Mükremin Kızılca

Kuşlarda Aynı Eve Yerleşim

Mükremin Kızılca

Çobanlık aynı zamanda, bir doğa bilimci olmak demektir

Dağlarda, ormanlarda, pınarların başında, nehirlerin kenarında gezen çobanlar her türlü kuşla kurtla böcekle ve canlıyla karşılaşırlar.

Bunlar arasından çobanların en fazla ilgi duyduğu sınıf tabii ki yılan değildir aksine yılanların besin zincirinde bulunan kuşlardır.

Çobanlar kuşları her yönüyle tanımaya başladıklarında mesleklerine daha da iyi yapışırlar.

1960'lı yıllarda henüz oyuncakların keşfedilmediği, televizyonun, buzdolabının, telefonun, cep telefonunun ve radyonun olmadığı bir dönemde çobanların özellikle küçük çobanların en büyük eğlenceleri kuşlarla vakit geçirmektir.

Mükremin, çekmenler mevkiini yukarıya çıktıktan sonra geçen yıl gördüğü yuvaların aynen durup durmadığını kontrol ediyordu.
Bu hususta iki gözlemde bulundu ve netleştirdi:

 Birincisi karabaş türleri gibi çalılara yuva yapan kuşların aynı yuvalarına gelmediklerini gördü, çünkü bu yuvalar kışın yağmurda yaşta hasar görüyor yeniden yapmak yeniden onarmaktan pahalıya patlıyordu kuşlar için.

İkinci gözlemi ise sıvacılar, kuyrukkakanlar, sağanlar, atmacalar, güvercinler, çulalar, saksağanlar, kırlangıçlar ve benzeri kuşlardı ki bunlar aynı yuvalarına geri geliyorlardı.

Çünkü bu tür kuşların yuvaları sağlam çamurdan imal ediliyor ya da sağlam kaya deliklerine, ağaç kovuklarına kuruluyordu. Geçen yılki aile olmasa bile o aileden birisi bu yuvadan uçan yavrulardan yeni bir aile o yuvalarını kuruyorlar tamir ediyorlar ve yerleşiyorlardı.

Bu hususta Mükremin Kara oğlak taşındaki gök güdük yuvasının yani sıvacı kuşunun yuvasının her yıl onarılarak kullanıldığını tespit etti.

Serçe türlerinin ve kuşların yuvalarını yumurtlayacağı ana yetiştirme telaşı görmeye değerdi. 

Kuşlar nisan ayı sonlarına doğru eşlerini bulup çiftleştikten sonra eğer hazır yuvaları yoksa derhal harekete geçerler bir hafta içinde yumuşacık bir zemine düşecek yumurtalarına hazır bir yuva yaparlardı. Bu durumdaki serçelerin yuvalarına saatte onlarca defa alaf, yün, kıl getirerek hazır hale getirmek için karı koca çalıştıklarını izlemek çocuklara büyük ümit veriyordu.

1960'lı yıllarda köyün merası olan yukarı salı mevkiinde her taşta her kayada bir gök güdük, neredeyse her taşta bir ala serçe, kuyrukkakan bulunurdu. Bu durum sulara pınarlara ve bol sulu kar yerlere yaklaştıkça artardı. Mesela kuşakpınar mevkiine varıldığında burada kuyrukkakan ve gök güdükler adeta gökyüzünde süzülürler dans ederek kuluçka yatan eşlerine kur yaparlar onlara yiyecek bulmak için büyük bir çaba harcarlardı.

Sarp kayaların engin eteklerinde ise kırlangıçlar ve sağanlar çığlık çığlığa, saatte yüz km hızla havadaki avlarını yakalarlardı. Bu türler kayanın yüzeyine kurdukları önü çamurla beslenen yuvalarına da çok hızlı girerler, hızlı çıkarlardı. 

Hıdırellez'den sonra 6. ay girmek üzereyken aşağı yukarı bütün serçeler yavrularını özgür bırakarak kendi hayatlarını kurmalarına izin verirler.

Bu, 6. ayın başında ve yüksek kesimlerde sonunda uçan yeni yavrular yeni bir aileyi oluşturarak ağustosun sonuna doğru bir yuva kurduklarını da gözlemlemişlerdi Mükremin ve arkadaşları. Halk arasında zayıf çelimsiz çocuklara “güz gülücü” denmesinin sebebi bu tür 6. ayda yuvalarından uçan yeni kuşların bir yuva oluşturarak yeni yavrular yapıp uçurttuklarında zayıf olmalarından kinaye olarak güz bülücü denmesiydi. 

Çobanlar kuşların hareketlerinden ve ötüş şekillerinden bile farklı farklı manalar çıkarırlar.

Mesela kuluçkadan kalkan bir kuş fazla uzağa gitmeden yuvanın yanını tenha bulunca hemen geriye gelerek yumurtalarının soğumamasını sağlar.

Yuvasında yumurtadan çıkmış kızıl gülüçleri olan analar ise yerlerde yuvarlanır kanatlarını gubartarak onları korumaya çalışır.
Serçeler ve Küçük kuşlar için en büyük düşman Atmaca, Ala gabış ve yılandır. Yılanı anlar çocuklar da, şu az irice olan ala gabış kuşunun ve atmacanın, aynı familyadan biraz küçükleri olan serçeleri canlı canlı yemelerine hiç akıl erdiremezlerdi. Hele daha dünyaya gözlerini açamamış kızıl bülüçlere nasıl kıyar aynı aileden başka bir kuş, diye hayıflanırlardı. 

Çocuk çobanlar insanın ne kerametli ve akıllı bir yaratık olduğunu anlarlardı. 

Ancak insanın hayvanlaşanlarının daha beter olduğunu anlatan ayetleri İsmail hocadan dün okumuşlardı, bunlar en üstün bir sınıfın en adi bir sınıfa dönüşmesi haliydi. 

Bu tür insanlar da diğer insanları çiğ çiğ yiyen, katleden, savaşarak her yıl milyonlarca insanı kadın çocuk demeden mezara sokan zalim insanlardı:

“Şüphesiz biz insanı en güzel biçimde yaratmışızdır. Sonra onu, aşağıların aşağısına indirdik.” (Tin 4-5)

Kuşların düşmanı bir de sığır çobanı, keçi çobanı çocuklar vardır ki kuşların en çok çekindikleri 3. Düşmandır.

 Ama bilmezler ki bu çocuklar, küçük, saçları arkaya taranmış minnacık yavrularını sevmek için onları takip ederler.

Yazarın Diğer Yazıları