
ADABI MUAŞERAT
Mustafa Özyurt
Peygamber Efendimiz s.a.v.”sağ elinizle yiyiniz, sağ elinizle içiniz, sağ elinizle alınız, sağ elinizle veriniz. Çünkü şeytan sol elle yer, sol elle içer, sol elle alır ve sol eliyle verir. “ buyurmuştur.
Burnu temizlemek, sümkürmek, istinca yapmak veya bir necaseti pisliği yıkamak için sol el kullanılır. Ancak sol elin kesik olması, veye hastalık gibi mazeretlerden dolayı bunlar sağ elle yapılabilir.
Bir kimsaya kitap veya herhangi bir şey sağ elle verilir. Makam ve fazilet bakımından kendisinden üstün biri ile yürürken o kimseyi sağına alarak solundan yürünür.(f.t. 2010 Temmuz 30)
Vücudumuzun göbekten yukarısı semayı temsil eder. Göbekten aşağısı arzı temsil eder. Göbekten yukarısı semayı temsil ettiği için Kuranı kerimi, dini kitapları aşağıda tutmak hürmetsizliktir. Bir kişi veya bir çocuk yatarken üzerinden atlanması doğru değildir. Çünkü kalbinde Allah Lafzı taşıdığı için tazım etmek icap eder. (Devam edecek)
YAVUZ VE TÜRBEDAR
Türbedar, bir erkek çocuğunun dünyaya gelmesini çok istiyordu. Bu yüzden hamile kalan hanımının bir isteğini iki etmiyordu. Ancak o sabah hanımı, kendisinden kiraz istemişti. Kiraz, bu yeni çıkıyordu. Pahalıydı. Hanımına ümid vererek evden ayrıldı. Şimdi türbeyi süpürüyordu. Hemde bunu düşünüyordu. Tam bu esnada, elindeki süpürgenin sapıyla yıllardır hizmetini gördüğü Yavuz sultan Selim hanın sandukasına vurdu. Ve şöyle söylendi: Ey kaca sultan sana senelerdir hizmet ediyorum bir defacık olsun himmet etmedin. Ne olacak şimdi benim halim? Kiraz alacak param yok. Hanımımın Halide meydanda! Akşam telaşlarıyla kiraz unutulur ve sabahleyin türbeye gelir. Bekler biraz sonra Abdülhamid han hazretlerinin adamı gelir.
Efendi; Sultan seni çağırıyor der. Faytona beraberce binerler ve şaşkınlıktan küçük dilini yutacak hale gelir. Nöbetçiler sultanın huzuruna alırlar. Adamı, Abdülhamid Han tepeden tırnağa süzer, sonra kelimelere basa basa yumuşak bir eda ile sorar. Güçlükle cevap verir adam, Evet sultanım.
Söyle bakalım dün türbede neler oldu? Derdin nedir, bir meseşen olmalı? Adam:
Sultanım bir şey olmadı derdimde yok. Sağlığınıza duacıyım. Abdülhamid han sesini hem yükseltir hemde sertleştirir. Türbedar Efendi! Neler oldu, sana söylerim, dün türbede neler oldu? Meselen nedir açık söyle.
Türbedar ister istemez meseleyi anlatır. O anda ortalığı bir sessizlik kaplar. İki taraftan derin bir tefekkür… neden sonra daldığı alemden çıkan sultanımız söylenmeye başlar.
Sen orada dedemin sandukasına vurdun. Oda, burada sabaha kadar benim başıma vurdu. Al şu bir kese altını bir daha böyle şeyler için Selim Han ceddimi rahatsız etme. Dğruca bana gel der. Bundan sonra emir subayına dönen Abdülhamid Han, Selim Han ceddimin türbedarının maaşını iki misline çıkarılsın. Sıkıntıdan kurtulsun. Bir derdi olursada bana gelmesine izin verilsin (1997 Eylül 22-23 f.t.)