Mükremin Kızılca

Sosyal Medya Ortamında Tutumlarımız!

Mükremin Kızılca

Gençlerle Cuma Düşünceleri- 9

Bu cuma sohbetimizde bir Müslüman olarak çevremizle nasıl bir tavır içinde olmamız konusunda birkaç söz edeceğiz, inşallah.  

Arkadaşlarımızı tuttuğu partiye, guruba, cemaate ve takıma göre önyargıyla değerlendirmemeliyiz. Böyle bir değerlendirme herkesi kendin gibi düşünmeye ve hareket etmeye mecbur hissetmek demektir.

Herkesi olduğu gibi kabul etmeliyiz. Aksi halde onların da kendimiz dibi olmasına zorluyoruz manası çıkar. Olduğu gibi kabul demek bizden farklı düşünen, giyinen, yiyen – içen ve yazan – çizen insanlara tahammül etmek demektir.

Tahammül etmek demek hazımsızlıklara veda edip farklılıkları bir nimet sayarak varlıklarından yararlanma yoluna gitmek demektir.

Kendimiz gibi düşünmeyenleri dışlarsak konuşacak ve sohbet edecek kimse bulamama riski vardır. Her görüşten kişilerle beraber olmak ise doğruların anlaşılmasına ve ortaya çıkmasına yardımcı olabilir.

İslamiyet’in “dinde zorlama yoktur” düsturunu baş tacı etmemiz gerekir. Osmanlı devlet-i Aliyyesi altı yüz yıl her dinden ve ırktan milletleri bir arada tutmayı bu düstura borçludur.

Osmanlı devleti daha da ilginci bu milletleri ve din mensuplarını aynı mahallede yaşayacak hoşgörü iklimini de vatandaşına sağlamıştır. Yüz yıl önceki Sille’yi, Konya’yı, Kayseri’yi, Karaman’ı ve tüm Osmanlı topraklarını taradığımızda Ermeni, Rum, Hristiyan, Yahudi, Yezidi, Süryani, Yunan, Sırp ve benzeri inanç ve etnisite eğilimlerinin nasıl bir arada yaşadıklarını görürüz.

Şimdi durum çok daha kolay, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının yüzde 99’u Müslüman olarak çok daha huzurlu ve ileri hedeflere kilitlenmiş bir toplum olarak yaşamımızın önünde hiçbir engel yoktur.

Toplumsal huzuru dinamitleyebilecek tek güç birbirimizin kutsallarına hakaret etmek ve sövmektir.

O halde farklı düşünüyor, benim gibi anlamıyor, bizim gibi aynı kişiyi sevemiyor gibi basit gerekçelerle huzurumuzu bozmaya gerek yoktur.

Bizim gibi inanmasa da, yaşamasa da, aynı sevinç ve kederleri paylaşmasa da beraber ve aynı ülkede yaşadığımız insanların sevdiklerine asla sövmemeli. Böyle bir tutum Allah cc tarafından çok haklı gerekçelerle kesinlikle yasaklanmaktadır:

“Onların, Allah’ı bırakıp tapındıklarına sövmeyin, sonra onlar da haddi aşarak, bilgisizce Allah’a söverler. Böylece her ümmete yaptıklarını süslü gösterdik. Sonra dönüşleri ancak Rablerinedir. O, yapmakta olduklarını kendilerine bildirecektir” (En’am 108)

Cumhuriyetler toplumsal bir sözleşme olarak yüce peygamberimizin Medine’ye hicretlerinde akdettikleri ve her dini ve her etnisiteyi kapsayan “Medine Sözleşmesi” gibidir. Herkes diğerlerinin hukukuna riayet etmek zorundadır ve asla ilk sözleşmeyi bozanın Müslümanlar olmamasının esas olduğuna inanırız.

 Zira Allah cc sözleşmelerin karşı taraf müşrik bile olsa bozulmamasını ve sadık kalınmasını emretmektedir: 

“Ancak Allah’a ortak koşanlardan, kendileriyle antlaşma yapmış olduğunuz, sonra da antlaşmalarında size karşı hiçbir eksiklik yapmamış ve sizin aleyhinize hiç kimseye yardım etmemiş olanlar, bu hükmün dışındadır. Onların antlaşmalarını, süreleri bitinceye kadar tamamlayın. Şüphesiz Allah, kendine karşı gelmekten sakınanları sever.” (Tevbe 4)

İslam dini mensupları arasında yüz yıllardır oluşan farklı fırkaların mensuplarının taassuplarına yenik düşerek mensup oldukları hizbi ve fırkayı kuvvetlendirmek için ayetleri zoraki yorumlarla kendilerine delil edindikleri doğrudur. Bu tip kaygısızların Allah korusun hadis uydurarak kendi fraksiyonlarını takviye etmeye çalışmaları da hiç uzak olasılık değildir.

İşlediği bir suç, kabahat ve günah sahibinin muhtemel aidiyeti nedeniyle dinleri, sosyal gurupları, tarikatları, cemaatleri, partileri ve sivil toplum kuruluşlarını topa tutmak akıllıca bir hareket değildir.

Bu arada,tasavvufta “parmakla gösterilen” kişi olmanın bir afet olarak anılmasına rağmen tasavvuf şeyhlerinin veya sözcülerinin uluorta toplumsal teamüllerin kaldıramayacağı sözler söylemesinin zararlı olduğunu düşünürüz.

Tasavvuf önderlerinin tuttukları ekolü bir iç temizliği, daha derin yaşama olgusu ve herkesin anlayamayacağı manevi dünya diye tarif etmelerine rağmen televizyonlardan tarikat ayinlerini anlatmaları bindikleri dalı kesmeleri manasındadır.

Hayırlı Cuma dileklerimle Allaha emanet olunuz!

Yazarın Diğer Yazıları