Yasaklar Merakı Artırır!
Mükremin Kızılca
Son söz: HDP’nin kapanması bu partinin amacına uygun bir ortam hazırlar. Zira:
“İnsan yasaklandığı şeylere çok hırslıdır” diye bir söz vardır. Biz çocukken onu Arapça olarak “el-İnsanü harîsun alâ mâ münia” diye ezberlemiştik.
İlahi ve beşeri bütün sistemlerce konulan yasaklar buna dâhildir. İlahi vahi gereği veya nebevi tavsiye icabı konulan yasaklara harfiyen uymamız bizim hırsımızı yenerek ebedi âlemi kazanmamıza vesile olacaktır, inşallah.
Burada sözünü edeceğimiz yasaklar genelde Türkiye’de uygulanan ifade özgürlüğüne bağlı yasaklardır.
1960 ve 1980 darbeleri yasakları delmek için yapılan suçlara karşı birer askeri hareket olarak tarihteki yerlerini aldılar.
1960 darbesine muhatap olan politikacıların herkese özgürlük adına Müslümanlara da kısmen özgürlük istemesi daima geriyi savunanları çileden çıkardı. Çünkü yığınlara ve sürülere hükmetmek için onların davarlıktan kurtulmamaları gerekirdi.
Derken on yıl içinde sosyalizm ve komünizm adında tamamen maddiyata dayanan maneviyatı reddeden bir kuşak türedi. Bunların ağzında özgürlükten başka kelime yoktu oysa onlar Türkiye’yi SSCB ye üye olarak sömürge yapmak istiyorlardı. Bu sırada sağ taraf ve sol taraf olarak aileler, kardeşler, köyler, kahveler, şehirler bölündü.
Bu ikisinin dışında ne sağ ne sol diyen Müslümanlar da siyasi olarak organize olmaya başlayınca 1971 de askeri bir muhtıra ile demokrasi geçici olarak rafa kaldırıldı. Yani yasaklar artarak sürdü gitti. Bu yasakların kalkması için binlerce kardeşin kardeşleri tarafından on yıl daha katledilmesi gerekiyordu. (?)
Aslında 1960 ile 1970 arasındaki İslami gelişmeler gericileri rahatsız etmişti. Bu nedenle yasal siyasi organizasyonlarını kapatarak rahatlayacaklarını sandılar.
1970 ile 1980 arasında yasağı delenler birbirleriyle de vuruşuyorlardı. Bu iki taraf sağ ve soldu. Sağcıların aşırılarına faşist, solcuların aşırılarına ise komünist diyorlardı. Arada bir de üçüncü kol gitgide yükselmeye başladı. O da Müslümanlardı. Onlara solcular yobaz, sağcılar ise yeşil komünist derlerdi.
Müslümanlar o sırada demokrasiye şirk diyorlardı. Tabi normal halk demokrasiden de şirkten de bir şey anlamıyor olanı biteni çaresizce izleyerek çocuklarını olaylardan uzak durmaya çağırıyorlardı. Yasakçılar da onlara siyasal İslam adını koyarak halktan ayrı tutmaya çalışıyordu.
Sokaklarda, duvarlarda üç slogan göze çarpıyordu: Kahrolsun faşizm, Kahrolsun komünizm ve Kahrolsun şeriat. Ayrıca sırasıyla bu sloganları yazanlar şu sloganları da sık sık boş yerlere boyayla yazıyorlardı: Tek yol devrim, Tek yol Turan ve Tek tol İslam.
1980’den önce 141, 142 ve 163 adıyla ünlü maddeler komünizmi ve İslami akımların önünü kesmek için 1960 yılında konmuşlardı. Bunlar kaldırılınca şeriat ve komünizmin geleceğinden korkuluyordu.
Şimdi komünist parti var ve ülke yıkılmadı. Müslümanlar da her türlü imkâna sahipler ama devleti yıkmadılar üstelik tarihin en üst seviyesine çıkarmakta kararlılar.
Ayrıca şeriat zorla gelen bir şey de değil. İslam demek olan şeriat zaten ülkemizde en üst düzeyde halkımız tarafından uygulanmaktadır. Devletin uygulaması gereken konularda halkın zor kullanarak bunu yaptırması gibi bir duruma İslam dininin kendisi asla izin vermez.
1990’lı yıllarda taşlar yerini bulmaya başladı. Komünizm pes etti ve ortalıktan çekildi. Sağcı denilen ülkücüler de İslam’a yakın olanlar ve Irkçılığa yakın olanlar diye ikiye bölündü. Böylece zaman tamamen Müslümanların lehine işledi.
Müslümanlar özgürlüklerin ve tam manasıyla demokrasinin tadını çıkaracakları sırada 2000’lere gelmeden 1970’tekine benzer post modern denilen askeri bir manevrayla tarihin en zor anlarından birisini yaşadılar.
Yasakların sonu için beş yıl daha beklemeye başladık halk olarak. 2002 yılında halen (2021) devam eden Ak parti iktidarıyla AB’nin de zorlamalarıyla bütün yasaklar kaldırıldı.
Artık meclisimizde bile Müslümanlar inancının gereğini rahatlıkla yerine getirebiliyor. Allaha şükür devletimiz dimdik ayakta.
Tabular tarihe gömülmeye devam ediyor.