
Altınoluk
Mustafa Özyurt
Kureyşliler 605 yılında Kabeyi tamir ederken tavanda biriken suların Hicr’e akması için bir oluk (mizap) koydular. Daha sonra, Emevi Halifesi Velid tarafından altından kaplatıldı. Ve ondan sonra Altınoluk olarak anılmaya başladı. 4. Murad Han tekrar altınla kaplattırdı. Sultan Abdülmecid eskiyen bu oluğun yerine yenisini gönderdi.
Kıble Kabeye çevrildiğinde Mescidi Nebevinin kıblesi tam oluğun bulunduğu yere isabet etmişti. Bundan dolayı Rasülü Ekremin kıplesi olarak meşhur olmuş buradan kabeye yönelmek adet haline gelmiştir. “ Hayırlı insanların içeceğinden için, seçkinlerin namazgâhında namaz kılın “ diyen İbni Abbasa bunların ne olduğu sorulduğunda “ Hayırlıların içeceği Zemzem, seçkinlerin namazgâhı da oluğun altıdır “ diye cevap vermiştir.
Efendimiz, tavaf esnasında oluğun altına geldiğinde “ Allahım! Senden ölüm anında rahatlık, hesap anında af dilerim “ diye dua ettiği bilinmektedir. Altınoluğun altında duaların kabul edildiğine dair hadis-i şerifler mevcuttur.
MÜLTEZEM
Kabenin kapısı ile Hacerulesvedin arasında kalan 2 m. lik kısma denir. Sıkı sıkıya bağlanılan yer demektir. Bazı hadisi şeriflerde duaların kabul edildiği bir yer olduğu, Hz. Peygamberimiz ile sahabe ve tabiinden birçok kimsenin burada dua ettiği nakledilmiştir. Hz. Peygamberiz, Mültezeme gelerek göğsünü, yüzünü ve ellerini açarak oraya yapıştığı ve dua ettiği rivayet edilmektedir. Zemin müsait olmazsa karşısında durup dua etmek ve eziyetten kaçmak daha uygundur. Buraya Müstecab da denilmiştir. Hz. Âdem babamızın tevbesinin burada kabul edildiği de anlatılmaktadır.
Rüknü Yemani: Burada, İbni Abbas rivayeti h. şerif de Efendimiz s.a.v. Rüknüyemani de 70 bin (bir rivayete göre 70) melek vazifelendirildiğini ve orada “ Allahım! Senden dünyada da ahrette de af ve esenlik dilerim. Rabbimiz, bize dünyada da ahrette de güzellik ihsan et ve bizi cehennem azabından koru” diye dua edilince bu meleklerin “ Âmin “ dediği haber verilmiştir.
HİCR: Kabenin kuzeybatı yönünde Hatim adı verilen yarım daire şeklinde Kabeden ayrılmış fakat kabenin bir parçası olan kısma Hicr-Hicri İsmail denir. Kâbe selden yıkıldığında, Mekkeliler inşa ederken mevcut malzemeyi yetiştiremedir ve Kabenin duvarlarını içeri aldılar. O kısmı Kabeden olduğu anlaşılsın diye bir duvarla çevirerek ( hatm ) kabenin dışında bıraktılar. Nitekim Hz. Aişe v. Kabeye girip namaz kılmak istediğinde Efendimiz onu elinden tutarak Hicr’e soktuğu, “ Kabeye girmek istersen burada namaz kıl, çünkü o Kabeden bir parçadır” buyurduğu bilinmektedir.
Kabenin örtüsü: Bu uygulamanın ne zaman kimin tarafından yapıldığı ve başlatıldığı bilinmemektedir. Bu mevzu da Hz. İsmail, Yemen tübbalarından Ebu Kerb veya Efendimizin büyük dedesi Adnan’ın adları zikredilmektedir. Osmanlı hâkimiyetinden sonra bu örtüler Mısır ve İstanbul da dokunmaya başlamıştır. Günümüz de Kâbe örtüleri 14 m. uzunluğunda ve 0,95 m. genişliğinde 48 parçadan oluşan, tamamı 638,4 m’dir. İçlerinde ayet ve esma-i Hüsna, kelime-i tevhit, sübhanellahi ve bihamdihi sübhanellahi’l-azım” yazılıdır. Zamanla gül suyu ile silinir, zemzemle yıkanır.