamlıca tepesi sizi sanki kendine davet ederek adeta, gelin İstanbul’u benim tepemden seyredin der gibi insana. Ama oraya varıncaya kadar, Üsküdar da Karaca Ahmet mezarlığında, bütün ömrünü Islama, Kurana hizmete, ilme hasretmiş, vakfetmiş, harcamış
EBULFARUK SİLİSTREVİ (k.s.) ziyaret edilir.
Değerli kardeşim, evvele şunu hatırımızdan çıkarmayalım ki, ziyaret edilen ziyaret edeni asla boş çevirmez. Hele, bu ziyaret edilen Allahın veli bir kulu olursa onlar hiç mi hiç boş çevirmezler. Yani onları ziyaret edenleri boş çevirmezler. Eli boş dönmelerine de gönülleri razı olmaz.
Malumunuzdur ki, en büyük hizmet Kurana hizmettir. Ona gönül veren kişileri ziyaretten, ziyaret edenler de nasiplenirler. Silistrevi hazretleri, Fatih Sultan Mehmet hanın torunlarındandır. İlmi ve irşadı yönden hizmetleri sayılamayacak kadar çoktur. Şu sözleri İslam ve insanlık âlemine ne kadar değer verdiğinin ifadesidir:
“Hastalık tedavi edilmedikçe gıda fayda vermez. İbadetlerin değeri kalbin uyanık olmasıyladır. Hastaya kuvvetli gıda, tedavi ile mikroplar atıldıktan sonra verilir. Manevi tabipler de ibadetlerin kabulü için, evvela kalbin tedavisine ehemmiyet verirler. Kalp tabipleri olan mürşitler önce gaflet, nifak ve haset gibi hastalıkların tedavisini ele alırlar. Zira kalbi hasta olan insanın ibadetleri fayda vermez. Bozuk makine düzgün kumaş dokumaz.” Yukarıdaki mana insanın haline uyar. ‘ Kalplerinde hastalık var’ ayeti Celilesin de işaret olduğu gibi, kalplerinde hastalık olan kimselere ibadet asla fayda vermez.
Yine buyurmuştur ki; “Dünya sevgisi, kalbe girmedikçe otuz otobüs dolusu olsa zarar vermez. Kalbe girerse, otuz para olsa dahi zarar verir.” “ Biz okutursak rahatlarız- Hasta yatağında yatıyor ise” Kitabı görünce, okumak deyince biz, yatakta kalkar otururuz-Okumak deyince biz tabutta da olsak kalkarız” sözleri okumak ve okutmaya ne kadar fazla değer verdiğinin ifadesidir. Ve benim naçiz kanaatim bu sözler beyinlere nakşedilecek ve kulaklara küpe edilecek kıymetli sözlerdir. Buradan Osmanlı alimlerinden gönüller sultanlarından AZÎZ MAHMÛD HÜDÂYÎ HAZRETLERİ’ne ziyarete devam..
Cihan Padişahlarına Yön Veren Eşsiz Bir Maneviyat Sultanı
Osmanlı devri İstanbul velilerinin büyüklerindendir. Asıl adı Mahmûd'dur. "Hüdâyî" ismi ve "Aziz" sıfatı kendisine sonradan verilmiştir. Cüneyd-i Bağdadi Hazretleri'nin neslinden olup, "Seyyid"dir. Bunu ilâhîlerinin birinde:
Ceddim ü pirim sultan
Sensin ya Resûlallâh. Diyerek kendisi de ifade eder. (Devam edecek)