
Korona ve Mahşerin Provası
Mükremin Kızılca
Sokağa çıkma yasaklarında hep mahşer öncesi boş meydanı ve sessizliği hatırlarım.
Birbirini itip kakan, döven söven ve ötekileştiren şımarık insanoğlunun yüzü ve gözü öne düşmüş halini düşünürüm.
20 yıl önce 2000 yılında yapılan nüfus sayımında ilan edilen sokağa çıkma yasağından beri ilk defa Koronavirüs nedeniyle sokağa çıkma yasaklarına şahit oluyoruz.
İnsanların sağa sola koşuşturdukları ve birbirlerine trafikte hava ve drift attıkları insan kaynayan caddeler ve çarşılar bomboş şimdi.
Bütün insanlara eceli tattırdıktan sonra tekrar diriltip toplayan Kadir-i Mutlak olan Allah’ın cc:
“Bugün, mülk, devlet ve hükümranlık kimindir? Tek ve gücüne karşı konulmayan, Kahhar olan Allah'ındır.” (Mümin 16)
Sözleri aklımıza geliyor.
Bütün caddeler, sokaklar, meydanlar bir gün insanlardan boşalacak ve yeni ve sonsuz bir dünya kurulacak. Adı ahiret olan bu yeni ve sonsuz âlem, yukarıdaki Allah’ın sözüyle başlayacak.
Bu sene Türkiye Tarihinde ilk defa bayram namazlarını coşkulu kalabalıklarla eda edemeyeceğiz.
Bu hususta tüm Türkiye’yi kapsayan karar Cumhurbaşkanımız tarafından: arife gününden bayramın son gününe kadar (23-24-25-26 Mayıs) 81 ilde sokağa çıkma kısıtlaması uygulanacak, şeklinde açıklandı.
Bilindiği gibi mensubu olmakla müşerref olduğumuz İslam dini beş temel esası koruyarak iki cihanda huzuru elde etmek için tebliğ buyrulmuştur.
Bu beş temel unsur Aklı, Malı, Nesli, Dini ve Canı korumaktır.
Can olmadan din olmaz.
Akıl olmadan dini sorumluluk olmaz.
Mal olmadan huzurlu bir ibadet ve İslam’ın şartlarından ikisi olmaz.
Nesil olmadan İslam’ı yaşayacak, tebliğ edecek insan olmaz.
Irzı, namusu ve arı korumadan da nesil olmaz.
İslami sorumluluk sahibi Müslümanların mükellefiyetlerini ifa edebilmeleri için canın olması, canın hayatta kalması için de sağlığı korumak elzemdir.
Canın korunması farzdır bayram namazı ise vaciptir.
Bu sene İslam Tarihinde ilk defa camilerde Koronavirüs tehdidi nedeniyle bayram namazlarını kılamayacağız.
Bayram namazını camilerde eda edemeyeceğiz ama farz olan sağlığın korunmasını öncelediğimiz için de bir ibadet yaptığımızın şuurunda olmalıyız.
Üç aydır devam eden sıkıntılı dönem bizlere yepyeni bir hayat aşısı olmalıdır.
İnşallah bu sıkıntı tam olarak bertaraf edildiğinde hayata, üretime, işimize, bir başka sıkılıkla sarılacağız.
Uzaktan baktığımız evladımıza, ana – babamıza, dostlarımıza ve yakınlarımıza bir başka sarılacağız.
İnşallah bütün dünya milletleri de bundan bir ders çıkararak yeni bir dünyanın temellerini atarlar.
Bu yenidünya Korona sonrası bir dünya olmalıdır. Hiçbir şey Korona öncesi gibi olmamalıdır.
Dünya devleri ve devletleri Korona öncesi yaptıkları zulümleri, haksızlıkları bir daha tekrarlamayıp bütün harcamalarını huzur içinde bir insanlık ailesi için sarf etmelidir.
Geleceğini başkalarını sömürmekte gören bireyler, devletler ve milletler artık kendilerine dönmelidirler.
Birleşmiş Milletler yeniden şekillenerek muhtemel yeni virüs saldırıları ve sağlık sorunları karşısında ne yapmaları gerektiği hakkında şimdiden çalışmaya başlamalıdır.
İslam Âlemi de daha güçlü beraberlikler tasarlamalı ve hayata geçirmelidir.
Bu bağlamda Hicaz denilen Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere bölgesi yani hac ve umre alanı İslam Devletlerinin kuracakları ortak bir birime devredilmelidir.