
Azı Çoğa Galip Getirir O!
Mustafa Özyurt
Savaş Sebepleri: Efendimiz Hz.Muhammed (a.s.), büyük devletlerin hükümdarlarına elçiler göndererek İslam'a davet etti. Bu elçilerden biri de (Haris bin Umeyr) Bizans İmparatorluğu'na bağlı Busra (Havran) valisine gönderildi. Ancak Busra valisi Şürahbil, elçiyi şehit etti. Bunu haber alan Hz Muhammed(s.a.v.) Şürahbil'in üzerine ordu gönderilmesine karar verdi.
Müslümanlar 3.000 kişilik bir ordu oluşturdular. Ordunun komuta edilmesi konusunda Efendimiz, (a.s.) şu şekilde talimat verdi:
"Zeyd bin Harise’yi kumandan tayin ettim. Zeyd bin Harise şehit olursa yerine Cafer bin Ebu Talib geçsin. Cafer bin Ebu Talib şehit olursa, Abdullah bin Revaha geçsin. Abdullah bin Revaha da şehit olursa, Müslümanlar aralarından münasip birini seçip onu kendilerine kumandan yapsın.".
Daha sonra Efendimiz Muhammed(a.s.) orduya, kadın ve çocukları, yaşlıları öldürmemeleri; ağaçları, evleri ve kiliseleri yıkmamaları konusunda telkinlerde bulundu.
İslam Ordusu'nun Medine'den hareket ettiğini duyan Şürahbil, Bizans İmparatoru Heraklius'a haber gönderir. Bu arada kardeşi Sedus komutasındaki bir birliği de Müslümanları karşılamak üzere Vadi'l Kura'ya gönderir. Burada yapılan çarpışmada Sedus öldürüldü ve ordusu bozguna uğratıldı.
İlerleyen İslam Ordusu Muteye yaklaştı. Bu sırada Bizans İmparatoru Heraklius'un 100.000 kişilik bir orduyla üzerlerine geldiğini haber alan Müslümanlar, nasıl davranacakları konusunda değerlendirme yapmaya karar verdiler. Müslümanların çoğu, Efendimiz Muhammed’e(a.s.) haber gönderilmesi ve gelecek olan cevaba göre hareket edilmesini söyledi. Ancak bu savaşta şehid olacak olan Abdullah bin Revaha'nın şu konuşması, herkesin fikrini değiştirdi ve savaşa karar verildi:
"Arkadaşlar, çekindiğimiz şey, ele geçirmek için yola çıktığımız şeydir, yani şehid olmaktır. Dinimizi yüceltmek için savaşalım. Ya şehid, ya gazi olacağız. Bunun ikisi de güzel değil mi?"
Mute Meydanın da yapılan çarpışmada, fahri kainatımız Muhammed'in (a.s.) ismini saydığı üç sahabe de şehid oldu. Bunun üzerine komutayı Halid bin Velid eline aldı. Bu sırada Bizans İmparatoru Heraklius'un 100.000 kişilik bir orduyla üzerlerine geldiğini haber alan Müslümanlar, nasıl davranacakları konusunda değerlendirme yapmaya karar verdiler.
Halid bin Velid'in, yaptığı şaşırtıcı bir taktikle Bizans Ordusu'nda bir anlık panik havası yaratıldı. Müslümanlar, bundan faydalanarak sert bir taarruzla Bizans Ordusu'nu kısmen de olsa bozmayı başardı. Bizans Ordusu'nun 30 kata varan sayı üstünlüğünü göz önünde bulunduran Halid bin Velid, savaşa daha fazla devam edilmesini rasyonel bulmayıp Medine'ye dönme kararı aldı ve o gece geri çekildi.
ELİMDE DOKUZ KILINÇ PARÇALANDI
Halid b. Velid gibi yüksek askerî bir deha ve üstün strateji bilgisine sahip bir kimse de bu savaşa bir nefer olarak katılmıştır. H.8/M.629 yılında İslâm ordusu Medine'den çıkıp Mûte'ye ulaştığında karşılarında Bizans'ın desteğinde Hristiyan Araplardan oluşan 100.000 kişilik bir ordu bulmuşlardı. İslâm ordusunun kumandanları meseleyi tartıştılar; geri dönmek, Hz. Peygamber'e haberci yollamak hususlarını görüştüler. Ancak savaş görüşü ağır basmış ve iki ordu karşılaşmıştı.
Zeyd. b. Hârise (r.a) şehit düşünce, sancağı, Cafer aldı Ca'fer'in sağ eli kesildi; bu sefer sancağı sol eliyle tuttu. Sol eli de kesilince sancağı yine bırakmadı. Kesik iki elinin kalan kısımlarıyla sıkıştırarak göğsü arasında tuttu. Nihayet o da şehid düştü. Bundan sonra sevgili Peygamberimizin emrine uyularak sancağı, Sahabenin şairlerinden Abdullah b. Revâha aldı; o da şiirler söyleyerek harbetti ve şehâdet şerbetini içti.
İşte bu sırada askerde genel bir çöküntü doğmak üzereydi ki, askerin hemen hepsinin isteği üzerine Hâlid b. Velid kumandayı ve sancağı eline aldı. O gün akşama kadar savaş yapıldıktan sonra Halid b. Velid r.a. ertesi sabaha kadar sağ kanatta bulunan Müslüman askerleri sol kanada, sol kanattakileri sağ kanada, arkadakileri öne ve öndekileri arkaya alarak yerlerinde değişiklik yaptı. Böylece düşmana, yeni destek kuvvetleri geliyormuş izlenimini vermek istiyordu. Bir yandan da İslâm ordusunu kesin hezimete uğramaktan ve bütünüyle kılıçtan geçirilmekten korumak için yavaş yavaş geriye çekiliyordu.
Hatta ric'atten evvelki bir hücumunda Hâlid bin Velid (r.a), düşmana bir hayli kayıp verdirmiş ve bol ganimet de elde etmişti. İşte bu şekilde İslâm ordusunu Medine'ye sağ salim geri getirdi. Peygamber Efendimiz bu savaşı Medine'de, olduğu gibi görmüş ve her safhasını minberden Müslümanlara anlatmıştı. Sıra ile kumandanların şehadetini anlattıktan sonra sıra Hâlid'e gelince "En sonunda sancağı Allah'ın kılıçlarından bir kılıç aldı " buyurmuş ve bundan sonra Halid b. Velid'e "Seyfullah" lakabı verilmişti.
Hâlid b. Velid diyor ki: "Mûte Savaşında elimde dokuz kılıç parçalandı." Bu ifadeden Mûte Savaşının ne kadar şiddetli geçtiğini anlıyoruz.
Bu savaşa katılmış bulunan Abdullah b. Ömer diyor ki: "Mute günü ben Cafer’i şehid edilmiş olarak gördüm. Onun vücudunda süngü ve kılıç darbesiyle elli yara saydım. Bu elli yaradan hiç biri arkasında değildi. "Bundan Cafer b. Ebu Talibin ne kadar korkusuzca ve sanki arkasına hiç dönmeden düşmanla savaşmış olduğu anlaşılmaktadır. Cafer şehit olduktan sonra "Cafer-i Tayyar: Uçan Cafer" diye anılmıştır. Allah yolunda kesilen iki koluna karşılık Cenabı hak ona iki kanat ihsan etmiştir ki, bu; Onun manen yüce mertebelere eriştirildiğine işarettir denilmektedir.
Hz. Peygamber (s.a.s), bütün ashabını ayırt etmeksizin çok severdi. Bu üç şehid kumandanı ve Habeşistan muhacirlerinden amcasının oğlu Ca'fer'i de çok severdi. Bir süre, şehitlerin ardından ağladı. Bu; sevgi, şefkat, merhametin eseri olan ağlamaktı, yoksa feryat değildi. Nitekim feryat tarzındaki ağlama haberleri kendisine ulaşınca böyle ağlamaktan Müslümanları yasakladı. Peygamber Efendimiz şehitlerin ve bu arada amcasının oğlu Ca'fer'in ailesini de teselli etmişti. (Devam edecek)