Mustafa Özyurt

Alaaddin Keykubat (5)

Mustafa Özyurt

Dünyü senin adaletinle dolsun;

Sultan da gönül sultanının tavsiyelerine uyarak adaletle hükmedenler ve İslamın güzel ahlakından ayrılmayanlar, kendileriden sonra gelenler tarafından rahmetle anılırlar. Bu yüce sultanın bu vasıflarına zamanın âlim ve yazarları pek çok eserde yer vermişlerdir. Kapısına gelip, yardım isteyenleri asla boş göndermez, gönüllerini hoş tutardı. Mazlumların hak ve hukukunu aramak için sefere çıkar, muharebeden çekinmezdi.

     Devrin tarihçisi İbn-i Bibi bir manzumesinde şunları yazar:

     “Ey Şehinşâh-i âzam, Uluğ Keykubat!

     Dil, senin vasıflarını anlatmağa kadir değildir.

     Herkesin ümid ve korkusu sana bağlıdır.

     Sana her an binlerce teşekkürler olsun

     Ve dünyü senin adaletinle dolsun!

     Zira sen, cihanın seçkini, Selçuklunun iftiharı

     Ve Allahü Teâlânın arslanı bir padişahsın!”

      Devamında da;

    “Saadet diyarı ve huzur sarayı olan Anadolu, dünya da zayif ve gariplerin sığınağı, hüner sahiplerinin barınağı iken, vefatından 1283 (H. 682) yılına kadar bu memlekette kimsenin boğazından tatlı şerbet geçmedi ve bu ülke daima bir gerilime içinde kaldı” diye yazar.

    Alaaddin Keykubat, Seyyid Burhaneddin Muhakkık Tirmizi ve talebesi Mevlana Celaleddin-i Rumi, Muhyiddin-i Arabî hazretleri devrinde yaşayıp, onlarla münasebette bulundu, İslam âleminde edebiyat ve tasavvuf lisanı olan Farsça’yı çok iyi biliyordu. Farsça şiirler yazardı. Devrin Melik-üşşuarası Kani’i, Türkistandan sultanın yanına gelerek üç yüz bin beytlik otuz cind Selçuklu Şahnamesi’ni yazdı. Astronomi ilmine merakı olduğundan müneccim Bibi’yi, Şam’dan Konya’ya davet etti. Anadolu’ya gelen ilim ehli ile Moğol istilasından yurtlarını terk eden Türkistanlı ve İranlı pek çok âlim, edip, şair ve sanatkârı himaye derek, imkân tanıdı. Âlimler ve ilim âşıklarına medrese, hanegah, zaviye, daruşşifa yurtları inşa ve imar ettirdi. Konya’da kendi adına Daruşşifa-i Alaî’yi(Hastahane) yaptırdı.

     Kerimüddin Aksarayî, tarihindey, sultanın çok akıllı, güzel ahlaklı olduğunu beyahla “Onun hayrat eserleri zamanın sahifeleri zerinde ve cihanın her tarafında güneş ışığı kadar parlaktır” diye anlatır.

    Alaaddin Keykubat, Türklerin en büyük cihangir sultanlarından idi. Dünyaya İslamiyet’in emrettiği nizamı vermeyi ve İ’lay-ı kelimetullah uğrunda mücadele etti. Anadolu Selçuklu Devletinin kudret ve şerefini yükseltti. Mütecavizlere karşı şiddetli, fakat adil davrandı. Bizanslılar, Haçlılar, Moğollar, Rumlar, Ermeniler ile din millet ve vatan uğrunda mücadele etti.

     Alaaddin Keykubat’ın zaferlerini işitip, cihangirliğini teşhis eden Papa ve Alman imparatoru, dost geçinme çarelerini aradılar. Devletler, elçilik heyetleri göndererek, dostluklar kurdular. Bu sebeple dünyanın sultanı manasında Sultan-ül-âlem denildi. Cihad ve gazalardaki muvaffakiyatı üzerine Abbasi halfesi de büyüklüğünü tasdik ederek, etrafa yazıp gönderdiği mektuplarda en büyük sultan manasında Sultan-ül- azam ünvanı ile hitap etti.

    Cihangirliği yanında iktisadi ve ticari hayata çok önem vermiştir. Ahalisinin refah seviyesini yükseltmek için iktisadi ve ticari hayat ile medeniyet yolunu daima açık tuttu. Ticari ve medenî münasebetlerin baş amili olan kara ve deniz yollarına önem verdi. İnşa ettirdiği Kervahsaray ve yollar, hanlar, sahil şeridinde kurduğu limanlar bunun en açık şahididir. Ayrıca, onun devrinde ülkenin her tarafında ticaret merkezleri yaygınlaştırıldı. Beynelmilel ticaret yollarının emniyeti sağlandı. Ortadoğu, Avrupa, Asya ve Afrika kotaları arasında devlet, kavim ve kolonilerle antlaşmalar yapıldı.

     Alaaddin Keykubat’ın iktisadi ve ticari hayatın gelişmesi hususunda takip ettiği isabetli siyaseti neticesinde, Anadolu önemli bir ticaret merkezi haline geldi. İhtimalleride göz önünde bulundurarak, zengin ve ticari mallar taşıyan kervanların yabancı korsanlar tarafından zarara uğratılması halinde, zararları devlet tarafından karşılandı. Bu, muazzam bir teşvik ve himaye idi. Ana yollar üzerine yapılan Kervansaraylar gayet mükemmel, istirahat yerleri müstahkem binalardı. Yolcuların ihtiyaçları, hiçbir ayırım gözetmeksizin ücretsiz ve aynı miktarda yemek verilir, hayvanlarına bakılırdı. Hastalarına bakılır, ilaçları temin edilirdi.

   Bu kervansaraylar zamanımızın; yolcunun rahatça istirahat edip, yiyecek ve içeceklerini hazırlayan lokanta, otel, garnizon, anbar, ahır, çiftlik ve ilaçlarını temin eden hastahaneler mahiyetinde idi. Cennet mekânları olsun. (Devam edecek)

 

Yazarın Diğer Yazıları