Mükremin Kızılca

Leblebi ve nohut

Mükremin Kızılca

Nohut bakliyat arasında en eğri büğrü bir bünyeye sahiptir.

Kentlere gidip de düzelmeyen kişilere “Leblebi olamamış nohut” denir. 

Şehir hayatına adapte olup da doğduğu köyü beğenmeyenler için de “Leblebi olmuş da aslı olan nohudu beğenmiyor” ifadesi kullanılır.

Eskiden şehre evlatlık verilen Fadime adındaki köylü kızları adı Fatma veya Fatoş olarak köye geri dönerlerdi. Bunda anormallik de yoktu, hatta doğruya daha yakın bir tutumdu, zira Fadime’nin aslı Fatma’dan bozma olmakla aslına dönülmüş de oluyordu. Ama niyet doğruya ulaşmak değil köylülük ifadesi saydıkları adın değiştirilmesiydi. 

Yüz yılın başlarında yeni yeni okumaya başlayan Anadolu gençleri kız olsun erkek olsun köylerine döndüklerinde bazı şeyleri beğenmezler burun kıvırırlardı ya, işte öyle bir şeydi durum.

Anası, ninesi ve çevresindeki tüm kadınlar gibi örtülü bir kızımız gerek taşınarak gerekse okumak için gittiği kentten köyüne farklı bir giyim tarzıyla döner ve köyde farklı olmanın tadını çıkarırdı.

Belki köyde de onun gibi giyinmek isteyenler çıkabilirdi ama onlar ne de olsa mahalle baskısı (?) yüzünden ortama uyarlardı!

Değişim o kadar hızlı gelişti ki şimdi kent ve köy bakımından her şey ters yüz oldu.

Her şeyin bir bilince dayalı olarak yapılması gerekir, örtünme de öyledir. Şuursuzca, mahalle baskısıyla, ana baba geleneğiyle veya töre saikıyla olan her şey değişmeye mahkûmdur.

Oysa örtünmek ilahi bir emir olduğundan değişime kapalıdır. Bu nedenle örtünme bilincini sağlam kaynaklardan alarak elde eden kişiler kalıcı olarak bu ibadeti yerine getirmeye başlarlar.

Örtünme konusunda İslami bir bilinci olmayanların kişilik özel durumlarına diyecek bir şey yoktur ama onların da gerçek bir bilinçle yapılan ibadet tarzındaki örtünmeye laf etmemeleri gerekir.

Örtünme ilahi bir emrin ifası olduğundan ona “İslamcılık, Siyasal İslam işareti ve İran, Suud benzetmesi” gibi yaftalar yapıştırmaktan uzak durulmalıdır. Bu tür yafta ve atışların iyi niyet barındırması mümkün değildir.

Meyveler, sebzeler ve hayvanlar gibi insanlar da eğri büğrü yanlarıyla kabul edilmelidir. Meyveler ve sebzeler nasıl ki çeşitli aşılama yöntemleriyle düp düzgün bir hal alıyorlarsa insanlar da İslami terbiye ve şuurun aşılanmasıyla Allah’ın ve peygamberin arzuladığı ve iki cihanda mutluluğu yakalayabilecek bir kıvama getirilmelidir.

İnsanoğlu akli melekelerini kullanarak meleklerden üstün olabildiği gibi kullanmayarak da aşağıların aşağısı bir derekeye düşebilir.

“Biz, gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık. Sonra onu, aşağıların aşağısına indirdik.” (Tin/4-5)  

 Hulasa olarak diyebiliriz ki:

İslam’ı seçerek Müslüman olan veya Müslüman ana – babadan doğarak Müslüman olan insanların İslami bir inanca sahip olarak İslami bir hayat yaşamaları zorunludur.

Bu hayata zaman ve zemin şartlarından dolayı ayak uyduramayan Müslümanların diğer Müslümanların hayat tarzına laf atmaları asla affedilemez. Zira burada İslam’a benzemeyi hafife alarak kendi dünyevi algılarına uydurma çabası yatmaktadır.

Bu durumda, mademki amel bakımından İslami bir hayata alışamadık o halde inancımızı bari sağlam tutarak kendimizi uhrevi bir ziyana sürüklemeyelim!

Allah müminlerle beraberdir.

Yazarın Diğer Yazıları