Mustafa Özyurt

Bizim Tattığımızı Tadarsan

Mustafa Özyurt

Hacı Bayram-ı Velî hazretlerinin tahsil ve terbiyesiyle irşâd makâmına yükselen Akşemseddîn hazretleri önce Beypazarı'na yerleşti. Orada bir mescid, bir değirmen yaptırdı. Halkın etrâfına toplanması üzerine İskilip'te Evlek'e oradan da Göynük'e gelip mekân tuttu. Birgün bir kişi gelip, Akşemseddîn'e bir mikdâr mülk bağışladı. Akşemseddîn hazretleri o yerin üzerine gelince, tebessüm etti. "Niçin tebessüm ettiniz?" diye sordular. O da;

"Otuz sene kadar önce seyâhat ederken, yolum buraya düşmüştü. Görünce gönlüm buraya meyil etmişti. Gönlümden geçen bu arzu, otuz yıl sonra gerçekleşti. Onu hatırladım ve tebessüm ettim." cevâbını verdi.

İstanbul'un fethinden sonra, Fâtih Sultan Mehmed Han, hocasını ziyârete gitmişti. Sohbet esnâsında;

"Muhterem hocam! Elhamdülillah büyük yardımlarınızla İstanbul'u fethettik. Artık beni talebeliğe, dervişliğe kabûl buyurmanızı istirhâm ediyorum." dedi. Akşemseddîn hazretleri;

"Sultânım, sen bizim tattığımız lezzeti tadacak olursan, saltanâtı bırakırsın. Devlet işlerini tam yapamazsın. Dîn-i İslâmı yayma işi yarım kalır. Müslümanların rahat ve huzûr içinde yaşıyabilmeleri için, devletin ayakta kalması şarttır. Talebelikle pâdişâhlığın bir arada yürütülmesi çok güçtür. Seni talebeliğe kabûl edersem, düzen bozulabilir, halkımız perişân olabilir. Bunun vebâli büyüktür. Allahü teâlânın gazâbına mâruz kalabiliriz." diyerek, teklifini reddetti. Bunun üzerine Fâtih Sultan Mehmed Han, hocasına iki bin altın hediye etmek istemiş ise de, bunu da kabûl etmedi.

İSTANBUL’UN FETHİ 

İstanbul’un Fethi  taktiksel anlamda büyük bir askeri başarıdır. Büyük hazırlıklar yapıldıktan sonra kuşatma başlamıştı.Sultan Mehmet ordusunu üç kısıma ayırmıştı.İlk günlerde gönüllüler Bizans surlarına karadan saldırıyor  denizden de donanma  göstermelik hücumlar yaparak Bizans Ordusunu yerlerinde tutuyordu.Bu şekilde Bizans surlarının ve ordusunun yıpranması amaçlanmıştı. En son aşama da ordunun asıl kuvvetleri savaşa katıldı.Bu ana kadar Osmanlı Ordusunun eğitimli birlikleri hiç savaşa katılmayarak  yıpranmamışlardı. Ancak kuşatmanın uzaması ve bir netice elde edilememesi devlet adamlarını ümitsizliğe düşürmüştü. Bizanslılar su kuyularını zehirlemişti, ordunun suyu tükenmek üzereydi.

Akşemseddin Hz. Başını eğip Allah Teala’ya yalvardı.Sonra ;

-‘Bu senenin Cemaziyelevvel ayının yirminci günü, seher vaktinde, inanç ve gayretle filan tarafa yürüsünler.O gün feth ola. Konstantiniyyenin içi ezan sesiyle dola’ dedi.

Akşemseddin Hz.’lerinin tarif ettiği yer bugünkü Topkapı surlarıydı. Akşemseddin Hz.’leri  o gün bir çadır kurdurarak içeri kimsenin alınmamasını emretti ve Allah’a secdeye kapanarak dua etti.Gerçekten de o gün Osmanlı Ordusu sabah saatlerinde Topkapı surlarından şehrin içine girdi. Böylece İstanbul’un fethi ve Peygamber efendimizin büyük mucizesi gerçekleşti.  Veselam…

HZ.FATİH VE İDRİS EFENDİ

Akşemseddin hazretleri, hz. Fatih yakınen tanıma imkanı bulmuş ve hocası akşemseddin hazretlerinin İdris Efendiyi kendine getirmesi onu tanımasına vesile olmuşdur ile diye rivayet edilir. Bu vesile ilerde onun kız kardeşi ile evlenmesini temin etmiştir. Balkanlar fethedilince de eniştesi İdris Efendiyi Silistreye vazıfelendirmiştir. İdris Efendi ise, Süleyman Hılmi Tunahan hazretlerinin de ahfadındandır. Dedesi koca Fatihin hatırı vardır ona hurmette…Mevlamız şefaatı uzmayı bizlere nasib buyursun.

HACI BABA LEYLEKLER

Şunu hiç duydunuzmu?: Bir tarihçiden edindiğim malumat: leyleklere hacı baba veye hacı leylek denmesi!

Leylekler göç mevsiminde illaki Kabe-i Şerifi ziyaret ederek yani mutlaka oradan geçtikleri bu şekilde ziyaret etdiklerinden dolayı Hacı leylek denmiştir diye nakleder. Düşünelim bir kuşun halinden ders çıkaralım. Ve o mübarek beldelere bir an evvel gitmeye gayret edilim inşaallah.(3-tarih3 p.daki tarihçiden)

TEVLİYET-İ MESCİD-İ EFLATUN SİLLELİ SAİD’İN KONUYLA ALAKALI YAZDIKLARI

Alaeddin tepesinde Yunanlı filozof Platon için yaptırılan bir kilise vardır zamanla bu kilise camiye çevrilir ve Eflatun Mescidi adını alır. Bu mescidin hademesiyle yaşaması için çeşitli köy ve tarlalar kurulan vakfına tahsis edilir bütün bunların derlenebilen ayrıntılı hikâyesini okumaya buyurun:

Osmanlıca vesikalarda genellikle Konya iki kişiyle öne çıkmakta ve onlarla tanıtımı yapılmaktadır: Mevlana Celaleddin-i Rumi ve Maskat-i Eflatun= Eflatunun doğum yeri/ Eflatun Mescidi. Yani dünyanın en büyük iki filozofunun makamı ve metfenidir.

Eflâtun Mescidi – İç kalede Sultan Alâeddin türbesinin cami-i şerifinin kıblesinde Eflatun namıyla yad olunan mescidin mesalihine sarf olunmak üzere Hatun Saray nahiyesinde bir çiftlik ve kuyucak nezdinde Kızılkuyu ve Hocafakıh nezdinde 3 dönüm mezraa âşârı vakfedilmiştir.

Bu saat 1335 senesine kadar sekene-i memleketi evkat-ı muayyeneden haberdar etmekte bulunmuştu. Seferberlik zamanında mesdud bulunan mescid de mevcud mühimmât-ı harbiyye âhar mahalle naklolunur iken infilak etmesiyle Eflatun namıyla yâd olunan bu kadim mescid ber-heva olmuştur. (Yazan: Silleli Said) (Devam edecek)

Yazarın Diğer Yazıları