Konya'nın Kebikecleri!
Mükremin Kızılca
1970’lerden Konya Hatıraları- 10
Elli yıl önce Konya’da rampalı çarşı yoktu.
Bedesten civarında birkaç kitap satan dükkân vardı. Bunların da çoğu kırtasiye ağırlıklıydı.
Çarşıya çıktığımızda dini kitaplara bakardık. Can Kitabevi, Zeki Sakallı amcanın İslami Neşriyat, Abdullah Parlayan Hoca Efendinin Konya Kitapçılık adlı kitabevleri de aynı Aziziye Cami civarına açılmıştı. Şimdiki sarraflar yeraltı çarşısının olduğu yerde de terzi Hasan amcanın Şafak Kitabevi vardı.
Okuduğumuz Arapça ders kitaplarını daha iyi anlayabilmek için şerhlerine ve haşiyelerine bakardık.
Özellikle şahsen bu dersleri müzakere yaptırdığımdan donanımlı olmam gerektiğine inanır eski ikinci el Arapça ve Osmanlıca kitap satan yerler arardık.
Müzakere esnasında arkadaşlar ne sorarlarsa cevaplamam gerektiğine inanır kendimi ona göre hazırlardım. Bazı arkadaşlar bana “kitap kurdu” , bazıları da “ayaklı kütüphane” derdi. Şahsen bu iltifatları boşa çıkarmamak için durmadan yeni eserler okur ve incelerdim.
Bu tür bizim uğrak yerimiz olan iki dükkân vardı. Bunlar, önünde yer alan sütunlarının bağlantı demiri üzeri kuşlar konamasın diye çivilerle bezenmiş olan Aziziye Camii civarında yer alıyordu.
Birisi Ahmet Efendi çarşısının girişinde, başka bir dükkânın bir köşesinde eski eser satan Müslim’di.
Müslim amcaya her hafta uğrar yeni gelen şerh var mı diye sorardık. Çünkü o zamanlar ölen âlimlerin veya eski hocaların çocuklarının kitapları bitpazarında satılır ve onlar da alıp dükkânlarına getirirlerdi. Hatta bu tür eserleri eskiciler de çok iyi takip eder çok düşük fiyatlarla meraklısına ulaştırırlardı.
Diğeri de caminin karşı tarafında bugünkü Mevlana Çarşısı denen beton yığınının hemen karşısında yer alan bir dükkândı. Bu dükkân başlı başına eski kitap satılan ve dikdörtgen tarzında uzun bir işyeriydi.
Dükkânın adını hatırlamıyorum ama halk ve ilim camiası tarafından Kürt denirdi.
1970 ila 1973 yılları arasında her hafta uğramayı adet haline getirdiğimiz ve Kürt dediğimiz Abdurrahman amca, baya yaşlı, kuru, kavruk, biraz titiz ama her aradığımız şerhi temin eden bir zattı.
Medreselerde okumuş, okutmuş alanında uzman ve bilge bir şahsiyeti vardı. Dükkâna girdiğimizde hemen önümüze çıkar ne istediniz? Diye sorardı.
Biz de Molla Cami şerhi var mı? Ukdünnami bulunur mu? Davud-i Karsi kaldı mı? Avamil, izhar ve Kafiye şerhlerinden hangisi var? Şemsiye şerhi Tasavvurat mı? İsagoci şerhi hangisi? Emali şerhi geldi mi? Telhis şerhi hangi eserdir? Kuduri şerhi Cevhere var mı? Gibi sorulara boğardık.
Abdurrahman amca sırayla sorularımızı cevaplar, olan kitapları masaya sererdi. Eğer almadan çıkarsak kızacağını bildiğimizden mutlaka bir şeyler alırdık.
Bu kitapçıları Başyayla Üzümlü köyünden Ali Campolat adlı şu anda emekli imam olup Başyayla Kışla köyünde yaşayan değerli talebe arkadaşımla gezerdik. Ali hocamın kurstaki dolabında iğne koyacak yer olmazdı, hemen hemen bütün ders kitaplarının şerhlerini toplamıştı.
1970’li yıllarda Topraklık Kur’an kursunda iki ders hocamız vardı: Sadullah Aka ve İzzet Tekeli merhum. İkisi de Arapçaya hâkim iyi bir müderristi.
İzzet Hoca Efendi kendisinin bir işi çıksa dersi benim okutmamı emrederdi. Sadullah Hoca Efendi kulağı çınlayası ise beni kibirlenmesin diye kollardı.
İzhar ve Kafiye kitaplarının her sayfasına ek bir boş defter sayfası koydurarak ciltletirdik, Sadullah Hocamız boş sayfaları kendi kitabındaki kayıtlarla doldurturdu. Ancak bu kayıtlar aldığımız şerhlerde aynen var olduğundan şahsen kayıt yazmazdım. Bu hususta Sadullah hocamızı kızdırdığım da vakidir.
Ama hocamızın kayıt yaptırmaktan amacının ayrıca Osmanlıca yazımızı geliştirmek olduğu da bir gerçekmiş ki şahsen şimdi yazım her ne kadar imla hatası içermese de onun tabiriyle “ke-şattı’l-battı” halindedir.
O zamanlar şimdiki gibi bütün şerhlerin tercümesi olmadığı gibi tıpkıbasımları da yoktu. Sadece Kürt ve Müslim gibi birkaç dükkânda yıpranmış cilt ister halde bulunabilirdi.
Eski eserlerin tıpkıbasımını gerçekleştirmeye ilk başlayan Fazilet Neşriyatın kurulması için çalışmaların yürütülmeye başlandığı bir zamandı. Hatta ders hocalarımızın çoğu bu şirketten az çok ala kaderi imkân hisse alarak destek olmuşlardı.