
Sen aranan sığınaksın!
Mükremin Kızılca
1990’lı yıllardan sonra internet ve iletişim - bilişim çağına geçilmesiyle gençlerdeki bunalım daha da artmaya başladı.
Zira akıllı telefonlarındaki tuşlara dokunduklarında bir soruyla her şeyin cevabını alabiliyorlar, bu arada aynı soruya farklı cevaplar onların fikirler arası dalgalanmalarını iyice hızlandırıyordu.
Bu iletişim çağında Kur’an ve sünnetin bütün yayınlanmış literatürüne herkes kolayca ulaşabildiğinden ilk zamanlarda 73 fırkaya ayrılan Müslümanların bu fırkaları kaldırmak için ellerine iyi bir fırsat geçtiği bile düşünülüyordu.
Ancak bu iletişim ve internet çağı yeni nesiller için işi iyice sarpa sardırdı çünkü İslami ilimler ve Arap edebiyatına vakıf olmayanların yeni yeni çıkan fırkalar ve hamasi görüşler arasında iki arada bir derede kaldıkları da bir vakıadır.
Bu durumda zamanımızda Müslümanların güvenli limanı, sağlam kaleleri, iltica edecekleri sığınakları gençler tarafından nasıl anlaşılmalı ve keşfedilmelidir?
Bu konuda “Nuh’un Gemisi” misali çok önemlidir.
Her taraf tufan, afet ve belalarla çalkalanıyor, tek kurtuluş sahilde bekleyen devasa gemiye binmektir. Aksi halde sular her tarafı kaplayacak ve bütün canlıları önünde sürükleyerek, taştan taşa çarparak yok edecektir.
Bu gemiden başka kurtuluş yeri aramanın hiç mi hiç faydası yoktu, aransa bile sonu kesinlikle felakettir.
Hazreti Nuh’un Gemisine de binmeyenler tabi ki oldu, hatta binmeyenler binenlerin kat kat üstündeydi. Ama hepsi helak oldular sebebi de tek kurtuluş ve iltica yeri olan gemiye binmemeleriydi.
Kur’an-i kerim Nuh aleyhisselamın oğlu şahsında gemiye binmemenin ve tek doğruya tabi olmamanın akıbetini gösteriyor.
“Nihayet emrimiz geldiği ve tennur (tandır veya geminin kazanı) tutuşup parladığı zaman dedik ki; "Erkeği ve dişisi olan her canlıdan ikişer tane, aleyhlerinde hüküm verilmiş olanların dışında, aileni ve iman etmiş olanları geminin içine yükle". Zaten beraberinde iman edenler çok az idi.
Nuh dedi ki; "Allah'ın adıyla binin içine. Onun akışı da, duruşu da (O'nun adıyladır). Hiç şüphesiz Rabbim gerçekten çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir.
Gemi içindekilerle birlikte, dağlar gibi dalgalar arasında akıp gidiyordu. Nuh ayrı bir yere çekilmiş olan oğluna bağırdı: "Yavrucuğum, gel, bizimle beraber bin! Kâfirlerle beraber olma!"
O, dedi ki; "Ben, beni sudan koruyacak bir dağa çıkacağım". Nuh da "Bu gün Allah'ın merhamet ettiğinden başkasını, Allah'ın bu emrinden koruyacak kimse yoktur." dedi. Derken dalga aralarına giriverdi. O da boğulanlardan oldu.
Allah tarafından denildi ki: "Ey yeryüzü suyunu yut! Ey gökyüzü sen de suyunu kes! Ve sular çekildi. Emir yerine gelmiş oldu. Gemi de Cudi dağı üzerine oturdu. O zalim kavme böylece dünyadan uzak olun denildi.” (Hud 40-44 arası)
Şu ayetlerdeki ahenge, edebi bedaate ve belagate bir bakın. Tüm zamanlarda böyle bir edebi cümlenin hiçbir edipten sadır olma imkânı yoktur.
Manası ve verdiği mesaj ise çağlar üstüdür.
Nerede olursan ol, kim olursan ol ve ne yaparsan yap Allaha ve onun elçilerine teslim olmaktan başka iltica yeri asla yoktur.
Çağımız insanı için de Allah’ın son peygamberi hazreti Muhammedin (sav) öğreti ve tebligatlarına tabi olmaktan ve boyun eğmekten başka çıkar yol kesinlikle bulunmamaktadır.
Ey din tasnifçileri! Boşuna kendinize sığınacak liman aramayın, insanlığın din adına uyduğu bütün öğretiler, Allah’ın Hz Âdemden son peygambere kadar bütün peygamberlerin öğrettiği İslam’dan çalıntı birer bozulmuş kopyadır.
İslam dini güneş gibi ortada parlayan, her yönüyle mükemmel bir kurtarıcı limandır.
Müslümanların hatalarıyla İslam’ı karalamak tam bir aptallık ve güneşin çamurla sıvanamayacağını bilemeyecek kadar derin bir ahmaklıktır.