
Sincar ve Yezidiler
Mükremin Kızılca
İslam topraklarında Irak kadar fitne ve fesada meydan olan başka bir Müslüman ülke yoktur.
Yüce peygamberimizin (sav) buyurduğu gibi kalkan silahlar hiç bir zaman inmemiştir. Hem de bu silahlar kardeşin kardeşe çevirdiği ve kaldırdığı silahlardır.
Şahsi kanaatim bunun nedenlerinin en başında gelen sebep; Hz Hüseyin gibi Resulüllah (sav) ve ehl-i beytin gözbebeği bir zatın hunharca bu ülke halkının ihanetiyle topraklarında şehit edilmesidir.
Bu coğrafyada Alamut, Kandil ve Sincar kaleleri ve doğal sığınakları tarih boyunca fitne ve fesat peşinde koşanların ana merkezlerinden olmuş ve olmaya da devam etmektedir.
Bu makalemde bazı belgeler ışığında, Osmanlı Devlet-i Aliyyesinin son iki yüz yılında Sincar’ı mesken tutup Müslüman ahaliye saldırılar tertip ederek devleti epeyce uğraştıran, Yezidilerden söz etmek istiyorum.
TDV ansiklopedisinin verdiği bilgilere göre Yezidiler;
“Fırka mensuplarının İran’ın Yezd şehri sakinlerinden olması sebebiyle bu isimle anıldığı, Yeni Farsça’da “melek, tanrı” manasında ized, Avesta dilinde “saygı ve ibadete lâyık” anlamında yezata, Pehlevîce’de ve modern Farsça’da “tanrı” mânasındaki yezdân kelimeleri yanında “tanrıya kulluk eden kimseler” anlamında ezidî, izidî, izdî kelimelerinden geldiği de söylenmiştir.
Yezidi kelimesinin kökeni hakkında iki görüş öne çıkmaktadır
Pars kültürünün etkisiyle Allaha ibadeti ve kulluğu şeytanileştirerek doğru yoldan sapan bir topluluktur.
İki: Hazreti Hüseyin (ra) katili melun Yezide nispetle bir guruptur ki Abbasilerin Emevileri yıktıktan sonra giriştikleri orantısız katliamlara tepki olarak ortaya çıkmışlardır.”
Her halükarda Yezidiler İslam çizgisinden çıkan ve Osmanlı devleti tarafından ehl-i kitap kategorisinde değerlendirilerek taltif edilen bir cemaattir.
Şam ve Musul arasında Telafer yakınlarında yer alan Sincar dağları arasında aynı adla bir de şehir vardır. DEAŞ militanlarının Sincarı ele geçirip binlerce Yezidi’yi öldürmesiyle adı kamuoyunda duyulmada başlanan Sincarda genellikle Yezidiler, Süryaniler ve bazı kabileler ikamet etmektedir. Şu anda DEAŞ’ın temizlenmesi sonrasında Amerikan güdümündeki militanlar yerleşmiş durumdadır.
1700 yılından itibaren Osmanlı arşiv kayıtlarında geçen ve Sicar’ı merkez edinen Yezidilerle alakalı belgelere rastlıyoruz.
Aşağıda numaralarını verdiğim Osmanlı arşiv belgelerinden şöyle kısa bir özet çıkarabiliriz:
Yezidiler fırsat buldukça çevredeki Müslüman köylere ve kasabalara saldırarak yağmalardan geri kalmıyorlar. Bu saldırılarda akla hayale gelmeyen yöntemlerle halkı öldürüp mallarına el koyuyorlar. Üstüne er köylerini ateşe verip gidiyorlar.
Yezidiler ve diğer kabileler arasındaki çatışmalar on binlerce koyun, keçi, deve ve atın yağmalanması ve yüzlerce kişinin ölümüyle sonuçlanıyor. Her defasında devlet gönderdiği paşalar ve kendi aralarından arabulucularla barışı sağlayıp malların iadesini temin ediyor.
Osmanlı devletinin yer değiştiren memurlarının bile rahat yolculuklarına imkân vermiyorlar. Başta bölgeden geçen hac kervanları ve ticari katarlar olmak üzere masum kişi ve topluluklara baskınlar yapıp bütün varlıklarına el koyuyorlar. Bu yol kesme ve yağma hareketleri genelde askerden yoksun yerlerde yapılıyor.
Sadece dini saiklarla değil diğer etnik guruplara ve özelliklere komşuları olan Kürt aşiretlerine karşı da fırsat buldukça acımasızca zulüm ve cefa ediyorlar.
1902’de Diyarbakır valisi Murat Paşa Şirvan’daki altın ve gümüş madenlerinin işletme ruhsatını alınca devletten Yezidilere karşı ek asker ve muhafız talebinde bulunuyor.
Devlet-i Aliye Yezidilerin Osmanlı hükümetine karşı hıncını yumuşatmak ve itaat altına almak için olanca gücüyle çalışıyor. Bu meyanda her köy gurubunda bir nahiye merkezi teşkil ederek kendilerinden ileri gelen birisini müdür tayin ediyor. Askerlikten uzun süre bir bedel karşılığı muaf tutuluyorlar.
Muhtemel kurucuları Şeyh Adi bin Musafir'i tanrı olarak tanıyıp ona kulluk eden onun türbesini ziyareti hac kabul eden yezidiler kendileri gibi inanmayanlara ve Osmsnlı hükümetine itaat ederek bağlı olan aşiret ve cemaatlere güçleri yettiğince saldırmaya devam ediyorlar.
Bu saldırılar 20. Yüz yılda daha da artarak, arkalarına aldıkları İngiliz ve Amerikan misyonerlerinin yardımıyla masum insanlara kan kusturuyorlar.
Osmanlıların son döneminde Ermenistan’a geçen İsmail Bey adlı liderleri burada Ermenilerle görüştükten sonra İstanbul’a geliyor ve günlerce Ermeni patrikhanesinde kalıyor. Bu esnada Yezidilerin ermeni patrikhanesine bağlı bir cemaat olarak kabul edilmesini sağlamak için padişahla görüşme imkânı arıyor.
Bu teşebbüsten de anlaşılacağı gibi kendilerinin Müslümanlıkla bir alakalarının olmadığı anlaşılıyor.
(Kaynak: BOA: DH_İD_00149_2_00005_006_001 / A_}MKT_MHM__00281_00054_005_001)