Konya'nın Geleceği Dağlarda!
Mükremin Kızılca
1970’lerden Konya Hatıraları- 9
Bugün Konyalı oluşumuzun 54. yılı dolayısıyla elli yıl önceki Konya ile bugünkü Konya’yı karşılaştırmak istiyorum.
Burada öncelikle şunu belirtelim ki Konya ne kadar ovaysa o kadar da dağlık bir şehirdir. Boz dağ, tutup, Loras ve Takkeli dağlar arasında kuşatılmış halde olan Konya kuzeyi Tutub’u atladıktan sonra Kulu makasından sonra Ankara sınırına kadar dümdüz ovadır. Doğusu da Bozdağ’ı saymazsak Aksaray’a kadar ve Ereğli’ye kadar ova 150 km devam eder. Güney-Doğusu ise Karamana kadar hiç yükseltisiz ovadır. Konya’nın sadece batısı ve güney-batısı sıfırdan dağlara yaslanmış haldedir.
Dışarıdan Konya’ya giriş yapanlar ilk adımını Eski garajda atardı. Gurbetçiler, öğrenciler ve ameleler. Bu yüzden iş arayanların toplandığı yanı başındaki yere “Amele Pazarı” denmişti ve halen denmektedir.
Eski garaja köylerden ve ilçelerden gelen belki benim gibi otobüse ilk binen yolcuların eski garaja inerken ellerinde bir poşet olurdu çoğu kez, bu poşetler arabanın tutması sonucu yaptıkları istifrağın poşetiydi. İner inmez bir atacak yer arar ve atarlardı ellerinden.
1970’lerde Konya Çarşısı Mevlana ile Anıt arasından ibaretti. Bu çarşının tam merkezi Kayalıparktı. Hükümet, Merkez karakolu, Selatin camileri, PTT, bankalar, ticaret sektörleri ve tek tük iş merkezleri buradaydı.
İş merkezi olarak şimdiki sarraflar yeraltı çarşısının karşısında Fatih çarşısı açılmıştı. İlk duyduğumuzda karşısındaki Şafak Kitabevi ve Kırmızı Kütüphane önünden iyice bir seyredip: vay bee, ne kadar yüksek demiştim.
Hemen bu Aziziye Camiine çıkan caddenin başında İş bankası vardı. Bu banka Konya’daki tek şubeydi. Zaten her bankanın sadece tek Konya Şubesi vardı.
Aziziye Camii ile şimdiki Mevlana Çarşısı arasında da üzüm pazarı vardı. İyi hatırlıyorum şırası dışına sızmış üzüm çuvalları başında satıcıları müşteri beklerdi.
Feridiye caddesinin devamında şimdi modernize edilen yerde buğday pazarı vardı. Ancak burada buğdaydan çok işportacı tezgâhları bulunurdu. Tezgâhı ilerletenler baraka tarzı dükkânlarda tuhafiye mallarını satarlardı. Tezgâhı olmayanlar ise yere sererek satarlardı. Bu yere serenlere bohçacı derlerdi. Buranın çok yakınında Kapı Cami güneyinde bir de bitpazarı vardı, genellikle burada ikinci el giysi satılırdı.
1970’lerde bugün eski otogar denen kule sitenin olduğu yerdeki tesis yapılmıştı. Bu otogarın açıldığı tarihte Alâeddin ile otogar arasında Nalçacı Caddesinden başka meskûn mahal yoktu, bu cadde de aynı zamanda hizmete açılmıştı.
1970’li yıllar gözlerimiz Konya’da açılmaya başlamıştı, ondan öncesini bir serçenin yumuk gözlü bülüçleri gibi hissediyorum kendimi. Sedirlerde ve topaklıktaki Kur’an kurslarında okurken bize çarşıya çıktığımızda hocalarımız devamlı “aman Alâeddin tepesinden öte geçmeyin” diye tembih ederlerdi. Bu tepeye de çıkmamız yasaktı, ötesinde zafer diye bir yer varmış, diye duyardık, Alâeddin’den öteye ilk geçişim bundan önceki yazımda anlattığım olaydır ki bu da geçmek değil geçmeye teşebbüs şeklinde kalmıştır. O zaman yüreğim korkudan gürp gürp artarken “demek ki hocaların bir bildiği varmış” diye düşünmüştüm.
50 yıl önce Konya nüfusu 200 binin bile altındadır. Şehrimiz o kadar hızlı gelişiyor ki 20 yıl önce yapılan çevre yolu bir iç yola dönmekte, otogarlar da şehrin tam göbeğinde kalmaktadır.
Şu anda merkez nüfusu elli yılda beşe katlamış haldedir. 50 yıl sonra da bugünkü nüfusun beşe katlandığını düşünmeye kalksak Konya’da ekecek tarla kalmaz, bu nedenle mutlaka yapılaşmanın batıya yani dağlara kayması gerekmektedir. Yakında Konya’mız Bulamas’a kadar, Tat köye ve Bilecik’e kadar tüm dağlarımız evlerle dolacaktır ve dolmaktadır.
Elli yıl sonra Kadınhanı, Sarayönü, Çumra gibi ilçeler merkez ilçe ve ya mahalle olacak 3–5 milyonluk bir kent oluşturacaklardır. Bu bakımdan belediyelerimiz planlarını ona göre yapmalıdır.
(Devamı: Konya’nın Kebikeçleri)